İmralı Zabıtlarını Alper Görmüş yayınlar mıydı?
Taraf gazetesi yazarı Görmüş, Nokta baskınından bugüne medyadaki değişimi yorumladı İmralı Zabıtlarını yayınlar mıydın sorusuna ne yanıt verdi?
Taraf gazetesi yazarı Görmüş, Nokta baskınından bugüne medyadaki değişimi yorumladı, İmralı sürecinden, Ergenekon-Balyoz davalarına kadar ilginç değerlendirmelerde bulundu. Görmüş, İmralı tutanakları için 'Ben de yayımlardım' dedi, bir eleştirisini de dile getirdi.
İşte o röportajdan çarpıcı bir bölüm:
MİLLİYET'E BİR ELEŞTİRİM
VAR
-Milliyet'in İmralı tutanaklarını
yayımlamasını bir gazeteci olarak nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ben, hepimizin hayatını ve geleceğini ilgilendiren bir haber gerçekse, yayımlanması gerektiğine inanan gazetecilerdenim. Milliyet'in genel yayın yönetmeni olsaydım, o haberi ben de yayımlardım. Habere yegâne itirazım, konuyla ilgisiz bazı bilgilerin, bazı kişileri tek yanlı suçlamanın nesnesi yapacak biçimde yayımlanması... Bizim gibi gazeteciler, "milli çıkar" diye bir şeyi tümüyle inkâr ettiklerinden değil, belli bir tarihsel anda "milli çıkar"ın hangi gazetecilik tutumuyla örtüştüğünün bilinemeyeceği gerçeğinden hareket ederler. Nitekim gazetecilik tarihinde, başlangıçta "milli çıkar"lara aykırı gibi görünse de, tarihin o haber hakkında tam tersi bir hüküm verdiği sayısız örnek vardır.
GAZETECİLERİN DİRENÇLİ DURMASI
GEREKİR
-Başbakan, Milliyet'in
haberine sert tepki gösterdi ve 'Eğer böyle gazetecilik yapacaksan,
batsın senin gazeteciliğin' dedi. Başbakanın öfkesi sonrasında
Milliyet ve Hürriyet'teki bazı isimlerin yazılarının yumuşatıldığı,
yayımlanmadığı son günlerin önemli tartışma
konusu...
Tarhan Erdem, 'Milliyet olayı' başlıklı yazısında "Başbakan'ın konuşması tehdit veya baskı değildir; siyaset adamının ölçüsüz sözleridir" diye yazdı ve önemli olanın, gazete sahiplerinin ve gazetecilerin basın özgürlüğüne sahip çıkıp bu türden ölçüsüz çıkışları "yok saymaları" olduğunu söyledi. Bence sorun burada gizli... Gazete sahipleri ve gazeteciler, iktidarlardan gelecek her türlü "ölçüsüz söz"ü, baskıyı "yok saymadıkları" ve direnmedikleri takdirde böyle gider. Risk alamayan gazetecilerin iktidara dönüp, "lütfen bize baskı yapmayın" mızıldanmalarının sonu işte budur. 2011 Kasım'ında özellikle NTV'de olan bitenlerden yola çıkan bazı köşe yazarları arasında, geniş bir tartışma yürütülmüştü. O tartışmaya katılan gazetecilerden biri de, bugün yazılarına geçici bir süre ara verilen Hasan Cemal'di. O tartışmaya ben de “Lafla editoryal bağımsızlık gemisi yürümez” başlıklı bir köşe-diziyle katılmış, Hasan Cemal'in, "iktidarlar karşısında dik duruyor muyuz" sorusunu özellikle "gazete sahiplerinin kendilerine sorması" gerektiği tespitine katılmadığımı belirtmiştim. Ben, bu soruyu özellikle gazetecilerin kendilerine sorması gerektiğine inanıyordum. Ancak gazetecilerden gelen dirençle medya patronları iktidara dönüp, "kusura bakma, fazla bir şey yapamam" diyebilir. Oysa bizde olan, yıllardır izlediğimiz gibi, gazetecilerin, iktidarlar karşısında bunalan patronlarını rahatlatacak biçimde davranmalarıdır. Bu durumda medya patronları da iktidara direnmek yerine “uysal” gazete yöneticilerine dönüp “onu at, bunu kes” demeyi daha rasyonel buluyor.
