İçimden gelen mesajı verdim
Sabah yazarı Sevilay Yükselir gündemin flaş isimlerinden Sinan Çetin ile bir araya gelmiş ve Çetin'in son çıkışını konuşmuş...
Sinan Çetin
geçtiğimiz hafta sunuculuk yapmak üzere Meclis'te bir organizasyona
katıldı ve barış sürecine ilişkin konuşurken, "Dağları
bombalıyoruz. Kendi çocuklarımızı öldürüyoruz!" dedi. Çetin'in bu
sözleri Meclis'te buz gibi bir hava estirdi. Bu havayı dağıtmak
için Başkan Mehmet Ali Şahin kürsüye çıktı ve "Ülkenin bölünmez
bütünlüğüne kast eden kim olursa olsun cevabını alır" dedi. Olay
kamuoyunda geniş yankı buldu. Sabah yazarı Sevilay Yükselir
gündemin flaş isimlerinden Sinan Çetin ile bir araya gelmiş ve
Çetin'in son çıkışını konuşmuş...
* Sunucu olarak Meclis'e çağrıldığınızda mı planlamıştınız o
konuşmayı? (Gülerek) Ben aslında salonda tatlı esprili komik bir
konuşma hazırlamıştım. Baktım ki salonda kimsede bir komedi duygusu
yok. Bir de zaten uğultu var. Hiç kimse kimseyi duymuyor. Dedim ki,
herhalde Meclis'te farklı konuşmak lazım. Ondan sonra başladım
konuşmaya. Ama konuşma etrafta pek sıcak karşılanmayınca sunuculuk
maceram da orada başlamadan bitti!
* Hakikaten nereden geldi aklınıza o konuşmayı yapmak? Şöyle
düşündüm; "Bu memleketin en büyük derdi nedir? Kürt Meselesi. Hazır
bu işi topyekun ellerini havaya kaldırarak çözecek parlamenterler
burada. İktidar partisi de muhalefet partileri de Meclis Başkanı da
orada. Baktım ortam müsait, içimden gelen mesajı vereyim."
* Dediniz ama pek hoş karşılanmadı... Niye ki? Ben "Gidelim,
milleti öldürelim, elimize silah alalım mı" dedim? Bakın aşırı ve
negatif milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyım. Kürt
milliyetçiliğine de karşıyım. Sonuç olarak bu iki aşırı milliyetçi
tutum birbirleri ile savaşırken memleketin çocukları gidiyor.
Parası gidiyor. Bu iki tarafın bir masaya oturup kendi
pazarlıklarını yapıp bu meseleyi bitirmesi lazım. İki tarafın da
keskin şahinleri bütün bir ülkeye çok zarar veriyorlar.
* Sanki yanlış anlaşıldınız. Değil mi? Yanlış anlaşılacak bir şey
yok ortada! Orada, "Kendi çocuklarımızı öldürüyoruz" derken,
aslında bir çocuk saflığı ile demek istedim ki; "Lütfen barış için
birşeyler yapın. Bunu ne silah ne de başka bir şey çözer. Bunu
ancak çözse çözse sizin hep birlikte bu taşın altına elinizi
koymanız çözer."
* Peki sonradan pişman oldunuz mu? Bak en çok bu soruya kızıyorum.
Neden pişman olayım ki? Ben kötü bir şey mi dedim? "Barış
istiyorum" dedim. Barış istemek ve bunu dile getirmekten de
korkacak ya da pişman olacaksak biz bitmişiz o zaman.
* Mehmet Ali Şahin'in tepkisine ne diyeceksiniz? Sanıyorum, Meclis
Başkanı aslında beni birazcık kollamak için yaptı o konuşmayı. Bir
sanatçının burada özgürce konuşmasının normal bir şey olduğunu
söyleyerek şimşeklerin biraz azalmasını sağladı bence. Yoksa beni
çok sever, ben de onu çok severim. Hiçbir problem yok
aramızda.
