Hiçbir şeyden çekmedi, meslektaşlarından çektiği kadar

Birden huyu değişti… Zembereğinden boşalan saat gibi hemen her gün “bana bunu dediler, bana şunu yaptılar” üzerine yazılar döktürüyor…

GAZETECİLER.COM
Ertuğrul Özkök, kendisine sataşanlara cevap vermek için belli ki genel yayın yönetmenliğinden alınmayı beklemiş…
Birden huyu değişti…
Zembereğinden boşalan saat gibi hemen her gün “bana bunu dediler, bana şunu yaptılar” üzerine yazılar döktürüyor…
Bu gün de, “Türkiye’de bugün kötü filmler yapılıyorsa, bunun sebebi Ertuğrul Özkök’tür” diyen bir düşünme özürlünün sözünden hareket etmiş, bir sürü dedikoduya cevap yetiştirmiş…
Bakın nasıl…
 
AK Partili bir arkadaşım söyledi.
Ertuğrul, bazı salak ve asalakların kendisini sağlıklı hiçbir aklın almayacağı iddialarla suçladıkları konusunda yerden göğe haklı ama…
Yahu Ertuğrul…
Dön bir bak bakalım mazine…
Göreceksin ki sen de ne kadar zalimmişsin aynı konularda…
Sana yapılanların bin beterini yapmışsın...
Örnek mi?..
Oya Eczacıbaşı gibi değerli bir Hanımefendi’nin tarihi eşya kaçakçısı olduğunu manşetten duyuran sen değil miydin (1997 Ekim)?..
Hakkında “takipsizlik” kararı verildiğinde ise iç sayfalarda tek sütuna birkaç cümlelik haberle geçiştirdin o ayıbını…
Yani demek istiyorum ki…
Şu sana bulaşan salak ve asalaklara çakarken bir de ara sıra “ben de yaptım benzeri hataları ve mağdurlarımdan özür diliyorum” desen…
Ha…
Bir dene bakalım…
 
A.B.O.
Geçenlerde geç saatlerde bir televizyonda Türk sineması üzerine bir tartışma izliyormuş.
Tartışmacılardan biri şunu söylemiş:
“Türkiye’de bugün kötü filmler yapılıyorsa, bunun sebebi Ertuğrul Özkök’tür.”
Arkadaşım, “Hayretle izledim” diyor.
“Ben artık hayret etmiyorum” dedim.
Haiti açıklarında eğlencelere devam eden geminin hesabını bile benden soran yazılar okuduktan sonra şaşkınlık duygumu tamamen kaybettim.
O yüzden, yazılanlar beni hiç şaşırtmıyor.
Her zamanki gibi, hayat nehrinin kenarında sessizce oturup zamanın akmasını bekliyorum.
Bugüne kadar önümden geçenler, ilerde geçecek olanların teminatıdır diye düşünüyorum.
 
* * *
 
Şaşırmıyorum ama, o mantık hataları yok mu, o mantıksız akıl danelerinin Başbakan’a bile yutturdukları kara senaryolar yok mu; işte bunları nörotik kahkahalarla izliyorum.
Adam Türk sinemasını tartışıyor ve karşısındaki de ona sormuyor:
“Yahu kardeşim bugün Türk sineması neredeyse rönesansını yaşıyor.”
Ama yok, başöğretmen yıldızlı sıfırı çakmış.
Ya Turgut Özal’a kurduğum o tarihi komploya ne demeliyim?
Biraz daha yüz bulsa, ANAP kongresinde kurşun sıkan Kartal Demirağ’ı da benim azmettirdiğimi yazacak.
Yani eli kulağında, geldi gelecek.
Gelmese bile şimdi ben aklına sokacağım.
Kim bilir belki o safsata da servise sokulacağı saati bekliyor.
Kardeşim aranızda bir tek mantıklı, bir tek vicdan sahibi insan yok mu?
Türkiye’nin önde gelen yazarları o günlerde bana “Özköşk” diyorlar.
Ne Özal yalakalığımız kalmış, ne liboşluğumuz, ne nonoşluğumuz.
Özal için de “Tek adam oluyor” demişim.
Diyen ben değilim, Deniz Baykal.
Haberlere bakarsan, o manşeti de ben atmışım.
Yıl 1989, ben o tarihte Hürriyet’in genel yayın yönetmeni değilim.
Ama olsun, basit bir teferruat...
Adam şunu da sormuyor.
Peki Özal için “Tek adam olmak istiyor” denmiş de, sonu ne olmuş?
Özal’a darbe mi yapılmış? Hayır Cumhurbaşkanı olmuş.
Özal o günlerde miting meydanlarına, sendika kürsülerine çıkıp bana “Darbeci” diye mi bağırmış?
Tam aksine, öldüğü güne kadar ben gururla “Özalcıyım” diye yazmışım, o da bana hep yakın durmuş.
Aklının ucundan da bizi cezalandırmak geçmemiş.
Sen niye, Başbakanına toz kondurana hemen “Darbeci” etiketini yapıştırıyorsun?
Adam şunu da sormuyor.
“Arkadaş, Özal’ı başbakanlık müsteşarlığına getirip, sivil siyasetin yolunu açan kimdi?”
12 Eylül’ün askeri darbe rejimi değil mi?
Biraz insafınız varsa, geriye gidip, o dönemlerde Özal için kim ne yazmış, ne kitaplar çıkmış bir bakın.
28 Mayıs 1960 ve 13 Eylül 1980 sabahları kimler ne yazmış?
Benim bütün yazılarımı bulup çıkaran o muazzam deha, bu küçük teferruatı bulmakta mı zorlanıyor?