Hürriyet'in kötü adamı kim?
Ayşe Arman'ın bugünkü yazısı Hürriyet'te bir kötü adam olduğunu ortaya çıkardı. Peki kim bu kötü adam?
Ayşe Arman'ın bugünkü yazısı Hürriyet'te de bir "kötü adam"
olduğunu ortaya çıkardı. Hem de o "Kötü adam" kötü olduğunu kendi
itiraf etti.
Aldatılan bir kadının yaşadıklarını anlatan Ayşe Arman da bu adını
açıklamadığı bu "Kötü adam" için "Kötüsün gerçekten" dedi.
İşte Hürriyet'teki Kötü adama durumunu itiraf ettiren o
köşe yazısı:
Şimdi okuyacağınız hikayenin iki kahramanı var: Kadın ve erkek.
Kadın, günün birinde 14 yıllık kocasından boşanmak istiyor.
Erkek, itiraz ediyor, daha doğrusu çıldırıyor, kadını bu kararından
vazgeçirmeye çalışıyor, ama yok, kadın kararlı.
Erkek paniğe kapılıyor, ne yapacağını şaşırıyor, sağlıklı düşünemez
hale geliyor, çünkü kadın, erkeğin en değerli varlığı.
Kadın için ölüp bitiyor, yanında gururla taşıyor. Kadın da
gerçekten her erkeğin sahip olmak isteyeceği bir eş. Kadının
erkekten boşanmayı istemesi, erkeğin bittiği nokta.Kadından
ayrılmak ölüm gibi bir şey. Daha fenası yok.
Ama kadın, nuh diyor, peygamber demiyor.
“Bitmiştir. Ayrılıyoruz.”
Peki neden?
Bu hikayenin, en can alıcı yeri burası. Bu soruyu aklınızda tutun.
Buraya tekrar döneceğiz.
*
Kadın, boşanma davasını açıyor.
Erkek ne yapıyor?
N’apsın?
Siz olsanız ne yaparsınız?
En sevdiğiniz, en değer verdiğiniz varlık, elinizden uçup
gidiyor.
Tabii kendini bombok hissediyor. Hissettiği o acı, o korku, intikam
duygularına dönüşüyor. Üzerine kaybedecek bir şeyi olmayan
insanların cesareti ekleniyor.
Yüzüne savaş boyalarını sürüyor. “Madem öyle, işte böyle!”
diyor.
“Benden sonrası tufan!”
Kentin en tanınan boşanma avukatlarından birine gidiyor.
O da, bütün çetrefilli boşanma davalarının kraliçesi.
Onun adının geçtiği davalarda, “sadakatsizlik suçlamaları” havada
uçuşuyor.
Hep aynı numara: Kusuru, nakafayı talep eden tarafa yüklüyor ki,
haklarını kaybetsin, müvekkili de daha az para ödesin ya da hiç
ödemesin.
Kadın, aile sırları ortalığa dökülmesin diye erkeğe “psikolojik
şiddet”ten dava açmış, erkek ise kadını sadakatsizlikle suçlamakta
bir sakınca görmüyor, çocuklarının velayetini istiyor.
Çünkü:
Onu yaralamak istiyor. Pardon daha da fazlası: Oymak, mahvetmek,
insan içine çıkamaz hale getirmek. “Madem artık benim olamayacak, o
zaman dünyaya geldiğine pişman edeyim, elimden geleni ardıma
koymayayım. Kariyerini de bitirebilirsem ne ala...” Ve biliyor,
bizim ülkemiz tuhaf bir ülke. “Çamur at izi kalsın” formülü işe
yarıyor.
*
İnsanın bu kadar saldırıya geçmesi için bir sebep olmalı?
Öyle değil mi?
İnsan ne zaman bunu yapar?
Köşeye sıkışmışsa, hakkında suçlama varsa...
Üste çıkmak için...
Kabahatini bastırmak için...
Peki kabahat ne?
Biz zannediyoruz ki, erkek “psikolojik şiddet” uyguladı, kadının
peşine adam taktı, telefonlarını dinledi, sürekli tepesinde, nefes
aldırmıyor...
Evet, bunların hepsi...
Ama daha fazlası da var...
*
Sizi fazla uğraştırmayayım, işin aslını söyleyeyim.
Kadın, günün birinde, 14 yıllık kocasının kendisini aldattığını
öğreniyor.
