İmirzalıoğlu Deniz Gezmiş'i oynamak istiyor!
Ezel'de her pazartesi milyonları peşinden sürükleyen Kenan İmirzalıoğlu çok çarpıcı açıklamalar yaptı.
Ezel'de her pazartesi
milyonları peşinden sürükleyen Kenan İmirzalıoğlu çok çarpıcı
açıklamalar yaptı.
İşte Kenan İmirzalıoğlu'nun
anlattıkları...
"Ejder Kapanı"ndaki rolünüz, Akrep Cello adında bir cinayet
masası müdürü. Nasıl bir rol bu?
Sıkı bir polis. Biraz
kendi üslubu olan bir polis. Pek alışageldiğimiz bir tarz değil.
Polisliğe eşkal tarifi çizerek başlamış. Bir taraftan da "Aslında
benim ressam olmam lazımmış" diyor. Hiç Akrep Cello ismiyle
bağdaşmayacak bir duygusallığı ve hassasiyeti var.
Duygusal bir adam ve devamlı vahşi
cinayetler görüyor. Nasıl baş ediyor bununla?
Duygularını resme yansıtarak iç dünyasını rahatlatmaya çalışıyor.
Gördüğü o kirliliği, vahşeti, karanlığı resme yansıtıyor. Uzmanlığı
da pedofili. Çocuğu konuşturup ona tecavüz edenin resmini
yapıyor.
"Ejder Kapanı" için bir öngörüde
bulunmanızı istesem?..
Bu filmin gişesi ne olur bilmem, ama Türk sinema tarihinde polisiye
filmler arasında en önemlilerden biri olur duygusu verdi
bana.
Bu rolü oynamak istediniz,
çünkü...
Çünkü bu rol görünenin altında çok daha büyük derinliği olan bir
rol.Sorgulayan bir rol öncelikle.
Siz de kendinizi çok sorgular
mısınız?
İş açısından çok sorgularım. Kişisel konularda pek buhrana
düşmüyorum. Görüyorum ki, ailem insan olmayı bana çok doğru
anlatmış. Empati kurmayı, başkasını da düşünmeyi, paylaşma
duygusunu. Belki 6 yaşında piyano dersi, 8 yaşında yüzme dersi
almadım; fakat bunları sonradan öğrenebilirsiniz. Bir çocuğun esas
ihtiyacı olan insani değerleri çok iyi öğrettiklerini düşünüyorum.
Birçok şeyi rahat göğüslüyorsam sebebi budur.
Uğur Yücel sözü olan işler yapan
bir oyuncu ve yönetmen. Sizin de bir filmin içinde olma kriteriniz
bu mu?
Bu bir buluşma diyebiliriz. Ben önce senaryoya, sonra da bu işi
kimlerle yapacağımıza bakıyorum.
Uğur Yücel'le nasıl çalışılıyor.
Çatışarak mı, ikna olarak mı, ikna ederek mi?
Çok konuşuruz, ikimiz de ikna oluruz. Hiç çatışmaya girdiğimizi
hatırlamıyorum.
Duydum ki siz yönetmenler için
ideal bir oyuncuymuşsunuz. Ne derlerse yaparmışsınız, koş koş,
tırman tırman... Doğru mu?
Heyecanlanıyorum ben sette ve oyuncu asker gibi olmalı diye
düşünüyorum. Yönetmen 'Ke' derken ben 'nan'ı tamamlarım ve onun
yanında olurum. Algılarım öyle gelişti.
Ben de konsantrasyonu çok yüksek
bir oyuncu olduğunuzu düşünüyorum.
Tuncel Abi (Kurtiz) de hep öyle diyor. Çalışmadığım zaman IQ'mun
düştüğünü hissediyorum; çalışırken gözüm, kulağım açılıyor. İlk
başlarda aksiyon sahnelerinde böyle kontrollü değildim, ufak tefek
kazalarım olunca kontrolü öğrendim. 'Deli Yürek'te kaş yarmışlığım
var. Suyun içinde öğrendim yüzmeyi.
"Ezel" çok matematiksel bir
senaryo. Nasıl inandınız iyi bir iş olacağına?
Bana gelen bir ön çalışma ve üç bölüm senaryo vardı. Hasbelkader
yazılmış iyi bir hikaye gibi durmuyordu. Evet tehlikeliydi, riski
vardı. Bir taraftan da televizyon gerçeğinde düşününce, güzel bir
dille anlatılınca açıklar da kapanıyor. Beş yıl önce çıkmış olsa bu
başarıyı elde edemeyebilirdi.
Neden?
İnsanlar belli formatlardan sıkılmaya başlamıştı. Entrika, aşk,
mahalle, mafya dizileri... "Ezel"de hepsi var, ama hiçbiri
değil.
"Deniz Gezmiş'i oynamak istiyorum"
Ekşi Sözlük'te sizin Deniz
Gezmiş'i oynamanızı temenni etmişler.
Uzun yıllardır ben de istiyorum. Deniz Gezmiş çok değerliydi.
Yüreği vatan için çarpan biriydi. Bu adamlar idam edilmesiydi
memleketin hali farklı olabilirdi. O dünyaya arkanı döndüğünde
vicdan azabı çekiyorsun; 'onlar 23 yaşında bunları yaşarken şimdi
sen neredesin' diye.
Tasavvufa da ilginiz
varmış.
Evet. Üniversite zamanında Nietzsche'yi, Hegel'i, Camus'yü
okuyorduk. Kendi kendime "Tamam da bu adamlar bu toprağın
felsefecileri değil. Bu topraklar kimleri çıkarmış?" dedim. Bunun
peşine düşerek Mevlana, Yunus Emre okumaya başladım.
Miraç Zeynep Özkartal/Milliyet