Hoşt-modern gazetecilik
Sabah gazetesi yazarı Umur Talu gazetecileri eleştirdi. Hyır hepsini değil tabii ki, 'Bekçi köpekliği'ni çıkara çevirmeye çalışanları...
Sabah gazetesi yazarı Umur Talu'dan gazetecilere ağır eleştiri, "Hoş modern" değil, "hoşt modern"
(...) Totaliter yönetimler ile güya demokratik siyaset
yapanların kirli bir ortak noktası hep gazetecilikte de bekçilerini
ve köpeklerini buldu.
Bunun adına "itibarsızlaştırma" dendi.
Birisini kamuoyu önünde küçük düşürmek, tehdit edebilmek,
sindirebilmek, yok edebilmek için önce onun dünyasını, bazen doğru,
bazen kurgu ama esasta "haset ve fesat dolu" bombalarla sarsmak...
mümkünse yıkmak.
Bombalar, ideolojiden, siyasi görüşten, fikir tartışmasından,
mesleki tutarsızlıklardan ziyade, özel hayattan barut aldı. Bazen
doğrular olsa dahi, sık sık montajlarla, atfedilenlerle.
Bekçiler ile köpekler bu tür operasyonların ya gazetecilik ayakları
yahut bazen bizzat kafaları idi.
"Ergenekon iddiası"yla sanık, tutuklu olan kimi "meslektaş"ın,
zaten "fişgeneral" rütbesindeki yahut emekli "fişpaşa" konumundaki
kimi isimle ortak havuz kurup insanları, özel hayatlarının doğrusu,
yanlışı ve palavrasıyla dosyalamaları, işte öyle "modern" bir
ameliye.
Utanç ve dehşet verici tabii; ama "modern" i ille "iyi bi şiy" diye
anlamamak lazım. Naziler de moderndi!
Kimilerinin "fişpaşalar"ı, "darbecinin gazetecisi" isimleri
"demokrasi" adına eleştirirken, şu ya da bu cemaat veya grup hatta
inanç adına benzer operasyonlardan hiç tiksinmemesi de "modern
ılımlı mide" fesadı.
Fakat bir de "hoşt modernler" var.
Bunları "modernler"den ayıran en önemli özellik, kökenleri ne
olursa olsun, gevşemiş, cıvımış, cılk olmuş, esasta pusulası
kaybolmuş, oradan oraya dolanmış, medya vitrinlerinde başları
dönmüş bir halde "büyük adam veya madam" kesilip "büyük
idealleri"nin filan olmaması. Kariyer ve şöhret elbette, hem de çok
çok; ama siyasi ya da mesleki ideal ve de hakkaniyet derdi;
hayır!
Onlar, medya dünyasında domuz gribi gibi yayılmış, toplum bağrında
da diken diken uzamış "haset ve fesat cehennemi"nin, "saray
soytarısı" kadrolarında da terfi alan zebanileri.
Büyük dertleri yok aslında.
Ama büyük saldırıları olabiliyor.
Bireylerin, hele hele adı bilinen kişilerin, özellikle de
meslektaşlarının hayatlarına, yanlışlarına, belki zaaflarına, belki
hatalarına, belki tiplerine, belki dil sürçmelerine, belki
geçmişlerine, herhangi bir zararsız hallerine bile karşı kazan
yakıyor, kazık sivriltiyorlar.
Bunun toplumsal, siyasi, mesleki eleştiriyle, mesleki tartışmayla,
milyonlarca insanın hayati sorunlarına dair bir gazetecilik
çabasıyla filan ilgisi yok.
Bu, safi fesat.
Ve "fesat primi" denen bir şey var ki, şu röntgenci, pusucu,
tuzakçı, linççi dünyada, maddi, manevi aferinine, en azından bir
süre, doya doya kavuşuyor.
Bu gazetecilik oluyor.
"Hoş modern" de olduğunu düşünebilir şahıslar elbette; lakin, sözde
özgürlük taslarken, boyunlarına dolanmış zincirler şıkırdıyor,
kulübelerdeki isimler sırıtıyor...
"Hoşt modern" diye!