* Eş ve dosttan nasıl
tepkiler aldınız? Gayet güzel destekler aldım. "İyi konuştun. Bu
memleketin en önemli meselesinin çözülmesi lazım" dediler. Tersini
diyene de rastlamadım. Bence MHP ve CHP'nin de bunun tersini
dememesi lazım. Çünkü, muhalefet bu siyasal iktidarın yaptığı her
şeye karşı çıkmak değildir. Bazen muhalefet ulusal meselelerde,
iktidar partisi ile kol kola girip, meseleyi ortak çözmektir. Ama
görüyorum ki bizdeki muhalefet öyle değil. Şaşırıyorum tabii. Hele
de Baykal'a.
* Neden? Baykal, benim hayatta tanıdığım en iyi kalpli insanlardan
biridir. Eminim çocukların ölümüne içten içe yanıyordur. Ama işte
siyaset gereği. Neyse boş verin...
* Yok yok lütfen devam edin... Baykal'ın aslında bu savaşın bitmesi
için elini taşın altına koyması ve projeye destek olması gerekir.
Bu onu kamuoyu nezdinde küçültmez. Tam aksine büyütür. Hatta CHP'yi
yeniden doğurur ve toplumdan destek görür. Ben mesela hemen gidip
oyumu CHP'ye veririm.
* İlginç bir yaklaşım Sinan Bey. Evet ama ne yazık ki, ben ya da
benim gibi düşünenlere AK Parti yandaşı, iktidar yanlısı diyorlar.
Hiç ilgisi yok halbuki. Maalesef o kadar sığ ve boş muhalefet
yapılıyor ki, "bizi modern dünyayla buluştursun da Türkiye daha
hızlı demokratikleşsin" diye bu demokratik açılımı yapan iktidarı
desteklemek durumunda kalıyoruz. Keşke bu süreci başlatan CHP
olsaydı. Baykal olsaydı. Olmadı diye olanlara da karşı duracak
değiliz.
* Peki neden olmuyor sizce? Yanılıyor. Ya da yanıltılıyor etrafı
tarafından. Oysaki bu savaşın durması için açık seçik tavır
almaması ona ve partisine oy kaybettiriyor. Ben hâlâ Baykal'ın bu
konuda tam olarak ne dediğini bilmiyorum. Barış istiyor mu,
istemiyor mu? Bunu açıkça ortaya koyup, sürece el verse bence
kahraman bir lider olarak anılacaktır tarihte.
* Ya Devlet Bahçeli? Tanımıyorum kendisini ama aynı biçimde onun da
sorumluluk alması lazım üzerine. Çünkü, bu mesele siyasi rekabet
içerisinde düşünülecek bir mesele değil. Vatanını seven her
yurttaşın da böyle düşünmesi gerekir. Biz 1000 yıldan beri aynı
topraklar üzerinde yaşayan insanlarız. Kanımız kanımıza karışmış.
Kız almışız kız vermişiz. Beraber çarpışmışız gereğinde. Tüm bu
gerçeği unutup, inadına silah, inadına kavga demenin bize hiç
faydası yok! 30 yıldır diyoruz da ne oldu? Daha mı çok şehit versin
bu ülke. Türk-Kürt analar ağlamaya devam mı etsin? Gidelim hep
beraber şehit anasına soralım; "Bir şehit daha vermeye gönlün razı
mı?" diye.
* Kürt tarafına bir mesaj var mı? Bak işte bu yanlış! Ne demek o
taraf, bu taraf. Mesajım tüm Türkiye'ye. Onlar da artık barış için
gereken özveriyi göstersinler. Bu iş silahla filan değil masada
oturarak çözülür. Tam işler yoluna girdi derken, ne gereği vardı
Reşadiye olayının. PKK bu barış sürecini baltalamaya çalışırken
legal platformda siyaset yapanların da aklı selim davranması
gerekiyor.
* Son sözünüz... Şu; Ben bir Kürt ya da Türk olarak konuşmuyorum.
Azeri bir annenin, Gürcü bir babanın evladıyım. İnsanları seviyorum
ve istiyorum ki artık çocuklarımız öl-me-sin...