Hıncal Uluç’tan ahlâk dersi

Onun yerine bugün ülkeyi yönetenlerden birinin adını koyun.. O zaman bu haber aynen böyle sızdırılır mıydı?.

GAZETECİLER.COM

Hıncal Uluç'un bugün "Ahlakın ahlaksızlığı.." başlığı altında yayımlanan makalesi, her satırının altına imzamızı atacağımız bir yazı.

Bu arada yazı konusu olan haberi gördüğümüzü ama başlığı hariç tek satırını bile okumadığımızı da belirterek, Uluç Usta'nın "temiz ahlâklı" diye tanımladığı gurubun içinde yerimizi alalım.

Bakın ne güzel bir medya eleştirisi yapıyor Usta.

"Ahlakın ahlaksızlığı.."

Ünlülere kadın gönderen, ara sıra kendisi de giden Aliona ile M. Ali Erbil ve Ozan Doğulu arasında geçen özel telefon konuşmalarını okumayan var mı aranızda?.

Ünlü yazar Angela Parti şöyle diyordu bir makalesinde, “Eğitim, demek, doğru zamanda korku duymak demektir.”

 Türk medyası işte o doğru zamanda duyması gereken korkuyu duyamamak hastalığına tutulmuştur.

 

Türk Medyası için “haber” her türlü kişisel onurun, namusun, haysiyetin önüne geçmiştir.

 

Türk medyası, ünlü gangster Crowley gibi önce öldürmekte, sonra da maktulün başına çöküp ağlamaktadır.

Hıncal Uluç’un bu yazısının iletişim fakültelerinde “ders” olarak okutulmasını öneriyorum.

Adnan Berk Okan

"Ben okumadım" diyenleri kutluyorum. Bundan sonra yazacaklarımın onlarla ilgisi yok. Bu konuşmaları gazetede görüp okumayanlar, ya da internette tıklayıp dinlemeyenler, klasik ahlak tanımı içine giren insanlar. Böylesi var mı, yaşıyor mu, bilemem..

Bildiğim, hemen herkesin okuduğu.. Hem de öyle okumuşlar ki, son günlerin en büyük tartışma konusunun kaynağı bu konuşmalar..

Neyi tartışıyorlar?..

"Polisin elinde, yani bir yerde devletin namusuna emanet bu özel konuşmalar nasıl ve kim tarafından gazetelere dağıtılmıştır" diyen yok.. Bu korkunç skandalın üzerine giden yok..

Futbol Federasyonu Dergisi'nin Arda ile yaptığı söyleşinin bu dergi piyasaya çıkmadan Vatan'da yayınlanması üzerine yeri yerinden oynatanların bu defa gıkı çıkmıyor..

Diyelim polis sızdırdı, dağıttı.. Peki gazeteler bunları nasıl yayınladı?.. Bunu tartışan da yok..

İnsanların özel hayatının böylesine çirkin teşhirine dünyanın hangi uygar ülkesinde rastlanır..

"Kaya'ya gönderdiğim kızı sana göndereyim mi" demiş, Madam.. Kaya Çilingiroğlu "Kızın fiyatını arttırmak için adımı kullanmışlar" diyor. Haklı.. "Hıncal'a gönderdiğimi sana yollayayım" da diyebilirdi.. Hadi bakalım Hıncal derdini ummana döksün de temize çıksın..

Bunlar böyle rahat, böyle pervasız, böyle rastgele yayınlanır mı?.

Kaya'nın adını çıkarın. Onun yerine bugün ülkeyi yönetenlerden birinin adını koyun.. O zaman bu haber aynen böyle sızdırılır mıydı?. Hadi sızdırıldı diyelim.. Gazeteler yayınlar mıydı?. Hadi yayınladılar diyelim.. Bugün ülke ne olurdu?. Hangi devasa ceza ve tazminat davaları açılırdı, bir düşünün..

Peki Türkiye demokratik, hukuk devleti değil mi?. Böyle devletlerde herkes eşit değil mi?. Bu nasıl eşitlik söyler misiniz?.

Şimdi bakın..

Bu ülkede fahişelik suç değil. Fahişe ile yatmak da suç değil.. Suç olan şey kadın satmak.. Polis kadın sattığı belirlenen Aliona'nın peşine düşebilir.. Onun telefonlarını dinleyebilir. Ama bunları, seçip eleyerek medyaya dağıtamaz. Bu kadın satmaktan daha büyük suçtur çünkü..

Hıncal Uluç'un yazısının tamamını

Ünlü yazar Angela Parti şöyle diyordu bir makalesinde, “Eğitim, demek, doğru zamanda korku duymak demektir.”

Türk medyası işte o doğru zamanda duyması gereken korkuyu duyamamak hastalığına tutulmuştur.

Türk Medyası için “haber” her türlü kişisel onurun, namusun, haysiyetin önüne geçmiştir.

Türk medyası, ünlü gangster Crowley gibi önce vurmakta sonra da maktulün başına çöküp ağlamaktadır.

Hıncal Uluç’un bu yazısının iletişim fakültelerinde “ders” olarak okutulmasını öneriyorum.

 

Adnan Berk Okan