İlber Ortaylı'dan Padişahlar içki içer miydi sorusuna yanıt: Esrar bile içerlerdi
Habertürk'te yayınlanan Teke Tek programına konuk olan İlber Ortaylı, 'Padişahlar içki içer miydi?' sorusuna bakın ne yanıt verdi...
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
Habertürk'te yayınlanan Teke Tek programına konuk olan İlber Ortaylı, 'Padişahlar içki içer miydi?' sorusuna bakın ne yanıt verdi...
İlber Ortaylı: Bi' tane bir adam çıktı, Türkçesi mükemmel. Soruyor, bir daha soruyor. "Türk müsün?" dedim. "Evet" dedi. Belli. Bu konuyu soruyor. İngiliz aksanı alıyorsun, İngiltere de yaşıyorsun filan ama takıntı değişmiyor. Koskoca insanın, Osmanlı Padişahlarının bana içki içip içmediğini soruyor. Bu çok mühim bir şey. En mühim olay bu. Bir nevi ikona tapınma gibi bir şey. Bir hükümdarı azizleştirme. Karşınızda büyük bir rönesans münevveri... Rönesansı ayıran bir şey, ateşli silahların orduların sistemine girmesi, bunun da en iyi temsilcisi, Osmanlı ordusu ve Fatih'tir. Bana bunu soruyorlar. Fatih içiyor olabilir. Ne kadar içtiğini bilmem. Kadehini saymadım. Deniz mahsulatına pek fazla düşkün. Listelerden belli. Onlar da pek içkisiz gitmez. Ama Fatih bazılarının da ileri sürdüğü gibi Hristiyan oldu, filan... Yok öyle bir şey.
Fatih Altaylı: Padişahların büyük bölümünün içki içtiği, hemen hemen tamamının...
İlber Ortaylı: Tamamı değil. Ağzına içki koyan ve koymayan var. Mesela Beyazıt içmiş, sonra vazgemiş.
Fatih Altaylı: İçmiş içmiş içmiş... Hatta esrar da içmiş, sonra vazgeçmiş.
İlber Ortaylı: Esrar galiba daha çok. Mesela Sultan Abdülhamit Han da, veliahtken içermiş. Sonra içmemiş. Hatta en sevdiği kardeşi, Sultan Vahdettin ile içermiş. O da sonradan bırakmış. Bir de bir insan, hayatı gibi çok ayyaşlıktan, tahtı terkeden yok. Ama içiliyor yani.
Fatih Altaylı: Pek büyük bölümünün içki içtiğini biliyoruz. Ama bunlar saray kayıtlarında görünmüyor. Başka isim altında alıyorlar içkiyi. Defterlerde görünmüyor. Ama hayat hikayelerinden içtikleri biliniyor.
OSMANLI'DA İÇKİ İÇEN PADİŞAHLAR KİMLERDİ?
Tarihçi Murat Bardakçı, 05 Mayıs 2013 tarihinde Habertürk'teki köşesinde yayınlanan "Osmanlı'yı dedelerimin içkisi yıktı" başlıklı yazısında İslam dünyasının ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son halifesi olan Abdülmecid Efendi'nin risalesinden örnekler vermişti.
Bardakçı, bu yazısında Osmanlı'da içki içen padişahları yazmıştı. İşte Murat Bardakçı'nın o yazısı:
"OSMANLI'YI BİTİREN İÇKİYDİ"
Halife Abdülmecid Efendi, 1920'li senelerde kaleme aldığı yayınlanmamış risalesine "Osmanlı Devleti'nin çöküşüne sebep olan dertlerin başında, içki gelir. İçki, dinen de yasaklanmıştır ve haramdır. Halife çocuğu olan şehzadeler bunu asla unutamazlar ve unuttukları takdirde hem ilâhî emirlere karşı gelmiş, hem de millete ve Osmanlı Hanedanı'na verilmiş olan hilâfet ile saltanata ihanet etmiş olurlar. İçki içenlerin hilâfette ve saltanatta hiçbir hakları yoktur" sözleri ile başlıyor.
