İbrahim Karagül sordu: Kim kimi tasfiye edecek?
"Çokuluslu müdahale adına Türkiye'ye saldıranlar fert fert, örgüt örgüt, cemaat cemaat, yok olup gidecekler..."
Türkiye'de son üç yılda şiddetini artıran,
neredeyse ölüm kalım savaşına dönüşen bir
kavga var. Bu kavgayı bir iç
iktidar mücadelesi olarak görebilirsiniz. Bir
değişim mücadelesi olarak görebilirsiniz. Bir
ideolojik ayrışma olarak görebilirsiniz. Bir
kimlik, tarih hesaplaşması olarak görebilirsiniz.
Türkiye'nin darbeler tarihiyle bağlantılı olarak
yorumlayabilirsiniz. AK Parti ile diğerlerinin
hesaplaşması olarak görebilirsiniz.
Böyle başlıyor bugünkü yazısına Yeni Şafak genel yayın yönetmeni
İbrahim Karagül.
Kim kimi tasfiye edecek? başlığını koyduğu köşe
yazısında ardından şöyle devam ediyor:
Çünkü bu ihtimallerin hepsinin bir alıcısı var,
bir taraftarı var. Hepsinin bir ölçüde doğru
tarafları var. Ama hiçbiri kavganın tamamını, esasını
anlatmıyor. Hiçbiri aslında ne tür bir mücadele
verildiğini tam olarak tanımlamıyor. Hiçbiri,
ülkenin ve milletin nasıl bir sırat köprüsünden
geçtiğinin, ne tür saldırılar altında olduğunun
çerçevesini çizmiyor.
(...)
Statüko değiştiriliyor. Devlet
değiştiriliyor. Rejim normalleştiriliyor.
Millet kendi hafızasına dönüyor,
tarih normalleşiyor, güç kendi
havzasına yöneliyor, yerlileşiyor, bize ait bir
kimlikle şekil alıyor. Yüz yıl sonra ilk kez
dediğimiz şey işte bu.
Esir bir yüzyılın, kayıp bir yüzyılın sonrasında ilk kez kendi
duruşumuzu, sözümüzü, yolumuzu,
hayallerimizi keşfediyoruz. Bir karar görüyoruz,
azim görüyoruz, coşku görüyoruz,
kendimize ve geleceğe dönük bir açlık,
susuzluk görüyoruz.
O yol göstericilerin dönemi kapandı
Artık ısmarlama sözlerden, yol haritalarından, devlet
duruşundan, güç ve iktidar dizaynından medet ummuyoruz.
Ismarlama barıştan da savaştan da kaçınıyoruz.
Artık o yabancı sözler, o yabancı başkentler, o
yabancı güç yapılanmaları, o yabancı politik
kimlikler bize bir şey ifade etmiyor.
Siyasi alanda, sermaye alanında, entelektüel
alanda onlar adına yol göstericilerin ömrü bitti.
Onların beslendiği kaynakların hiçbir projesi, sözü ve gücü
buralarda toplumsal taban bulamıyor, alıcı
bulamıyor.
Dikkat ederseniz, o başkentlerin temsilcileri, o dışarıdan
müdahaleciler birer birer toplumun gözünden düşüyor,
itibar sarsılması yaşıyor, etkinlikleri sönüyor,
kaybolup gidiyorlar. Bir zamanların güçlü
yazarları, politikacıları,
işadamları şimdi ortalarda görünmüyor. Bunu, bu
kayboluşu, kaybedişi sadece siyasi iktidarın
müdahalesi ile pazarlayarak, neden kaybettiklerini gizlemeye
çalışıyorlar.
O dokunulmazlar, o kibir abideleri..
O dokunulmazlıkların neden yok olduğunu, o
kibir abidelerinin neden beş
paralık söz üretemediğini sorgulamadan, bir gerçeği sadece
iktidara muhalif olmakla kamufle etmek mümkün
değildir. Onlar kaybetti, güçleri yoktu, yetkinlikleri
yoktu, becerileri ve iyi niyetleri yoktu.
