Hürriyet'in iki yazarı aynı konuda anlaşamadı
Hürriyet gazetesinin iki yazarı GDO konusundaki farklı yaklaşımlarıyla ilginç bir polemiğe imza attılar.
Pazar günleri kaleme aldığı bilim yazıları ile kendine bir okur kitlesi yapap İsmet Berkan, GDO'ya karşı oluşan tepkinin bilimsel bir dayanağı olmadığını iddia ederken, Melis Alphan GDO karşıtı kampanyaya destek verdi.
İşte iki Hürriyet yazarının aynı konuda kaleme aldığı ve farklı tezleri savunan yazıları:
Melis Alphan: "GDO'yla uzlaşılmaz!"
(...) Batı kamuoyu GDO savaşını çoktan kaybetti. Ama Türk tüketicisi GDO meselesine karşı muazzam bir defans geliştirdi, hükümet sıfır toleranslı bir GDO yönetmeliği koydu.Koryürek, "Bizim geleceğimiz adına tüketicinin tercihlerinin manipüle edilmesini uzun boylu kaldıramıyoruz. 1000'de 7, 10.000'de 5 şeklinde ifade edilen bulaşıklık değerleri bizim için muğlak kavramlar" diyor ve ekliyor: "Bir defa bu iyi yönetmeliklerle ifade etmeye başladığımız zaman işin ucu kırılmaya, budanmaya başlar."
Dediği doğru. Bir defa bu işin ucunu açtığımız zaman, bir sonraki adımdaki ticaret ilişkileri, bir sonraki adımda uluslararası ticaret ilişkileri bizi nereye sürükler, bilmiyoruz. Bilemeyiz. Çok kuvvetli bir tüketici dayanışmamız var. Eğer Dünya Ticaret Örgütü'ne kafa tutabilecek bir şey varsa, hükümetin önünde tüketici baskısının olması. Aksi takdirde, Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına, yaptırımlarına hiçbir hükümetin ayak diremesi mümkün değil. Türkiye, elindeki kamuoyunu doğru konuşturarak, "Halkım istemiyor. Ne yapayım?" diyebilecek noktada tutarak ayak direyebilir.
Koryürek bunun ayçiçeği ya da soya meselesi olmadığını, bunun hangi ülkeden hangi malın ithal edileceği (ve ihraç), ülkeler arası ticaret meselesi olduğunu söylüyor: "Bugün üreticilerimiz soya lesitini kullanmayı tercih ediyorsa, bunun arkasında ulus ötesi ilişkilerden dolayı bir yerden ithal etmeyi tercih etmeleri yatıyor."
İsmet Berkan: Sözde bilimle popülizm birleşince
Aynen 'Cep telefonu beyin kanseri yapıyor' inancı gibi bir inanç, genetiği değiştirilmiş organizmaların da zararlı olduğu.
Cep telefonunun (veya evdeki kablosuz internet bağlantısının,
veya arabanızdaki radyonun veya evinizdeki televizyonun) kansere
yol açtığı kanıtlanmış değil.
Kanıt aranmadığından değil, tam tersine aranıyor ama cep
telefonunun yoğun olarak kullanıldığı ülkelerde, bu telefonların
hizmete girdiği son 20 yıl içinde beyin kanseri oranlarında anlamlı
bir artış olmadığı da ortada.
20 yıl kısa bir süre değil ama bu dediğim bu kanıt hiçbir zaman
bulunmayacak anlamına da gelmez; bakarsınız bir gün elektro
manyetik dalgaların bazı kanserlere yol açtığı gerçekten
kanıtlanabilir.
Aynı şey değil belki ama GDO'lu gıdalar için de böyle bir
inanç var. Araştırmadan, kanıtlamadan, kategorik redde dayalı bir
inanç. 'Doğal olan iyidir, doğaya müdahale edilirse kötü olur'dan
başka bir cümlesi olmayan bir inanç.
Peki tamam da, 'doğal' olan nedir? Yediğimiz bütün
gıdalar, neredeyse tamamı, aslında bir anlamda GDO'lu. Soğuğa ve
susuzluğa dayanıklı buğdayın doğada var olduğunu mu sanıyorsunuz?
Hibrit domates tohumu yaratılmamış olsaydı, domates bu
kadar ucuz ve dünyada bu kadar çok insan için ulaşılabilir olur
muydu sanıyorsunuz?
(...) Demem şu ki, GDO'ya karegorik olarak karşı çıkmak, hurafeleri savunmaktan başka bir şey değildir.
GDO'lu gıdalar pek ala insan sağlığı için zararlı da
olabilirler. Nitekim Amerikalı Monsanto'nun pek çok GDO'lu ürününün
Avrupa'da yasaklandığını biliyoruz.
Ama aynı GDO, dünyada açlığın bitirilmesine de hizmet
edebilir; bugün ediyor, sonunda edecek de.