NOKTADAN BUGÜNE MEDYA NASIL DEĞİŞTİ?
-Nokta'nın Nisan 2007'de yayımlanan son sayısından bugüne
baktığınızda neler görüyorsunuz? 6 yılda Türkiye'de ve medyada
nasıl bir değişim yaşandı?
Nokta'dan önce Türk basınında, TSK'yı 'kabul edilebilir sınırlar'ın ötesinde rahatsız edecek haberlerin yayımlanamayacağı yönünde tuhaf bir konsensüs vardı. Bu, ülkedeki bütün gazetecilerin istifade ettiği bir konfor ortamı yaratıyordu. Bu sayede, sarsıcı derecede önemli de olsa, bir haberi bir gazete yayımlamaktan imtina ettiğinde, meslektaşları onu ayıplamıyordu. Nitekim Darbe Günlükleri'nin Nokta'dan önce Mehmet Ali Birand'a, Mustafa Balbay'a ve Metehan Demir'e ulaştırıldığını, fakat onların yayımlamadıklarını bizzat kendileri ifade ettiler. Ben, bunu "itiraf" edemeyen başka gazetecilerin ve gazetelerin olduğunu da biliyorum.
GAZETECİLERİN RAHATI
BOZULDU
Nokta'nın kapak haberleriyle bu
konfor berhava oldu. Çünkü görüldü ki, yayımlanamaz gibi görünen
bazı haberler, bazı riskler göze alınırsa, pekâlâ yayımlanabilir.
Nokta'nın kapatılmasından 8 ay kadar sonra ise Taraf gazetesi
yayına başladı ve bildiğimiz dosyaları yayımladı. Nokta'nın ve
Taraf'ın gazeteciler arasında pek fazla sevilmemesinin
nedenlerinden biri de onların konfor bozan yayın organları
olmalarıdır. Son 6 yılda medyadaki en önemli değişiklik Taraf'ın
yayımlanmaya başlamasıdır. Bir başka önemli gelişme de eski merkez
medyanın yanı sıra hükümete yakın yeni bir merkez medyanın
ortaya çıkmış olması.
BİR TEK ERTUĞRUL GÜNAY ARADI
-O günlerde size desteğini ileten siyasetçiler, iş dünyasından
isimler oldu mu? Daha sonra yanınızda olmadığı için özür dileyen,
özeleştiri yapanlar var mı?
Gazeteci meslektaşlardan arayanlar oldu tabi. Siyasetçilerden bir kişi aradığı için onun ismini verebilirim: Ertuğrul Günay... Bir de adına hatırlamadığım bir AK Parti milletvekili aramıştı. Adına özeleştiri denebilecek tek ciddi çıkış, yıllar sonra Mehmet Ali Birand'dan geldi. Onun dışında, ortada bir mahçubiyetin olduğu açık.
-Nokta'nın tekrar açılması durumunda aktif gazeteciliğe döner misiniz? Ya da başka yerlerden teklif alıyor musunuz?
2007 Haziran'ından bu yana bir Akdeniz köyünde, basit, yavaş, sade bir hayat yaşıyorum. Yeniden İstanbul'da ikamet etmemi gerektirecek bir teklifi artık kabul edemem. İki yıl öncesine kadar bunun tek istisnasının Nokta olabileceğini söylüyordum, artık onu da söylemiyorum. Nokta'nın imtiyaz sahibi Ayhan Durgun arada bir üçüncü kişiler aracılığıyla beni yoklayıp, dergiyi bir gün mutlaka yeniden çıkarmak istediğini söylüyor. Olur da Nokta bir gün yayımlanırsa yayın yönetmenliği dışında katkı verebilirim.
Akşam gazetesindeki röportajın tamamını okuyabilirsiniz.