Abdülmecid Efendi, büyük boy kâğıtlara yazdığı bu 35 sayfalık risalesinde Osmanlı padişahlarının tamamı hakkında değerlendirmeler yapıyor. Aşağıda, son halifenin içki konusunda yazdıklarının bazılarını özetleyerek naklettim:
İKİNCİ BAYEZİD: Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin oğlu olan İkinci Bayezid, pederinin heybetine ve büyüklüğüne sahip olmaktan mahrumdu. Ne babasından kendisine kalan büyük devleti idare edebildi, ne de İslâm âleminin çöküşüne, meselâ o zaman İspanya'da yıkılan Emevî Devleti'nin felâketine ve Avrupalılar'ın Müslümanlar'ı işkencelerle katletmelerine çare bulup ses çıkartabildi. En nihayet millete karşı vazifelerini yerine getirememesi ve içkiye olan düşkünlüğü yüzünden devletin geleceğinin büyük bir büyük felâket ile karşı karşıya bulunduğunu gören oğlu Yavuz Sultan Selim'in şiddetli müdahalesi ile ezilip bertaraf oldu. Felâketinin başlıca sebebi, içmesi idi.
İKİNCİ SELİM: Kanunî Sultan Süleyman gibi büyük bir padişahın yegâne hatası, âkıl evlâdı Şehzade Mustafa'yı feda ederek devletin idaresini İkinci Selim gibi bir sefih bir serhoşa bırakması idi ki, yükselmenin sona ermesi işte böyle başlar.
O zamana kadar mağlubiyet bilmeyen Osmanlılar'ın Haçlı donanmasına yenilmeleri üzerine bütün Avrupa'da ilk şenliklerin yapılması, İkinci Selim zamanındadır. İkinci Selim, Kıbrıs şarabı ile serhoş olan ve hiçbir işe yaramayan başını eski sarayda hamam mermerlerine çarparak parçalamış ve bu suretle lâyık olduğu manevî cezayı görerek vücudunu dünyadan kaldırmıştı. Artık bundan sonra sefahat, işret, şehvet ve israf devri başlamış; felâket yollarına doğru büyük adımlar atılmıştı. Uğranan her çeşit belâ fedâkâr millete yüklenmiş, refah ve saadet uzaklaşmış ve arada bir yüzünü göstermiş ise de, akşam güneşi gibi hemen batıp gitmişti.
ÜÇÜNCÜ MURAD, ÜÇÜNCÜ MEHMED: Bu iki padişaha "Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı" denmesi doğrudur. Her türlü rezaleti icra ederek Osmanlı Devleti'nin azametli saltanatını çöküşe mahkûm etmişlerdir. Üçüncü Mehmed, şehzadelerin kafes arkasında yaşamaları kaidesini de icad etmiştir.
DÖRDÜNCÜ MURAD: Hakikaten en büyük padişahlarımız arasında sayılmak yeteneğine sahipti ve mertliği ile bütün Osmanlılar'ı hayrette bırakmıştı. Fazilet sahibi idi, eski pehlivanların kaldıramadıkları demirlere ve gürzlere başka halkalar ilâve ettirir ve bunları kaldırarak hünerini icra ederdi. Bağdat ve İran seferlerine çıkan iktidar sahibi bu padişah, geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terkederek dünyadan çekilmişti.
ÜÇÜNCÜ AHMED: Devletin en hassas zamanlarını Lâle Devri'ne çevirerek bütün milleti zevk ve sefahatle mestetti, günlerini, Sâdâbâd safâları ile geçirdi. Fırsatlar elden kaçtı, zira padişahın eğlenceden başını kaldırıp devletin ufkunu görmeye zamanı yoktu; baksa bile görmek için bir kabiliyeti de bulunmuyordu. Sefahat kendisini tamamen ele geçirmişti. Çıkan bir isyan neticesinde saltanatı Birinci Mahmud'a terkedip başarısız şekilde bir köşeye çekilmeye mecbur oldu.
İKİNCİ MAHMUD: Tarihimizin incelenmeye en fazla lâyık devirlerinden biri, büyükbabam İkinci Mahmud'un iktidar yıllarıdır.
