Hz. Muhammed Uludere için ne derdi?
"Hazreti Muhammed yaşasaydı, Uludere katliamı karşındaki tavrı ne olurdu?"
GAZETECİLER.COM - Ahmet Altan, Taraf gazetesindeki köşesinde Uludere katliamı için ilginç bir soru sordu: "Hazreti Muhammed yaşasaydı, Uludere katliamı karşındaki tavrı ne olurdu?"
İşte Ahmet Altan'ın Taraf gazetesindeki köşesinde yazdığı Dindarlar ve Kürtler başlıklı yazıdan çarpıcı bir bölüm:
"Bilebildiğim kadarıyla, dindarlar “bu
dünyayı” bir “imtihan
yeri” olarak görürler.
Sonsuzluğun yaşanacağı “ahiretteki” asıl
hayatın nasıl olacağı, bu dünyada
verilen “imtihanda” belli olur.
Bu “imtihanın” kuralları belirlenmiş,
bir “görünür” olan ve uyulması nispeten
daha kolay bulunan “ibadet” var, bir
de“görünürlüğü” daha az olan ve uyulması
anladığım kadarıyla çok daha zor olan “ahlak,
dürüstlük, hakşinaslık, kul hakkı yememe, her yaratılanı yaratandan
ötürü kendine bir emanet olarak görme” var.
İBADETLER TAMAM PEKİ YA AHLAK, DÜRÜSTLÜK...
Camiler dolup taşıyor, Ramazan’da lokantalar kapanıyor, Hac’ca
kafilelerle gidiliyor, içki içilmiyor, ibadette dindarlarımızın bir
aksaklığı yok.
Peki ya “ahlak, dürüstlük, hakşinaslık, kul hakkı
yememe, her yaratılanı yaratandan ötürü kendine bir emanet gibi
görme” nasıl gidiyor?
Dindarlar, Allah’ın bütün kullarını “kendilerine bir
emanet” gibi görüyor mu, onların haklarını savunuyor
mu, haksızlığa karşı baş kaldırıyor mu, Allah’ın bütün
kullarını “eşit” yarattığına iman ediyor
mu?
Bütün kulların haklarını koruyor mu?
Yoksa “bazı” kulları diğerlerinden
ayırıyor mu?
Burada, “dindarların” açık ve kesin bir
cevap vermesi gereken temel bir soru
duruyor, “milliyetçi” bir
insan “dinin” bütün emirlerine,
ahlakına, dürüstlüğüne, eşitlik anlayışına uygun davranabilir
mi?
O FETVA 'VEDA HUTBESİ'NDE VERİLMEDİ Mİ?
Geçenlerde, Altan Tan, Kürt meselesinin çözümünde din
âlimlerinden bir “fetva” istiyordu.
Benim cehaletimi bağışlasın dindarlar ama
o “fetva” Hazreti
Muhammed’in “veda hutbesinde” verilmedi
mi?
Peygamber, “kavmiyetçiliğe” karşı
çıkmadı mı?
Daha ne fetvası?
O korkunç “Türk-İslam
sentezi” kavmiyetçiliği dinin kalbine yerleştirip,
İslam’ın eşitlikçiliğini, hakperestliğini, dürüstlüğünü tarumar
etti.
“Türk” lafının önde
geldiği bir “İslam anlayışı” olabilir
mi?
Bu Müslümanların ne kadarı Türk, ne kadarı İslam?
İslami inanç, kendi varlığını “bir kavmin
adıyla” birleştirir mi?
“Türk-İslam
sentezine” inanmış
bir “Türk” Müslüman, kendi kavminden
olanları, diğer kavimlerden ayırmaz mı, diğer kavimlerden üstün
görmez mi, diğer kavimlerin insanlarına üstten bakmaz mı?
Peki, bu dine uyar mı?
TÜRK İSLAM SENTEZİ
DİYENLER KÜRT İSLAM SENTEZİNE NE DİYOR?
