Hilal Kaplan Nazlı Ilıcak'a böyle çaktı

Yazar Hilal Kaplan, 'Başbakan Yargılansın'cılar' yazısıyla Nazlı Ilıcak'a göndermelerde bulundu..

GAZETECİLER.COM - Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan, isim vermeden Sabah yazarı Nazlı Ilıcak'ı bombaladı. "Başbakan yargılansın"cılar başlıklı yazısıyla Ilıcak'a göndermelerde bulunan Kaplan, MİT'çileri ifadeye çağıran Savcı Sadrettin Sarıkaya ve AK Parti'ye kapatma davası açan Abdurrahim Yalçınkaya'yı karşılaştırdı.

İşte Kaplan'ın bugünkü yazısından çarpıcı bir bölüm:

NAZLI ILICAK NE YAZMIŞTI?

Hilal Kaplan Nazlı Ilıcak'ın işte bu yazısına göndermelelerde bulundu:

"Başbakan, MİTçilerin yargılanmasını izne bağlayınca, tabii diğerleri de talep etti: "Bizim için de amirlerden yargılama izni alınsın."

 Oysa demokratik bir ülkede herkes hesap verebilmeli. Tayyip Erdoğan, "MİT Başkanı Hakan Fidan'a dokunmak, bana dokunmaktır" diyor.

Tekrar edelim: Demokratik bir ülkede başbakana da, bakana da dokunulur. Oysa anayasamızın 100. maddesi, ancak Meclis çoğunluğu karar verirse, bakan ya da başbakanın Yüce Divan'da yargılanmasına imkân tanıyor.

AK Parti'nin 2001 Programı'nda "Milletvekilleri ve bakanların yargılanmaları önündeki engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir" deniliyordu. Bu ne demek? Hem milletvekilleri ve bakanlara dokunulacak, hem de, imtiyazlı konumda bulunan bürokratlar da yargı önünde hesap verecek.

Başbakan önce MİT'e dokunulmasının önünü kesti; şimdi sıra, diğer sivil ve askeri bürokratlara geliyor. Her türlü idari eylem ve işlem yargı denetimine açık olduğuna göre, Danıştay devreye girecek ümidini taşıyorduk. MİT'çilerin yargılanması için izin talebinin üzerinden 3 aydan fazla zaman geçti.

Başbakan ne izin verdi, ne de vermedi. Danıştay da devreye giremedi. Hukuk devleti demek ki işlemiyor. Savcının MİT'çiler hakkında "vatana ihanet" gerekçesiyle soruşturma başlattığını da bir kenara kaydedelim.

1 NUMARA ERDOĞAN'MIŞ

Hani Ergenekon davası başladığından beri yargılanmasını beklediğimiz "Bir Numara" meğer bazı arkadaşlarımız için Başbakan Erdoğan'mış. En az bir adet Başbakan'ı Yüce Divan'a gönderdik mi, demokrasimiz rüşdünü ispat etmiş olacakmış. Hem demokrasinin beşiği İngiltere'de de işler böyle yürüyormuş.

Demokrasi hesap verilebilirliğin işlediği bir rejim olmalıdır elbette. Ancak aynı zamanda yürütmenin yargının güdümüne girmediği bir rejim de olmalıdır. Bu dengeyi muhafaza etmek hususunda en büyük sorumluluk da her tür vesayet girişimine karşı "ne darbe, ne darbe" demesi gereken demokratlara düşüyor.

O yüzden size ne cumhuriyet kurulduğundan beri ilk defa darbe tehdidinden (hâlen sürmekte olan 7 Şubat sürecini şimdilik saymayalım) azade bir üç sene yaşadığımızı hatırlatacağım ne de Başbakanlar asan bir neslin ahfadı olduğumuzu...

ABDURRAHMAN YALÇINKAYA'NIN SUÇU NEYDİ?

Sadece bir soru soracağım: Abdurrahman Yalçınkaya'nın suçu neydi?

Doğru hatırladınız, iktidar partisi başörtüsü yasağı üniversitelerde kalksın diye Meclis'teki iki partinin de desteğiyle anayasa değişikliğine gittiği için 'devleti kapatmak' isteyen güzide savcımızdan bahsediyorum.

O dönem kendisine atılmadık taş, söylenmedik söz bırakmayanlar, savcı Sadrettin Sarıkaya'nın başlattığı 7 Şubat sürecinde nasıl oldu da "Başbakan'ı yargılarsak bizden güzeli yok" moduna geçtiler acaba?

Yalçınkaya, hükümet başörtüsü gibi çetrefil bir sorunu çözmek için adım attığından dolayı dava açtı;

Sarıkaya, hükümet Kürt meselesi gibi çetrefilin zirvesi olan bir sorunu çözmek için adım attığından dolayı.

LAİKLİK KARŞITLIĞI

Yalçınkaya, Başbakan ve çevresini "laiklik karşığtlığı"yla suçladı;

Sarıkaya 'Başbakan'ın adamları'nı ve onlara talimat veren Başbakan'ı "vatana ihanet"le suçlamaya hazırlanıyordu.

Yalçınkaya, bu ülkede hükümetlerin başörtüsü meselesine nasıl yaklaşacağına yön vermeye kalkıştı;

Sarıkaya da hükümetin PKK sorununu nasıl ele alacağının sınırını vaz etti.

Öyleyse iktidarın otuz yılda ilk defa bu kadar cesaretle ve risk alarak attığı bu adımdan ötürü yargılanmasını beklemenin demokratlıkla veya hakkaniyetle ve hatta tutarlılıkla bağı nedir?

Yürütme üzerinde vesayet kurmak isteyen aktörlerin 'kimliği' dışında değişen nedir?

İRA İNGİLTERE MI6

İlle İngiltere'yi model alacaksak, IRA sorununa çözüm aranırken, dönemin Başbakanı Tony Blair'in veya sağ kolu Jonathan Powell'ın ya da İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI6 yetkililerinin herhangi bir şekilde yargılanmadığını; bilakis bürokraside barışın tesis edilebileceğinden önceleri şüphe edenlerin bile tam işbirliği içinde hareket ettiğini hatırlatalım.

Son olarak, her durumda pek ilkesel, en demokrat, alayına muhalif arkadaşlara şunları da sormak isterim:

Aynı anda nasıl hem iktidarın barış girişiminden ötürü sorguya çekilmesini savunup hem de aynı iktidarın tekrar barışçıl adımlar atmamasından şikâyetçi olabiliyorsunuz?

OSLO'DAKİ İRADENİN ŞÜPHELİ SIFATIYLA TUTUKLANMASI..

Aynı anda nasıl hem Oslo'daki 'irade'nin "şüpheli" sıfatıyla tutuklanmasını normal karşılayıp, hem de Başbakan'ı memlekete barışı getirecek iradeye sahip olmamakla suçluyorsunuz?

Aynı anda, aynı kişiye, aynı irade ve cesaretinden ötürü nasıl hem sanık sandalyesini hem de kahramanlık payesi reva görebiliyorsunuz?

Sanki var bu işte bi numara.