Hilal Kaplan yazdı: 'Gazeteciler ve Kasetçiler Vakfı ile komplo kardeşliği'
"Latif Erdoğan'ın, iffeti noktasında hiçbir şüphemizin olmadığı Meral Akşener'e kaset üzerinden iftira atıldığını, özensiz biçimde dile getirmesi bu gerçeği değiştirmez. Elbette Meral Hanım'ın bu bağlamdaki tepkisine hak vermemek
Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan,
köşesinde Hürriyet ile Gazeteci ve Kasetçiler
Vakfı başlıklı yazısı ile Hürriyet gazetesinin Savcı Nuh
Mete Yüksel hakkındaki kasetleri neden ve nasıl yayınladığını
anlattı.
Cemaat'in kendisine "dinleme ve röntgenleme işinde
uzmanlaşmış, yasa dışı bir istihbarat ağı kurduğu"nu dile
getiren Hilal Kaplan, "Latif Erdoğan'ın, iffeti noktasında
hiçbir şüphemizin olmadığı Meral Akşener'e kaset üzerinden iftira
atıldığını, özensiz biçimde dile getirmesi bu gerçeği değiştirmez.
Elbette Meral Hanım'ın bu bağlamdaki tepkisine hak vermemek
imkânsız." yazdı.
İşte Hilal Kaplan'ın yazısından dikkat çeken bölümler:
"Dönemin Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete
Yüksel, Fetullah Gülen aleyhine dava açtıktan kısa
süre sonra kaset komplosuyla bertaraf edilmişti.
Üstelik Yüksel'in kaseti nasıl 'bulunmuştu'
dersiniz? Terörle Mücadele Ekipleri'nin, aynı Ergenekon sürecinde
olduğu gibi, Çağdaş Eğitim Vakfı'na yaptıkları bir baskında…
Dönemin Hürriyet'i bu rezaleti nasıl görmüştü
peki? "Bir gecelik zevk uğruna" gibi
iğrenç bir sürmanşetle ve "O kadın Türk
çıktı" manşetiyle tam sayfa, en gereksiz detayına
kadar kaset olayını anlatarak...
Şimdilerde ise ahlâkçılık oynuyorlar, geçiniz!
Ardından akla 2010 referandumu öncesi Baykal'ın koltuğundan
edilişi, bir seferlik 'okyanus ötesi'ne işaret
eden sözlerinden sonra hemen ağız değiştirmesi ve ertesi gün
Kılıçdaroğlu'nun Baykal'ın koltuğuna yerleştirilmesi geliyor
elbette. Hürriyet o günlerde tam saha Baykal'ı ezme ve istifaya
zorlama amacı gütmüştü. Baykal'a karşı 'tamam
mağdursun ama sen siyaseten bittin, kenara
çekil' yazıları döşenmiş, tam da kasetçilerin arzu
ettiği neticenin ortaya çıkmasını sağlamışlardı. Şimdilerde ise
ahlâkçılık oynuyorlar, geçiniz!
CHP'den sonraki hedefse MHP idi.
İnternete yüklenen kasetlerle, MHP'nin üst yönetimi âdeta
biçildi. Kaseti yayınlanmasa da adı geçen 8 kişi de istifa
ettirildi. Hürriyet, bu siyasî depremi de âdeta coşkuyla
"Kaset çılgınlığı" manşetiyle görmüştü. Şimdilerde
ise ahlâkçılık oynuyorlar, geçiniz!
Benzer bir kumpası, kamuoyunun yakından bildiği, hoca temsili olan
bir şahsa da yaptılar. Hatta hapisten gönderdiği ilk
mesajda, "İlmi reddiyeler yaptığım çevrelerden bu tür
komplolar beklemekteydim. Hakkı söylemeseydim bunlar başıma
gelmeyebilirdi" diyerek paralel yapıya işaret
etmişti.
Peki, Hürriyet'in bu iftirayla ilgili ilk haberinin alt başlığı
neydi biliyor musunuz: "Cübbeli'nin
kadınları"! Türk medyası, bu kadar pespaye, bu kadar
belden aşağı haberciliğe nadiren şahit olmuştur ve Hürriyet bu
hususta 'amiral gemisi' olmayı kimseye
kaptırmaz. Şimdilerde ise ahlâkçılık oynuyorlar, geçiniz!
17-25 Aralık sürecinde yayınlanan yasa dışı kayıtlara mal bulmuş
mağribi gibi atlamalarına, köpürttükçe köpürtmelerineyse
değinmiyorum bile… Yukarıdaki komplo kronolojisi ve
Hürriyet'in kirli kaset siyasetine sunduğu manşet
hizmetinin bize anlattığı bir şey varsa, o da Hürriyet ile
Gazeteciler ve Kasetçiler Vakfı arasında sağlam bir komplo
kardeşliği olduğudur.
Latif Erdoğan'ın, iffeti noktasında hiçbir şüphemizin
olmadığı Meral Akşener'e kaset üzerinden iftira atıldığını, özensiz
biçimde dile getirmesi bu gerçeği değiştirmez. Elbette
Meral Hanım'ın bu bağlamdaki tepkisine hak vermemek imkânsız.
Yalnız Meral Hanım'a yönelik bu kaset şantajının ilk Ergenekon ek
dosyalarında geçtiğini de hatırlayınca, kendisinin hâlen o
dosyaları üreten ve sahip çıkan paralel yapının TV'lerine çıkıp,
tüm paralel polislerin görevlerine iade edileceğini açıklamasına da
hak vermek imkânsız.
Latif Erdoğan'ın, kaset komplolarının merkezine işaret
ettiği ifadeleri doğrultusunda harekete geçen savcılık makamının bu
meseleye aydınlık getirmesini umuyoruz."