Osmanlı Devleti'ni geçmişten alıp parlak bir şekilde geleceğe nakleden azimli bir padişah idi. Genç yaşında iken üzerine aldığı vazifeler o kadar önemli ve o kadar da zor idi ki, geçmişten gelen dertlerin altında eziliyordu. Böyle zor bir zamanda üstlendiği görevi yerine getirebilmesi için gereken azmin, ilmin ve irfanın yanında büyük cesarete de sahipti. Bu sayede bazı hatalarına rağmen devletin yeniden ayağa kaldırılması için gerekenleri yerine getirmeye muvaffak oldu ama ne çare ki eserini tamamlayamadan henüz genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti.
Sultan Mahmud'un yaptığı büyük işleri yarım bırakmasının sebebi ne idi? İşte, aradığımız mesele budur!
Başlattığı inkılâp, kuvvetten düşmüş olan devleti her türlü zorluklar ile karşı karşıya bırakmıştı. İç sıkıntılar, Rusya meselesi, devletin bir vilâyeti olan Mısır'ın Mehmed Ali Paşa vasıtası ile bağımsızlığını kazanıp muazzam ve şevket sahibi Osmanlılar'ı mağlûp etmesi, İkinci Mahmud Hazretleri'ni sıkıntıya sokmaya kâfi idi. Mısır'da kendisine karşı isyan eden Mehmed Ali Paşa'ya "Aradığım adam sen imişsin, gel burada benimle beraber çalış, Osmanlı'yı ihyâ edelim" diyeceği yerde Paşa'yı gıyabında idama mahkûm etmekle başına büyük dert açmış, bu gibi dertler az imiş gibi çelik gibi vücudunu tahrip etmek için bir de içkiye müptelâ olmuş, 55 yaşında tam tecrübeye sahip olmuş ve iş görüp eserini tamamlayacağı sırada üzüntüler içinde gözleri kapatmış idi. Son sözü "Ah kahpe İngiliz, en nihayet eserimi tamamlayamadan benim de canıma kıydın!" olmuştu.
SULTAN ABDÜLMECİD: Saltanata, devletin en buhranlı zamanında gelmişti. Pederinin kendisine bıraktığı mühim ama tamamlanamamış vazifeyi üzerine alarak aynı siyaseti büyük bir iktidar ile devam ettirdi. Tanzimat'ı cihana ilân ederek bütün devletlerin itimadını kazandı. Osmanlı İmparatorluğu'nu Avrupa devletlerinin arasına kattı, Kırım Savaşı'nı da kazandı ve memleketine büyük hizmetler etti.
Ama binlerce defa yazıklar olsun ki, babasından devraldığı işleri bitirebilmek için daha pek çok çalışması lâzım iken o da içkiye müptelâ oldu ve bu yüzden vefat etti.
SULTAN ABDÜLÂZİZ: Pederim olan Abdülâziz Han Hazretleri, Allah'a şükürler olsun ki, bu gibi ahlâk zaaflarından hiçbirine müptelâ değildi. Hatta, ağzına hayatı boyunca bir damla olsun içki koymadığı gibi tütün de kullanmaz ve kahveyi bile nadiren içerdi. Bu sayede oldukça kuvvetli bir bedene sahip olmuştu. On beş küsur senelik saltanatını hiçbir hastalık görmeden geçirdi.
Ama, kendisine ve başladığı büyük işlere yardım edecek tek bir kimseye bile sahip olamadığından tahttan indirilme felâketine maruz kalıp şehid edildi.
ABDÜLMECİD'İN ÇOCUKLARI: Sultan Abdülmecid, ardında saltanat makamına ve hilâfete namzet dört oğul (Beşinci Murad'ı, İkinci Abdülhamid'i, Sultan Reşad'ı ve Sultan Vahideddin'i kastediyor) bıraktı. Bunların hepsi ardarda tahta geçerek Avusturya sınırından Basra Körfezi'ne uzanan koskoca bir devletin çöküşünün sebebi oldular. Ben, bu dört hükümdarı, tarihin vereceği en şiddetli hükme bırakmakla yetiniyorum.