Hıncal Uluç kim oluyor da…
Yahu “ben hayatta ağzıma içki koymadım” dersin ama neredeyse içki uzmanısın… “Şeker hastasıyım” diye yazarsın.....
Gençler, eğer Bilkentli değilseler Mehpare Çelik Hanımefendiyi tanımazlar...
Ama ben ve benim gibi yaşı altmışı bulmuş herkes bilir ve saygı duyar Mehpare hanımefendiye…
Biz Türkçenin nasıl da zengin ve asil bir dil olduğunu Hanımefendiden öğrendik…
Onun vurgularıyla konuşabilmek için çaba harcadık…
Özel televizyonların dejenere ettiği ve kendilerini “sunucu” zanneden zırtapozlar henüz ortalıkta yoktu…
İşte o gerçek hanımefendi, gerçek usta Mehpare Çelik Hanımefendi için Hıncal Uluç bakın neler yazıyor…
Hem de; TRT’nin gelmiş geçmiş en erdemli, en başarılı, en soylu, en “insan” çalışanlarından biri olan Mehpare Çelik hanımefendinin adını anmaktan korktuğu için “O kadın sunucu” diyerek bakın neler söylüyor, söyleyebiliyor; bu hikmeti kendinden menkul Hıncal Uluç,:
***
“Güzel gecenin tek pürüzü, TRT'de iken de pürüzlüğünü yakından bildiğim o kendini her şey sanan kadın sunucunun, ödül vermek için sahneye gelip mikrofonu eline geçirince, önüne geleni aşağılayan ve havayı buz gibi yapan konuşması oldu.”…
***
Yalan kere yalan söylüyor Hıncal Uluç…
Çünkü eşim ve ben de o muhteşem gecenin davetlilerindendik…
Yani o sahneyi en yakından yaşayanlardan biriydim...
Mehpare Çelik Hanımefendi kimseyi aşağılamadı ama…
Geçmiş dönem TRTcileri ile gününüz TRTcilerini kıyaslamamıza sebep olan ince bir “vurgu” yaptı sadece…
Dikkat!...
“Vurgu” diyorum…
Yani,” T”, “R” ve “T” harflerini telaffuz etmeden önce başlarına eklediği “eski” ve “yeni” sıfatlarını öyle bir vurguladı ki; aklı olan herkes anladı…
Bir tek Hıncal Uluç anlamamışsa sorunu kendi zekâsında arasın…
***
Şimdi şuradan soruyorum:
Yahu Hıncal Uluç, bir Türk dili ustasına “o kadın” diyerek ve asla kimseyi aşağılamadığı halde “aşağılamış” gibi anlatarak nasıl hakaret edebiliyorsun?..
Hangi üstün meziyetlerin sahibisin?..
Hangi kariyerinle kimseyi beğenmiyor, herkese çamur sıçratıyorsun…
Kimsin sen?..
Nesin?..
Necisin?..
Nereden geldin, nereye gidicisin?..
Kitapları olan yazarlarımızdansın (gazete köşende, patronunun telifini ödediği makaleleri kitaplaştırmandan söz etmiyorum) da insanlar senden çok şey mi öğrendi?..
Hangi besteleri yaptın da konser salonları yorumcusunu ayakta alkışladı?..
Hangi sinema filmi senin senaryondan çekildi?..
Binlerce kez sahnelenen hangi oyun senin beyinciğinin ve klavyenin ürünü?..
Hangi futbol takımını çalıştırdın da bırak uluslararasını mahalli bir başarı elde ettin?..
Bizim bilmediğimiz duymadığımız bir basket takımının koçuydun da Kilis’te şampiyon mu oldun?..
Kimsin sen yahu?..
Nereden geliyor bu kendine biçtiğin azametin?..
Yoksa azametli falan değilsin de adından kaynaklanan "Hınç Al" emrinin tutsağı mısın?..
***
Sahi nesin, necisin, nereye gidicisin sen be abiciğim?..
“Ben hayatta ağzıma içki koymadım” dersin ama başımıza içki uzmanı kesilirsin…
“Şeker hastasıyım” diye yazarsın duygu yüklü sözcüklerle fakat yazdıklarını okuyanlar; en büyük “gurme”nin sen olduğunu zanneder…
Yahu...
Bir şeker hastası olarak şu fakir mandalina bile yiyemezken sen bütün bunları nasıl beceriyorsun anlat da öğrenelim…
Yoksa sen, yalanlar üstüne kurulmuş bir hayatı yaşıyorsun da bize kendini “gerçekmiş” gibi mi yutturuyorsun?..
Not: Sevgili Hıncal ağabeyciğim;
Sen benim en iyi dostlarımdan birisin...
En iyi dostların nasıl eleştirileceğini senden öğrendiğim için ben de seni, senden öğrendiğim tarzla eleştiriyorum…
Nasıl olsa bana kızmazsın…
Tıpkı, “Bizanslı” dediğin, cennete yolculuğunun arkasından bile “Galatasaray’ın en kötü başkanıydı” demeye utanmadığın rahmetli Özhan Abi’nin seni sevdiği gibi (Sen öyle yazdın ya… Seni her şeye rağmen çok sevdiğini) sen de beni sevmeye devam edersin…
"Çok sevdiğin"(!) Fatih Terim'e "kıro" diye onurlandırışın ve Fatih tarafından halen çok sevilmen(!) ve senin de onu sevmen(!) gibi...
Yoksa şu dostunu; sana en ağır hakaretleri eden Oray ve Ahmet kadar da sevmez misin?..
Kırılırım ama...