Hürriyet'te kadınların sesi daha gür çıkacak
Ayşe Arman Banu Tuna, Cansu Çamlıbel ve Melis Alphan ile yaptığı röportajda birbirinden ilginç pozlar vermeyi de ihmal etmedi.
Böyle yazdı Ayşe Arman bugünkü röportajının girişinde. Hürriyet'in yeni yapılanmasında rol alan kadınlar ile Banu Tuna, Cansu Çamlıbel ve Melis Alphan ile yaptığı röportajda birbirinden ilginç pozlar vermeyi de ihmal etmedi.
İşte Arman'ın, Hürriyet'in kadınları ile yaptığı röportajdan bölümler:
"Onları haberlerinden, yazılarından, köşelerinden, manşetlerinden, imzalarından tanıyorsunuz zaten.
Şimdi de Banu Tuna ve Cansu Çamlıbel
Hürriyet’in sıcak haber akışıyla ilgilenecekler.
Melis Alphan ise artık ana gazetede köşe yazacak.
Hürriyet ailesi olarak mutluyuz, gururluyuz.
Medyada, karar merciindeki kadınların artması çok güzel bir
gelişme.
Onları tebrik ediyorum, başarılar diliyorum...
HİÇBİR İŞİ BU KADAR SEVEREK YAPAMAM
- Küçük bir çocukken, geleceğe dair ne tür
hayaller kuruyordunuz?
CANSU: Gezgin olmak istiyordum. Kafamda, ‘Seksen
Günde Devri Âlem’ türü hikâyeler yazıyordum. Hafif polisiye.
Başrolünde kimin olduğunu söylememe gerek yok herhalde!
MELİS: ‘Bağımsızlık’ hayalleri kuruyordum.
Anaokulundaki aklımla da, bunu evden kaçarak yapmayı planlıyordum!
Hatta bir-iki arkadaşımı da örgütledim. Yanlış anlama, evle,
ailemle hiçbir sorunum yoktu. Sadece o yaştaki fantezim yalnız
yaşamaktı. Limon satarak geçinmeyi planlıyordum herhalde!
BANU: Dünyanın her köşesini gezeceğim, maceranın
eksik olmadığı, sanatla, kitaplarla iç içe, özgür bir hayat hayali
kuruyordum. Indiana Jones gibi geliyor kulağa değil mi?
GAZETECİLİK HAYALLERİMİN MESLEĞİYDİ
- O hayaller içinde şu ya da bu şekilde
gazetecilik var mıydı?
MELİS: Vardı. Dedem İzmir’de Cumhuriyet
gazetesinde çalışıyordu. Beni sık sık gazeteye götürür, daktilonun
başına oturturdu. Bizim eve de Hürriyet girerdi, ben de Kelebek’i
çekip okurdum…
BANU: Yoktu. Hayat planı açısından biraz
Doğuluyum. Plan yapmıyorum, önüme geleni yaşıyorum. Hayatla ya da
kaderle diyelim; didişmeyi sevmiyorum. Belki çizdiğim yolun uzağına
düşüp hayal kırıklığı yaşamaktan çekiniyorum, bilmiyorum. O yüzden,
“Daha küçük bir çocukken bile gazeteci olmak istiyordum!” diyemem.
Diplomat olmak istiyordum. O zamanki kafamla, dünyayı böyle gezmeyi
hayal ediyordum…
CANSU: Ben de önce psikanalist sonra diplomat
olmak istedim. ODTÜ’yü kazanıp siyaset bilimi okumaya başladıktan
sonra birden dank etti: Hariciye de olsa, devlet ve bürokrasi bana
göre değil! Hiyerarşide belli bir eşiği atlayana kadar yutkun dur,
bir kısmına hatta bazen çoğuna hiç inanmadığın politikaları
canhıraş bir biçimde savunmak için ömrünü ver… Benim gibi yüksek
sesle konuşan bir tip için zor! Diplomasiye meraklıyım ama
diplomatik olamıyorum!
- Peki nasıl gazeteci oldunuz? Ne kadarı bilinçli
karar, ne kadarı tesadüf?
BANU: Benimki tesadüf! Sağ olsun ÖSYM, tuttu beni
İstanbul İletişim’e yerleştirdi. Ama hiç şikâyetçi değilim, hatta
bunu bana hayatın geçtiği bir torpil gibi görüyorum. 15 yıldır bu
meslekteyim, başka hiçbir işi bu kadar severek yapabileceğimi
sanmıyorum.
