Hüseyin Gülerce yazmaya ne zaman başlayacak?..

Hükümet – Hizmet kavgasında taraflardan birinin yanında durup diğerini karşınıza almadı...

ADNAN BERK OKAN

Bugün Cuma…

Hüseyin Gülerce’nin yazı günü…

Ama köşesi yine boştu…

Merak ettim…

Çünkü neredeyse üç hafta olmuştu son yazısından bugüne…

Köşe yazarlığında üç haftalık izin pek alışıldık değildi…

Sağlık problemi falan vardı da okurlarına duyurulmak mı istenmiyordu acaba?..

Telefon ettim…

İzninin bitip bitmediğini sordum…

Geçtiğimiz “Salı” günü (3.06.2014) sayfa editörünü (Zaman Gazetesi) arayıp kitap yazmak için ücretsiz izin talebinde bulunduğunu söyledi Gülerce…

Tabii ki editörün buna cevap vermeye hakkı yok…

Zaten kendisi de bunu bildiği için “Ekrem Bey’e durumu bildir bana dön” diyor.

“Peki döndüler mi?” diye sordum…

“Hayır” dedi, “henüz dönmediler…”

“Henüz…”

Telefondaydık…

O görmedi ama burada yazayım, hafifçe gülümsedim…

Ne kadar temiz kalpliydi şu Gülerce…

“Henüz” dediğine göre döneceklerini bekliyordu…

Hem de aradan dört gün geçtiği halde…

Oysa verilecek cevap çok kolaydı…

“Tamam, ücretsiz izin talebiniz kabul edildi ama ne kadar süreceğini bildirmenizi istediler…”

Ya da Ekrem Dumanlı aramalıydı…

Zira İslâm dini “vefa” diniydi…

İslâm dini dostlukta sadakate “değer” veriyordu…

Gülerce Zaman’ın ilk genel yayın müdürlerinden biriydi…

Zaman’ın en yoksul, en kıt kanaat, en zor şartlarda çalışıldığı yıllarda yapmıştı genel yayın yönetmenliğini…


Yani…

Ekrem Dumanlı’nın selefi idi…

Dumanlı aramalı ve eğer bundan böyle çalışmayacaklarsa; “Hüseyin ağabey, gazetemize verdiğiniz hizmetler için teşekkür ederim ancak bundan böyle sizinle çalışmayı düşünmüyoruz” demeliydi…

Gülerce ile konuştuğumuz o ana kadar Dumanlı da aramamıştı…

“Henüz dönmediler” cevabını aldıktan sonra Gülerce’ye söylediklerimi sizlerle de paylaşmak istedim…

Tabii ki az sonra okuyacaklarınız telefonda ”bire bir” söylediklerim değil…

Zira ben bir teyp bandı değilim…

Ama mealen az sonra okuyacaklarınızı söyledim…

Buyurun okuyun lütfen…

 

Sevgili dostum;

Türkiye'de medya son birkaç yıldır; Fethullah Gülen'in dediği gibi; “Ne kadar kan, o kadar manşet” mantığıyla (Aslında mantıksızlığıyla) gazetecilik yaptı...

Siz işte o gazetecilik zihniyetine karşı durdunuz...

Ama...

Türkiye’de sadece siyaset değil medya da "kan ve vahşet" istiyor...

Mutlak tarafsızlığı hazmedemiyor…

Siz mutlak “bitaraf” oldunuz Hüseyin Bey…

Siz Hükümet – Hizmet kavgasında taraflardan birinin yanında durup diğerini karşınıza almadınız…

Siz iki tarafın da (Hükümetin de Hizmetin de) yanında durdunuz…

Savrulan yumruklarda tarafların arasına girip; “durun!.. Birbirinizi helâk edeceksiniz… Bırakın bu kavgayı… Bu kavga ikinizin de başını belâya sokacak” dediniz…

Ve…

İşte o nedenle iki taraf da sizi dışlamayı tercih etti…

 

Siz Hüseyin Bey;

Siz daha ilk kurulduğu günden beri Ak Parti’ye ve genel başkanına destek oldunuz…

Siz, (Bildiğim kadarıyla) otuz yıldan fazla bir süredir Gülen’in yanında yer aldınız…

Ve halen ne Gülen’e ne de Erdoğan’a karşısınız…

Hatta…

İkilinin karşılıklı olarak birbirlerine en sert sözlerle müdahale ettiği anlarda bile taraflardan birinin yanında durup diğerini karşınıza almadınız…

İkisinin de hayrına olacağını düşündüğünüz için arada kaldınız…

Yani…

Taraflardan birine yamanıp, diğerine “cephe” tutmadınız…

Ama…

Siz de Etyen Mahcupyan gibi yapsaydınız…

Siz de Başbakan’ın, “bitaraf olan bertaraf olur” tehdidinden korkarak bir süre “ortam kollaması” yapıp sonra da muhteşem bir “U dönüş” gerçekleştirseydiniz; el üstünde tutulacaktınız…

 

Meselâ…

İktidara yandaş olup Hizmete çaksaydınız, bugün Sabah, Star ya da Akşam veya en kötü ihtimalle Yeni Şafak’ta köşeniz hazırdı…

Ya da “turfanda müneccim” olup tarafları dostça ve samimiyetle uyarmak yerine; Erdoğan’a ve hükümete hücum etseydiniz; bırakın dört gündür cevap alamamayı; maaşınız ve gazete yönetimi karşısında itibarınız da artardı…

Gerçi şu son günlerde hem Cemaatin hem de Ak Partili seçmenlerin gözünde “Müslümanları barıştırmak için kendini feda eden adam” olarak çok yüksek bir itibarın sahibisiniz ama…

Zaman gazetesi içinde belli ki itibarınızı kaybetmişsiniz…

Öyle olmasaydı Dumanlı şimdiye kadar dönüp de sizi aramaz mıydı?..

“Nereye gidiyorsunuz ağabey?.. Kalbinizi kırdıysak özür dilerim, beni affedin” demez miydi?..

Ama demiyor işte…

Haaaa…

Birkaç gün sonra derse ne olur?..

“Yanılmışım; Dumanlı’dan özür dilerim” diye yazarım bu defa da…

Demezse ne olur?..

Ne olacağını söyleyeyim...

Zaman Gazetesi, genel yayın yönetmeni aracılığıyla Gülen'i tekzip eder...

“Ne kadar kan, o kadar manşet” mantığıyla gazetecilik yapmaya devam edeceğini cümle âleme haykırmış olur... 


Neyse...

Takma kafanı sevgili Gülerce

İşte İnternethaber Gurubu aslanlar gibi ayakta…

Ve…

Yeterli güce de sahip…

Sizi aramızda görmekten büyük onur duyarız…

Profesyonelce elbette…

Gücümüze güç katarsınız…

Cevabınızı bekliyoruz…

 

adnanberkokan@gmail.com