Başkalarının gücünü kullandılar, onları sattılar,
onlar üzerinden tehditler ve şantajlar savurdular.
Bu tehditlere yıllardır hepimiz boyun eğdik.
Siyasetçiler, işadamları, dini cemaatler bunlar üzerinden
sindirildi. Onların sözcülüğünü yapanlar bu yolla
ülkeyi sindirdi, milleti sindirdi. Bu sindirme
ağırlıklı olarak yüz yıldır devam ediyordu ve Türkiye içindeki
iktidar aparatları üzerinden yürütülüyordu.
Bugün ilk kez düzenleri bozuluyor. Boşa düştüler.
Tehditleri kimseyi korkutamaz oldu. Ülke ilk kez bunların
zulmünden, esaretinden kurtulmak için bir
fırsat yakaladı. Millet ilk kez bunların
zihinsel operasyonlarından kurtulup kendi yolunu
çizmeye, bir şeyleri görmeye başladı. Bu bir uyanıştı,
ayağa kalkıştı, kendine gelmeydi.
Bizden bin yılın intikamını aldılar
Aslında bir devrim yaşanıyordu. Tarihimizde
birçok kez yaşadığımız o tedrici dönüşümlerden
birini daha yaşıyorduk. Dünyanın gidişatına, coğrafyanın
haline, tarihin dönüşüne bakarak çok büyük bir
devrimsel dönüşüme başlamıştık. İşte kavga burada patladı.
Ya ölecek, yok olacak, tarihe gömülecek ya da yeniden ve çok daha
güçlü biçimde varolacak ve tarih yapıcı rolümüzü devam
ettirecektik.
Anadolu'ya gelmemiz böyle bir şeydi.
Abbasilerin son döneminde Müslüman dünyaya güç
vermemiz böyle bir şeydi. Haçlı Savaşları'na
direnmemiz böyle bir şeydi. Moğol istilasını
etkisizleştirmemiz böyle bir şeydi. Birinci Dünya
Savaşı'nda bizden tam bin yıllık bir intikam alındı.
Haçlıların intikamı, Balkanlar'ın intikamı, Viyana'nın
intikamı, Akdeniz'i Müslüman gölü haline getirmenin intikamı,
Anadolu'ya yerleşmenin intikamı alındı.
Hazar'dan Avrupa içlerine,
Atlas Okyanusu'ndan Hint
Okyanusu'na yayılan yeryüzünün merkezine
hükmetmenin bütün acısı tek bir savaşla
çıkartıldı.
Yapayalnızdık..
Yapayalnızdık, yenildik, kaybettik,
Anadolu'dan başka sığınacak yerimiz kalmadı.
Biz de öyle yaptık.
Şimdi ellerinden gelse Anadolu'dan da kovacaklar.
Bugün ellerinde Türkiye haritalarıyla
dolaşmalarının nedeni bu. Terör üzerinden “işgal”
girişiminin sebebi bu. Gezi olayları üzerinden
yürütülen darbe planlarının sebebi bu. 17
Aralık'la Türkiye'yi rehin almaya dönük projenin de
arkasında onlar var.
Türkiye işte bunlarla yüzleşiyor, bu büyük
saldırılara göğüs germeye çalışıyor, bir yokuluş projesine
meydan okuyarak karşı koyuyor. Ama kavganın bu yönünü
gizliyorlar. Dar, mahalle kavgası gibi, iç siyasi mücadele
gibi göstermeye çalışıyorlar. Böylece hedef aldıkları
kişileri yalnızlaştırmaya, itibarsızlaştırmaya
uğraşıyorlar.
Kavgayı gerçek boyutu ile tartışsalar, ona göre pozisyon alsalar
rezil olacaklar. Ülke düşmanlığı, millet
düşmanlığı, tarih düşmanlığı ortaya çıkacak ve
kendilerinin sadece çokuluslu bir müdahalenin iç
aparatları olduğu ortaya çıkacak.