CANSU: Bilinçli tercih! Üniversitede, Hürriyet’in
Ankara Bürosu’na stajyer olarak girdim. O dönemde meslek
büyüklerinden, “Çok meşakkatli bir yol, para yok, stres çok,
gazetecilik dışında bir sürü şey yapabilirsin” diyen çok oldu.
Hatta bunlardan biri de, ilk patronum Sedat Ergin’di. Mezun olup
elimde diplomamla, “Artık kadro verir” diye kapısına dayandığım
gün, “Diplomat olma fırsatını kaçırma!” şeklinde bir konuşma
yapınca, epey bozulmuştum. Ama inat ettiğimi görünce, bu yolda
kalmam için beni en çok destekleyenlerden biri de yine o oldu.
MELİS: Tamamen tesadüf! Moda tasarımı okudum;
tasarımcı olma konusunda sebat göstermek yerine bir şekilde iş
ararken daldığım medya sektörü daha eğlenceli geldi. İlerleyen
yıllarda eğlencesi azalsa da, başka tarafları tatmin etti.
BİR ERKEĞE GÖRE İKİ KAT SORUMLULUK HİSSEDİYORUM
- Peki kadın gazeteci olarak mesleğinizde
yükseldiğiniz için ne kadar gururlusunuz?
BANU: Kendimle gurur duyup duymadığımı sorarsan,
duyuyorum. Ama bir erkeğe göre, iki kat sorumluluk da hissediyorum.
Erkekler her gün kaza yapar ama, ‘Kadın şoför mağazaya daldı!’
olur. Bu yüzden işin hakkını vermek iki kat daha önemli.
CANSU: Bu soru aslında kanıma dokunuyor! Hiçbir
erkek gazeteciye bu soru sorulmaz! Ama maalesef sektörün kilit
noktaları öyle bir erkek egemenliğinde ki, bizim gazete iki kadını
o masaya davet edince umutlanıyoruz...…
MELİS: Ben kendimi çoğunlukla cinsiyetsiz
hissediyorum. Belki kadın-erkek ayrımının bariz olduğu bir çevreden
gelseydim bu gururu yaşardım ama bir erkek kadar özgür yetiştim.
Kadın gazeteci olarak da hiç zorluk yaşamadım. Aksine kadın olduğum
için erkek baskın medyada öne çıkma fırsatı
bile bulmuş olabilirim.
MELİS: Hiç sanmıyorum.
BANU: Benim bildiğim bir sorun yok.
CANSU: Umut ederim yaratmamıştır. Ama genelde kadın ya da erkek birisinin terfisi sorun yaratıyor galiba!
PARA İÇİN GAZETECİ OLANA GERİ ZEKÂLI DERİM
- Gazeteci olduğunuz için maddi ya da manevi gerekçelerle hiç pişmanlık yaşadınız mı?CANSU: Hayır. Ama tabii ki yabancı meslektaşlarımın özellikle maddi ve fiziki şartlarına imreniyorum. Gazetecinin, bağımsız bir bakış geliştirebilmesi için bağımsız bir hayatı olabilmeli. Bizim meslek dışarıdan çok şatafatlı görünüyor ama ‘basın emekçisi’ gerçekten ‘emekçi’. Bu anlamda Türkiye’deki gazeteciler, koşullarıyla ters orantılı bir performans ortaya koyuyor.
BANU: Söylendiğim zamanlar oldu ama pişmanlık hiç yaşamadım.
MELİS: Ben de yaşamadım. Bu mesleğe başlarken koşulların farkındaydım. Zaten para için gazeteci olana, geri zekâlı derim.
- Gazeteci olmasaydınız sizin için en uygun meslek hangisiydi?
BANU: Sinema ya da tiyatro yapardım.
MELİS: Sanatçı olmak. Bir sanatçının yaşadığı tüm buhranları yaşayıp onun üretkenliğini sergileyemiyorum. Bu da beni mutsuz ediyor. Yazı yazmak bir üretim olsa da, yaptığımdan biliyorum, üretkenlikte sanatçılığın yakınından bile geçemez. Ama bu iş, benim için bittiği an, B planımı devreye sokacağım, ikinci hayalimi, resim yapacağım!