Evet... Mesele bu...
Aldatan kadın değil, erkek.
Ve evliliklerinin ilk yılından itibaren.
Düşünebiliyor musunuz, bir adamla 14 yıldır evlisiniz,
birliktesiniz, çılgınlar gibi aşıksınız, dışarıdan algılanan imaj
öyle ama sonra bir gün öğreniyorsunuz ki, adam sizi bunca yıldır
aldatıyor.
Erkek, o “müthiş kadın”la evli olmaktan çok gurur duyuyor ama
başkalarıyla yatıp kalkıyor.
Nedenini bilmiyorum.
Belki hem çok aşık, hem de bu kadar mükemmel olduğu için ondan
nefret ediyor. Artık o kadarı beni aşıyor, psiyatrların ilgi
alanına giriyor.
Durumu bilenler var ama kimse kadına söylemiyor.
Kadına soruyorsun, “İyi ama nasıl olur da anlamadın?”
“İnsan kondurmak istemezse kondurmuyor” diyor, “Kimse beni
uyarmadı. Bir de çok ilgili davranıyordu, en değerli varlığıydım,
hep el üstünde tutuyordu. Evet, şüphelendiğim oldu. Ama hep inkâr
etti. Her seferinde ona inandım. Belki de işime geldi. İnsan düzeni
devam ettirmekten yana oluyor, hele çocukları varsa. Ama bir yere
kadar...”
Kadın anlıyor ki, erkeğin beyninde, “evlenilecek kadın, yatılacak
kadın” gibi ilkel bir ayrım var ve o birinci kategoriye dahil.
Şahane eğitimi, şahane fiziği, şahane anneliğiyle müthiş bir
“vitrin”, bir erkeğin yanında taşımaktan gurur duyacağı bir
varlık...
Kadın, bu numarayı 14 yıl yiyor.
Artık yemek istemiyor.
Erkeği affetmiyor yani, “Buraya kadar, bundan sonra sen yoluna, ben
yoluma” diyor.
Erkek, “Eyvah şimdi yandım! Kesin birini bulacak” diye kıskançlık
krizlerine giriyor, zaten kıskanç bir yapısı var, iyice deliriyor,
kadına nefes aldırmıyor, telefonlarını dinliyor, casusluk
yapıyor...
İnsan, karşısındakini kendi gibi bilirmiş ya...
Kadının bir sonraki adımının bu olacağını düşünüyor:
Beni mutlaka aldatacak...
Kadın, davayı “psikolojik şiddet”ten açıyor, hakim sunduğu
delilleri görünce, hemen uzaklaştırma kararı alıyor, erkek eve
yaklaşamıyor.
Peki neden “psikolojik şiddet?”
Neden “sadakatsizlik” değil?
Çünkü o bir kadın, kadınsal bir sezgi ve içgüdüyle biliyor ki,
bütün bu ortalığı yakıp yıkan tufan geçip bittikten sonra, yine de
birbirlerinin yüzüne bakacaklar.
Çünkü iki çocukları var.
Ve erkek, ne olursa olsun,
14 yıllık kocası ve çocuklarının babası.
Ama işte erkek, o kadar “yaralı” ki ve o kadar kendinde değil ki
deliriyor.
Bir “konuşma makinesi”ne dönüşüyor.
Kimse onu susturamıyor.
Ve işler, sarpa sarıyor.
Kadın ise hiç konuşmuyor, hâlâ konuşmuyor, çünkü biliyor ki,
konuşursa kısa vadede kazanacak, herkes “Yaşa! Bak sana yapılan
haksızlığa karşı çıktın!” diyecek, diyecek ama sonra ne olacak?
Bir o konuşacak, bir o konuşacak, işler çamurlaşacak,
pespayeleşecek, ortalığa isimler dökülecek...
Peki ya çocuklar?
Uzun vadede onlara ne olacak?
Zarar görecekler.
Hikaye ne kadar ortalığa düşüp bayağılaşırsa, o kadar çok...
Kısacası, kadın çocuklarını düşünüyor.
O yüzden duruyor.
HAMİŞ: Bizim gazeteden biri, “Güzel yazı ama ben galiba kötü bir
adamım” dedi, durdum ne diyecek diye, “Benim bu olayı
değerlendirmem 4 kelime dedi: Para bitti, kadın gitti.” “Kötüsün
gerçekten” dedim!