Hesap ver ey ombudsman!...
O söyleşide Hürriyet okuru bilerek, kasten ve cinayet zanlısı işadamı lehine yanıltılmamış mıydı?..
ADNAN BERK OKAN
Ombudsmanlar (Kamu denetçileri) “avukat” ya da birinin veya bir kurumun “vekili” değildir…
Ombudsman, ortada bir sorun varsa eğer, bütün taraflar adına “adil karar vermekle yükümlü bir kişi” veya bir “kurum”dur…
Bir bakıma, kabadayı âleminde “Racon” kesenler de ombudsman sayılırlar…
Bizim mesleğimizin de ombudsmanları var…
Bunlardan en ünlülerinden biri Hürriyet Gazetesi ombudsmanı Faruk Bildirici’dir…
Bu arada unutmadan:
Ombudsmana “Okur temsilcisi” demek (Bence) doğru değil…
Çünkü ombudsman “temsilci” olduğu anda “vekil” gibi “avukat” gibi bir konuma büründürülmüş olur…
Temsilci ya da vekil tek tarafın haklarını korur…
Ombudsman ise bütün tarafların haklarını koruyacak ve bunu yaparken adaletsiz davranmayacak kadar “vicdan sahibi” olandır…
Yeniden esasa döneyim…
“Kendi adıma hukuksuz olduğuna inandığım bu dinlemeyi yapanlar hakkında şikayetçi olacağım. Ama hani siyasi cinayetlerde söylenen klasik bir laftır, ‘Sadece tetikçiler değil onları yönetenlerin, yönlendirenlerin de ortaya çıkarılması lazım’. Evet ben de bu dinlemeler için aynı çizgideyim; sadece tetikçiler, dinleme emrini yerine getirenler değil, onlarla birlikte bu ‘tetikçileri’ yönetenlerin de bulunması gerek. Günümüz yargısının, güvenlik güçlerinin bu konudaki gerçek suçluları ortaya çıkarabileceğine de inanmıyorum. Gerçekten ortaya çıkarılmak isteniyorsa TBMM'deki partilerin temsilcileri, bağımsız uzmanlar ve aydınlardan oluşan ‘Araştırma Komisyonu’ kurulması gerek. Önerim budur. Ben de bu özel hayat katillerinin takipçisi olacağım."
Mükemmel… Bildirici haklı… Hele hakkını araması sadece hakkı değil görevi de… Ama… Ya ombudsmanlığını yaptığı gazetede olan bitenler için ne yapacak?.. Kulağının üstüne mi yatacak?.. Yoksa hem gazetesinin itibarını korumak ve hem de okurlarının kuşkularını gidermek için kollarını mı sıvayacak?.. Bekleyip göreceğiz… |
İki gün; Faruk Bildirici’nin Ahmet Hakan ve Ayşe Arman’la ilgili bir şeyler yazmasını bekledim…
Ama yazmadı…
Yani…
Ombudsman olmak yerine, Hürriyet’in, haliyle Ahmet ve Ayşe’nin temsilcisi olmayı tercih etti…
Ey güzel insanlar!..
Doğan Medya Yayın Gurubu yayın ilkelerinin temeli olan “Ortak Değerler”ini açıklamıştı hatırlarsanız…
O açıklamada birinci “Ortak Değer” şöyle idi:
“Güven: Genel tavırlarımızla toplumun, yayınlarımızla okurlarımızın ve izleyicilerimizin güvenini kazanmak en önemli değerimizdir. Doğan Yayın Grubunun bugününün ve yarınının temeli bu güven duygusudur.”
Peki…
“Güven” nasıl temin edilir?..
“Sürümü kurt kaptı!” diye attığı yalanlarla köylüsünü kandıran “Yalancı Çobanlık” yaparak mı?..
