Hükümetle Cemaat barışır mı?..
Hükümetle cemaat o kadar iç içe girmiş, o kadar yüz göz olmuş, o kadar ortak çıkarları var ki;
ADNAN BERK OKAN
Dershanelerin kapatılması konusunda sanki Cemaat’ten yanaymış gibi tavır aldığım sanılıyor…
Hiç ilgisi yok…
Ben olaya piyasa ekonomisi açısından bakıyorum…
Dershaneler özel teşebbüstür…
Türkiye piyasa ekonomisinin uygulandığı bir ülkedir ve teşebbüs özgürlüğü vardır…
Dershanelere ihtiyaç vardı ki zamanında açıldı…
Eğer ihtiyaç biterse de müşteri bulamayacakları için kendiliğinden kapanacaklardır…
Ve…
Ben Hükümetle Cemaat arasındaki kavgaya asla karışmak da istemem…
Neden mi?..
İlk gençliğimde babaanneciğimden aldığım bir tavsiye nedeniyle girmem…
Babaanneciğim rahmetli ne mi demişti?..
Söyleyeyim:
“Karı - koca arasındaki kavgaya karışılmaz. Çünkü akşam yatağa girer barışırlar araya girene karşı birlik olur cephe alırlar"...
Yani…
Teşbihte hata olmayacağı için bu örneği verdim...
Zira...
Hükümetle cemaat o kadar iç içe girmiş, o kadar yüz göz olmuş, o kadar ortak çıkarları var ki; aralarındaki kavga her an bitebilir…
Bittiği zaman da göreceksiniz; bugün taraflardan birinin yanında yer alanlar ilk kaybedenler olacaktır…
Neden?..
Çünkü el ele verdikleri, uzlaştıkları o gün tepede birbirlerine aynen şöyle diyecekler:
“Falanca var ya falanca… İşte o fitnecinin teki… Birbirimize girmemiz için ne fesatlıklar yaptı, ne yazılar yazdı…”
Yani…
Taraflardan hiçbirinin yanında değilim…
Dershanelerin kapanmaması gerektiğini savunmam tamamen liberal ekonomiye olan imanımdandır…
Ama…
Hükümet’e yakın dostlarıma; 2004 yılı Ağustos ayında yapılan MGK toplantısında alınan “Gülen Cemaati’ni bitirme operasyonlarının başlatılması” kararını “Hükümetin bugünkü gücü yoktu, askerlere karşı direnemedi; kararı imzalamaya mecburdu” söylemiyle savunan sevgili Ak Partili gazeteci / yazarlara yardımcı olmak maksadıyla üç güzel fıkra anlatabilirim…
Lütfen ezberlesinler; münafıklara, fitnecilere anlatırlar…
Bu kıyakçılığımı da unutmasınlar…
Birinci fıkra…
Bir genç kızın hatıra defteri…
Dev gibi bir transatlantikte üçbin yolcu ve beşyüz mürettebatla yolculuk yapıyorduk.
Birinci gün:
Kaptan odama geldi, beni çok beğendiğini ve benimle birlikte olmak istediğini; eğer kendisiyle yatmazsam gemiyi içindeki üçbin yolcu ve beşyüz mürettebatıyla batıracağını söyledi…
Bu ahlâksız teklifi hiç düşünmeden reddettim…
İkinci gün:
Kaptan odama geldi, beni çok beğendiğini ve benimle birlikte olmak istediğini; eğer kendisiyle yatmazsam gemiyi içindeki üçbin yolcu ve beşyüz mürettebatıyla batıracağını söyledi…
Bu ahlâksız teklifi hiç düşünmeden reddettim…
Üçüncü gün:
Kaptan odama geldi, beni çok beğendiğini ve benimle birlikte olmak istediğini; eğer kendisiyle yatmazsam gemiyi içindeki üçbin yolcu ve beşyüzden fazla mürettebatıyla batıracağını söyledi…
Bu ahlâksız teklifi hiç düşünmeden reddettim…
Dördüncü gün:
Kaptan odama geldi, beni çok beğendiğini ve benimle birlikte olmak istediğini; eğer kendisiyle yatmazsam gemiyi içindeki üçbin yolcu ve beşyüz mürettebatıyla batıracağını söyledi…
Üçbin yolcu ve beşyüz mürettebatın hayatlarını kurtardım…
İkinci fıkra…
İri yarı bir adam genç, zayıf ve çok güzel bir kıza tecavüz etmek istiyor ama bir türlü başaramıyordu…
Çünkü genç kız bütün zayıflığına rağmen tecavüzcüye karşı koyuyor, acımasız adamın yüzünü gözünü tırnaklıyordu…
Adam eylemine kısa bir ara verip kızı uyardı:
“Sen istesen de istemesen de bu iş olacak… En iyisi zevk almaya çalış…”
Üçüncü Fıkra…
Üç Rahibe bir pazar günü manastır yönetiminden izin alır şehre gezmeye giderler…
Manastır ile şehir arasında sık ağaçlardan oluşan bir koru vardır ve şehre giden en kestirme yol korunun içinden geçmektedir.
Rahibeler sabah şehre giderken koruda gözü dönmüş üç adamın saldırısına uğrarlar…
Kendilerini teslim etmezlerse öldürülecekleri söylenir.
Ölüm korkusuyla bekâretlerini teslim ederler.
Geri dönmez şehre giderler.
Akşamüzeri bu defa uzun ama açık bir yoldan geri dönerken, bir horozun kovaladığı bir tavuğun yoldan geçmekte olan kamyonun altında kalarak öldüğüne tanık olurlar…
İçlerinden biri diğer ikisinin gözlerine sırayla baktıktan sonra onları teselli eder:
“Gördünüz… Demek ki her şeye rağmen sabah doğru olanı yapmışız…”
Yaaaa…
İşte böyle…
İyi ki teslim olmuş Hükümet…
Yoksa milletçe başımıza çok iş gelebilirmiş yani…
adnanberkokan@gmail.com