İlhan Selçuk buna çok kızardı!
Çok şeyler geçti başından. Daha otuzunda kırkında iken tutuklanmalar, hatta daha beter acılarla tanıştı, tanıştırıldı...
Akbal, "Yıllar önceydi. Bir düş gibi geliyor şimdi o günler..." diyerek başladığı yazısında İlhan Selçuk'un çok kızdığı bir ayrıntıyı hatırlattı.
İşte İlhan Selçuk'un sert tepki göstediği o ayrıntı:
"Yazılarında neden yaşlandığını söylüyorsun" derdi.
Gençtik hepimiz, genç gibiydik biraz yaşlanmış olsak da!
Turhan Selçuk'la bir yaş, İlhan Selçuk'la iki yaş...
Gerçekte hepimiz belli bir yaş dönemindeydik. Her geçen yıl bir daha ekliyordu, derken bir daha!..
Turhan evinde paleti başında, son zamanlarda gözleri de biraz bozulduğu için zorlukla, ama hep aynı güzellikte, anlamda, kalıcılıkta resimler çiziyordu. Yarım yüzyılı, çoktan geride bıraktıydık.
İlhan, gazetesinin başında, daha doğrusu yeniden canlandırdığı, yepyeni bir yaşama kavuşturduğu Cumhuriyet'in önünde yürüyordu, yürütüyordu tüm arkadaşlarını, okurlarını...
Ama kızdığı bir şey vardı, yaşımızı yazmak!..
O, hiç yaştan baştan söz etmedi. Merak edenler ansiklopedilere baksınlar, derdi. Hem, benim yaşımdan kime ne, okusunlar yazdıklarımı, yeter!
Çok şeyler geçti başından. Daha otuzunda kırkında iken tutuklanmalar, hatta daha beter acılarla tanıştı, tanıştırıldı. Yaşamınca Mustafa Kemal devrimini sürdürmek, tüm topluma benimsetmek ülküsü ile çarpışmıştı düşmanca bakışlarla, görüşlerle, anlayışlarla. Her askeri darbe sanki ona karşı yapılmıştı. 12 Mart, 12 Eylül... Oysa bu darbeleri yapan askerler Atatürk Cumhuriyeti'ni yaşatmak, kurtarmak, zenginleştirmek için bu işlere giriştiklerini söylüyorlardı. Ama ne kadar Mustafa Kemalci varsa, ne kadar aydın, okuryazar, düşünür varsa tek tek onları toplamak, tepelemekti yaptıkları.
İlhan, hep genç kaldı. Genç savaştı. Sonunda genç öldü.