“Türk-İslam
sentezine” inanan, bunu dine uygun gören Türk
Müslümanlar, “Kürt-İslam sentezini” de kabul
ediyor mu?
Türk-İslam sentezini kabul ettiklerine, İslam’a bir kavim adı
eklemeyi uygun bulduklarına göre Kürt-İslam sentezine de bir
itirazları olamaz.
Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanan
insanların, “kavimlerinden” dolayı
ayrılması dinen caiz mi peki?
Türk’le Kürt’ün Müslümanlığı nasıl farklılaşıyor?
Ahirette insanlar kavimlerine göre mi ayrılıyorlar?
Kürtler bir yanda Türkler bir yanda mı duracak?
Ahirette böyle bir ayrı gayrı var mı?
“Ahirette öyle ayrı gayrı yoktur,
herkes Allah’ı kuludur” diyorsanız, ahiretin kapısı
sayılan bu dünyada neden böyle bir ayrılık gayrılık, milliyetçilik
var?
Bunun dinen cevabı nedir?
Bakın orada hakları gasp edilen koca bir Kürt halkı var, çok
acılardan, işkencelerden geçmişler, bugün çocuklarına kendi
anadillerinde eğitim veremiyorlar, yaşadıkları, vatandaşı oldukları
ülkenin adı başka bir “kavmin” adını
taşıyor, burada her şey Türk, sanki Kürtler burada yoklar.
“Türk-İslam
sentezi” bunu doğal kabul ediyor.
KÜRTLERİ EŞİT GÖRMEYEN BİR
DİN OLABİLİR Mİ?
“Türk” bunu doğal kabul edebilir.
O sentezin “ikinci” kavramı
olan “İslam” da doğal kabul ediyor
mu?
İslam, “daha kalabalık olan kavimlerin sahip oldukları
haklara, sayıca daha az olan kavimler sahip
olamaz” mı diyor?
İslam, böyle bir din mi?
Yoksa İslam “eşitlikten” yana bir din
mi?
Eşitlikten yanaysa nasıl “Türk-İslam
sentezi” diye bir anlayış
olabilir, “eşitlikten” yana değilse bu
nasıl din?
“Kulların” eşitliğini
reddeden bir din olabilir mi?
Neden Türk Müslümanları
Kürt “kardeşlerinin” haklarını
savunmuyor, onların eşitliği için mücadele etmiyor, onların
uğradığı haksızlıklara karşı çıkmıyor?
Son zamanlarda Uludere katliamını tartışıyoruz
ama “Türk” Müslümanlar çok suskun.
Bütün İslam âlemini kapsayan “Müslüman
vicdanı” diye ortak bir değer yok mudur, her coğrafi
bölgeye göre, her ait olduğun kavme göre
bu “vicdan” değişik ses mi verir?
İslam’ın ortak değerleri
arasına “vicdan” girmez mi?
Haksız yere öldürülmüş insanların hakkına sahip çıkmak
İslam’ın “kuralları” arasında yer
almıyor mu?
Bir Müslüman, iktidarda
kendi “yakınları” olduğu
zaman “haksız” ölümler karşısında sessiz
kalmayı dinen daha mı uygun bulur?
Peki, ben bu ülkenin bütün Müslümanlarına sorayım onlar ister cevap
versin, ister görmezden gelsin.
Hazreti Muhammed yaşasaydı, Uludere katliamı karşındaki tavrı ne
olurdu?
HAZRETİ MUHAMMED SUSARDI
DERSENİZ...
“Hazreti Muhammed susardı” derseniz, ben
de bir daha asla din ve dindarlar hakkında tek kelime yazmayacağıma
söz verir, sizi rahat bırakırım, peygamberi Uludere katliamı
karşısında susacak bir din zaten benim ilgimi çekmez.
Ama “peygamber
susmazdı” derseniz, “ey Muhammed’in
ümmeti siz niye susuyorsunuz” derim.