Tabii ki değil…
Aksine…
Sürekli “Doğru” haber vererek…
Manüplasyon amaçlı haber yapmayarak, yorum yazmayarak…
Doğan Yayın Gurubu’nun ortak değerlerinin ikincisi ise “Bağımsızlık”…
Ve bakın ne diyor:
“……… Grubun, kurumunun ve şahsının itibarını sarsacak türden bir faaliyet ve organizasyon içinde olamaz, bağımsızlığına gölge düşürecek çıkar çatışması durumlarından uzak durur.”
Neymiş?..
Kurumun ve şahsının itibarını sarsmazmış…
Neymiş?..
(Kurumun ve şahsının) bağımsızlığına gölge düşürecek çıkar çatışması durumlarından uzak dururmuş…
Ve…
Doğan Yayın Gurubu’nun ortak değerlerinin üçüncüsü; “Doğruluk ve gerçeklik”…
Yani şöyle:
“ Yayınlarımızın temel işlevi, gerçekleri bozmadan, abartmadan, sansürlemeden, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan, objektif bir biçimde kamuoyuna iletmektir.”
Harika…
“…… Gerçekleri bozmadan, abartmadan, sansürlemeden….”
Ve…
Bir de şu var aynı maddede:
“ İzleyicimizi ve okurumuzu, bilerek, kasten yanıltmamak; bilgi ve özen eksikliğimizden kaynaklanan yanıltmaları en aza indirmek ve en kısa zamanda düzeltmek hedefimizdir.”
Okudunuz mu ey güzel insanlar!..
Peki…
Okurken “Vay beee!..” dediğiniz oldu mu?..
Meselâ…
Ayşe Arman’ın “Cinayet Zanlısı” bir işadamının elini yargıya karşı güçlendirmek…
Kamuoyunda bozulan imajını düzeltmek...
Ve...
En fenası...
Öldürüldüğü iddia edilen Aslı Baş'ı "Akıl
Hastası" gibi gösterme amacıyla yaptığı (Yasal dinlemeye
takılan ses kayıtlarından anlaşılan) hatırladınız mı?..
O söyleşi “Çıkar Çatışmasında taraf olmak” değil idiyse neydi?..
O söyleşide Hürriyet okuru bilerek, kasten ve cinayet zanlısı işadamı lehine yanıltılmamış mıydı?..
Ya da Ahmet Hakan’ın, Yavuz Bingöl’le yaptığı söyleşiyi köşesine aktarırken, sorularla cevapları ters yüz edişi gelip geçti mi gözlerinizin önünden?..
Meselâ…
Başbakan’ın duygularını işine karıştırıp karıştırmadığını sorduğu halde…
Yavuz’un; Başbakan’ın
duygularını işin içine karıştırdığını anlatmak için aceleyle
verdiği cevabı işine geldiği şekilde ve kısaltarak vermesi
“gerçekleri bozmak” değil mi?..
Tabii...
O cevabın önüne sormadığı soruyu da yerleştirerek vermesi ise ayrı
bir "ayıp ve ilkesizlik"...
Şimdi artık…
Hürriyet ombudsmanı Faruk Bildirici’ye seslenme zamanım geldi…
Ey Ombudsman!..
Sen gerçekten de bir “denetçi” misin?..
Yoksa gazetenin ve haliyle köşe yazarlarınızın vekili misin?..
Ombudsman isen, Ayşe Arman’ın, doğan Medya Gurubu Yayın İlkelerini delik deşik eden ”Danışıklı Dövüş Söyleşisi” için neden tek kelime yazmadın?..
Eğer sen yazarlarınızın vekili veya temsilcisi olarak değil de hem gazetenin, hem de okurlarının haklarını gözetmen için görevlendirildiysen…
O halde…
Ahmet Hakan’ın; “deşifre” oyunu ile milyonların sevgilisi bir sanatçıyı gömmesine, kasten gerçekleri bozmasına neden göz yumdun?..
Yok, hayır…
Bana hesap vermek zorunda değilsin tabii ki…
Ama…
Patronaja, gazete çalışanlarına (En üstten en alta kadar) ve okurlarınıza hesap vermek zorundasın…
Çünkü senin vazifen o…