Hürriyet okur temsilcisinden İsmet Berkan'a tepki: Samimiysen...
Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici "bu konu Hürriyet açısından da sıkıntı yaratan bir noktaya geldi. Hem de hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen..." yazdı.
Hürriyet yazarı İsmet Berkan'ın, Gezi olayları sırasında Zehra Develioğlu adlı başörtülü bir genç kadının Kabataş'ta tacize uğradığı iddiasının "gerçek" olduğunu savunan bir dizi tweet atmıştı. 12 Haziran 2013 günü, Berkan, "Çok ama çok acı bir öykü. Maalesef gerçek" diye yazmış; ardından da "MOBESE görüntüleri dahil pek çok şey var, savunulur tarafı olmayan bir olay" yazmıştı. "Siz izlediniz mi?" sorusuna da yine Twitter'da "Evet" yanıtını vermişti.
Kanal D'nin MOBESE kayıtlarını yayımlaması sonrası ise geri adım atan Berkan, "Bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kalmamalıydım" demişti.
Okur temsilcisi olarak günlerdir eleştiri sağanağı altında olduğunu yazan Bildirici ise, sosyal medya üzerinden hem kendisine hem de Hürriyet'e yönelik eleştirileri bir köşe yazısı ile yanıtladı ve İsmet Berkan'ın, attığı tweetleri önemseyip, yüzleşmesini önerdi ve şöyle yazdı: "O tweet'leri neden, niçin, hangi görüntülere dayanarak yazdığını samimi bir dille okurlara açıklaması, yanlış yaptığına inanıyorsa da özür dilemesi en doğrusu..."
İşte Faruk Bildirici'nin köşesinden İsmet Berkan'a çağrısı:
... Kanal D, 13 Şubat 2014'te, Zehra Develioğlu'nun Kabataş'ta
bulunduğu süreye ilişkin güvenlik kamerası görüntülerini bulup
yayınladı. Görüntülerde, Berkan'ın söylediği gibi bebek arabasının
devrildiği görülmüyordu; genç kadına yönelik bir saldırı olduğuna
dair tek bir belirti de yoktu.
Hatta tam tersine, kadına bir saldırı olmadığını kanıtlıyordu bu
görüntüler. Önce kadın bebek arabasını iterek yürüyordu. Sonra tam
ağaçların arkasında kaldığı sırada küçük bir grup kadının yanından
geçiyordu. Onlar geçerken kadın bebek arabasını iterek sakin bir
şekilde yürümeye devam ediyordu. Hiçbir olağanüstülük göze
çarpmıyordu. Saniyeler süren ağaç arkasından geçiş sırasında olsa
olsa bir laf atma veya sözlü tacizden başka bir olayın
yaşanamayacağı çok netti.
Kanal D'nin bu görüntüleri yayınlamasının ardından İsmet Berkan
hatalı olduğunu kabul etti. 15 Şubat 2014'te, Hürriyet'teki
köşesinde "Kısa bir açıklama" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
"Bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin
konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer
almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında
kalmamalıydım" dedi özetle. NTV'deki programda da hatalı
olduğunu söyledi; Kanal D'deki görüntülerin tweet'lerde sözünü
ettiği görüntüler olduğunu belirterek, "... Bende öyle bir
kanaat oluşmuştu, taciz olduğuna yönelik o dönemde izlediğim
zaman" dedi. T24'teki bir söyleşide de "Hata yaptığımın
farkına vardım. Teyit etmeden böyle bir şey dememeliydim" diye
konuştu.
Ancak görüntülerin ortaya çıkması ve Berkan'ın geri adım atması,
tartışmaları dindirmeye yetmedi. Tartışmaların yönünü değiştiren,
Cumhuriyet gazetesinin 9 Mart'ta, polis raporunu yayımlaması oldu.
Rapora göre, 8 şube müdürü, 20 polis timi kurup tanık aranmış;
bölgedeki hemen herkes tek tek sorgulanmış; 2 bin 560 saatlik
güvenlik kamerası kaydı izlenmiş; 161 kişi yakın takibe
alınmıştı.
Bu eşi görülmedik polis operasyonunun amacı neydi? Zehra
Develioğlu'nun, polis ifadesinde anlattığı "kimisinin
kafasında siyah renkli bantlar olan, üst tarafı çıplak kalabalık
bir grubun, 1 Haziran 2013 tarihinde Kabataş'ta kendisini
tokatlayıp yerde tekmeledikleri, türbanını çekip aldıkları, üzerine
işedikleri ve bebek arabasını devirdikleri" iddiasını
kanıtlamak! Onca gayrete rağmen, ne bir kanıt bulunabilmiş ne de
bir tanık.
Adına ne dersek diyelim, ister yalan, ister senaryo, ister genç bir
kadının abartılı anlatımı. İddianın gerçek olmadığına dair bu
kanıtların ortaya çıkması üzerine eleştiri okları, o dönem bu
iddiayı savunan gazetecilere yöneldi.
Aslında İsmet Berkan'ın durumu farklı. Berkan, o gün yaptığını
savunmuyor. Hata yaptığını söyleyerek, hâlâ bu iddiayı destekleyen
gazetecilerden ayrılıyor.
Buna rağmen okur eleştirilerinin devam etmesi, sanırım Berkan'ın
açıklamalarını tatmin edici bulmamalarından kaynaklanıyor. Zira
Berkan, bir yandan hata yaptığını söylerken, bir yandan da
"Bu önemsediğim bir konu değil. Ama neden böyle olduğunu da
anlamadım, iki tane tweet attım sonuçta" diyerek,
yazdıklarının gereğinden fazla büyütüldüğünü savunuyor.
Oysa bir gazetecinin tweet'leri ile yazısı arasında okur nezdinde
bir fark olmaz. Yazar kimliğinin sorumluluğu Twitter'da da devam
eder. Yeterince araştırmadan yazmamak, iyi düşünmek, sözcükleri
özenle seçmek zorunludur.
Kaldı ki, Berkan'ın attığı o tweet'lerin ne denli etkili olduğu
ortada. "İki tweet" deyip geçmek mümkün değil. Aksini söylemek,
Berkan'ın yazar kimliğine ve yazdığı gazete olarak da Hürriyet'e
haksızlık olur.
O yüzden Berkan'a düşen, toplumsal çalkantının zirve
yaptığı o günlerde attığı iki tweet'in önemini kabul edip,
yüzleşmesi. O tweet'leri neden, niçin, hangi görüntülere dayanarak
yazdığını samimi bir dille okurlara açıklaması, yanlış yaptığına
inanıyorsa da özür dilemesi en doğrusu...
Aksi halde bu eleştiriler sürüp gidecek. Üstelik bu konu Hürriyet
açısından da sıkıntı yaratan bir noktaya geldi. Hem de hiçbir
sorumluluğu olmamasına rağmen...