“Karşı Devrim” planı uygulanıyor
Türkiye, bin yıllık siyasi tarihin intikamının bıraktığı
enkazdan yeniden diriliyor, kendine geliyor, yerlileşiyor.
Bu, bir devrimdir. Devrimin öncülerini, destekçilerini
tasfiye etmek istemelerinin sebebi bu. Ona, o akla, o
mücadeleye destek veren milleti bile cezalandırmaya
çalışıyorlar.
Ve devrime karşı “Karşı Devrim” planı
uygulanıyor.
2003'ten beri uyguladıkları her darbe girişimi, Gezi terörü
üzerinden ülkeyi iç savaşa ve mezhep kavgasına
sürükleme hesapları, 17 Aralık darbe girişimi üzerinden
Paralel yapılanmayı sahneye sürmeleri hep bu “Karşı Devrim”
projesinin aşamalarıdır. Bu, gerçekten de
çokuluslu bir müdahale, saldırıdır. Türkiye'nin
bin yıllık mücadele kültürü üzerinden yeniden varolmasını engelleme
çabasıdır. Bu senaryoda rol üstlenenler ihanet
içindedirler, o derin tarihin yanlış tarafındadırlar.
28 Şubat'tan çok farklı
Büyük dönüşümü hedefine varamadan bitirmek, sabote etmek için
28 Şubat benzeri bir müdahale yapıldı. Paralel
örgüt müdahalesi böyle bir şey işte. PKK ile Paraleli aynı
cephede birleştiren şey bu işte. Ancak 28 Şubat, ülkenin
İslamlaşmasını durdurmaya, yeniden
vesayet zeminine çekmeye yönelikti. Daha sonra
bütün dünyada uygulanacak İslam'la savaşın başlangıç
projesiydi.
O da çokuluslu bir projeydi ama bu seferki
doğrudan Türkiye'yi yok etmeye dönük bir çalışma.
Ülkeyi diz çöktürmeye, onu tamamen bitirmeye dönüktür. Onlara göre
ülke bu aşamadan sonra parçalanacak,
küçültülecektir. Son sığınak
Anadolu için yeni haritaların elden ele
dolaşmasının sebebi budur. On yıllardır besledikleri savaş
aparatlarını sahneye sürmelerinin nedeni budur.
Onları rezil bir son bekliyor
Ama “Karşı Devrim” projesini rezil bir son
bekliyor. Bu toprağın insanları, bu tür dönüşümlerde
hiçbir zaman başarısız olmadı. Onlarca devletin
yok etmeye çalıştığı dönemlerde bile bir çıkış
yolu buldu ve sonuca ulaştı. Yine öyle olacak. Devrim
devam edecek. Türkiye'nin büyük yürüyüşü, onların
planlarının tam tersi istikamette zafere ulaşacak.
O harita taslakları ellerinde kalacak.
Onlarca yıldır birer iç işgalci gibi ülkeye yön
verenlerin birer birer devreden çıkmasının
hazımsızlığını küçümsemeyin. Kötülük
kabiliyetleri ve tecrübeleri çok güçlüdür. Çünkü bir dış
müdahaleye karşı direniyoruz. Biz direndikçe, onlar tasfiye
oluyor. Güvenlikten siyasete, ekonomiden medyaya kadar
birçok alanda nasıl tasfiye olduklarına bir bakın.
Bize yüreğini satmamış, bu büyük mücadeleyi hiçbir şeyle
kirletmeyecek, bu toprakların hamuruyla yoğrulmuş adamlar,
kadınlar, gençler lazım. Tarih yapıcılar, kendi
haritalarıyla yollarına devam edecek. Bugün o çokuluslu müdahale
adına Türkiye'ye saldıranlar fert fert, örgüt örgüt, cemaat
cemaat, yok olup gidecekler.