Herkes sustu ama O susmadı...
Nihal Bengisu Karaca’nın o büyük yüreği ve beyni kendisinden beklenen asaletle çıkmış bugün ortaya…
GAZETECİLER.COM
- Nihal Bengisu Karaca’nın yüreğinin ve beyninin büyüklüğü, bedenine göre çok
fazla…
Çok fazla ama maşallah o ağırlığı
hem taşıyor, hem de hakkını veriyor…
Az sonra okuyacağınız yazısı için
“tebriklerimizin kabulü” ricasıyla başlayalım…
Medyamızın hali
malûm…
Ya “Beyaz Türk” olacaksınız ve
kökten laikçi bir anlayışı savunuyor görüneceksiniz…
Ya da adınız bir çapkınlık işine
falan karışacak ki gündeme gelebilesiniz…
Yoksa “Demokrat”
olmuşsunuz…
“Gazetecilik” yapmışsınız…
“Sisteme sahip
çıkmışsınız”
Ve demokrat gazetecilik yaptığınız
için hapis cezasına mahkûm olmuşsunuz, medyamızın umurunda bile
olmaz…
Buyurun işte görün…
Şamil
Tayyar, başına gelenler yüzünden neredeyse
yazarlığı bırakacak ama birkaç cesur kalemin dışında ne arayan var
ne soran...
Nihal Bengisu
Karaca’nın o büyük yüreği ve beyni
kendisinden beklenen asaletle çıkmış bugün
ortaya…
Aslanlar gibi, Şamil Tayyar’a
destek vermiş…
Bakın nasıl…
Tayyar sessizliği
HÜLYA Avşar’a karşı başlatılan
soruşturma "şaka gibi".
Haliyle konuşuluyor. Can Dündar'ın
aldatma vakası konuşuluyor.
Konuşulmayan, tuhaf bir
kabullenişle karşılanan şamil Tayyar'a verilen ceza.
Son zamanlarda giriştiği sert
polemiklere bakıp "Tayyar bu cezayı hak etti" diyebilir miyiz?
Hatırlatmak lazım, Tayyar'a verilen cezanın, sarf ettiği sert ve
kaba sözlerle ilgisi yok. Cezanın nedeni, bir kadın gazetecinin
(Güler Kömürcü'nün) telefon görüşmelerini köşesinde yayınlaması,
özel hayatın gizliliğini ihlal etmesi.
İyi de asıl manasız olan Güler
Kömürcü ile Tuğrul Türkeş arasındaki konuşmaların söz konusu
iddianamenin eklerinde yer almış olması değil miydi? İddianameye
girmiş verinin gizliliği mi olur? Dahası Kömürcü hakkında benzeri
bir ifşaatı Milliyet Gazetesi yapmıştı, Tayyar'ınkinden farklı
olarak "sıfır numara" orijinal ifşaat söz konusuydu. Fakat mahkeme,
gazeteye açılan davayı reddetmişti. Aynı Türk vargısı, kamuoyuyla
paylaşılması kaçınılmaz olan iddianame eklerine girmiş konuşmaların
aktarılmasını suç saydı. Enteresan.
Hem sonra, Can Dündar'ın eşini
aldatmasının iştahla tüketilmesi esnasında ünlü isimlerin özel
hayatının haber olup olmaması konusundaki tartışmaların "Evet
haberdir" yolunda bir mutabakata doğru evrildiği de bir vakıa.
Medya âleminin insanları, kamuya mal olmuş ve üstüne üstlük
romantikliği ve sadakati ile tanınmış bir simanın herkesin içinde
bir kadınla öpüşüyor olmasının pekâlâ "haber" olduğu noktasında
birleşiyor.
Şahsen bu mutabakata taraf
olmadığımı belirtmeliyim. Can Dündar'ın meselesinin de, Güler
Kömürcü'nün telefon konuşmalarının da basında yer almaları, etik
açıdan sorunlu tutumlardır. Bu bağlamda gerek Milliyet Gazetesi'nin
"Seni salonda sevdim" ifşaatı, gerekse Tayyar'ın bu konuşmaları
köşesine taşıması tartışılabilir, muhataplar ayrı ayrı kınanabilir.
Ama "ceza" ayrı bir şey. Tayyar'a verilen ceza emsal kabul
edilecekse ve "O vakit adalet yerini bulsun" denilecekse, mahkeme
kapılarında yazar ve yayıncı dağları oluşmasını makul saymamız
gerekir.
Böyle bir huruç hareketi varsa
tamam, ama yok; bilakis bakın, Can Dündar'ın aldatması bal gibi
haberdir deniyor, o zaman Kömürcü'nün konuşmaları neden istisna
olsun ve Tayyar'a neden ceza verilsin?
Şamil Tayyar'ın "Beni iyi dinle
dalaksız", "Sen kimsin lan", "Alın şu adamı başımdan" şeklindeki
başlıkları araya reklam almadan ardı ardına atabilme "kabiliyeti",
Mehmet Bekaroğlu'na karşı kullandığı saygısız ifadeler, çoğumuzun
nezdinde itici bir insan olarak yaftalanmasına neden olmuş
olabilir.
Ama medyada itici bulunan yahut
başarılı olan, ileride bir gün birilerine çelme takma olasılığı
bulunan köşe yazarlarının başına gelenleri manevi doyuma dönüştürme
eğilimi oluştu ve bu durum hiç hayra alamet değil.
Kimse uzun vadeli düşünmüyor
artık, herkes yüreğini kısa vadede soğutacak intikam soslu
lezzetler peşinde.
'MEVZU KARİYER İSE ERGENEKON
TEFERRUATTIR!' Can Dündar'ın güvende olduğunu zannederek verdiği
görüntüler böylesine büyük bir iştahla köpürtülürken Şamil
Tayyar'ın "iddianame eklerinde yer alan" konuşmaları köşesinde
yayınladığı için hapis cezasına mahkûm olması ve yakın arkadaşları
dışında kimsenin bunu tuhaf bulmaması, bu meslek adına
ürkütücü.
Ergenekon sürecinden haklı ya da
haksız gerekçelerle rahatsız olanların bu cezaya duyarsız
kalmalarını bir yere kadar anlayabiliyorum. İyi günlerde
"müthişsin, harikasın" diye gaz veren siyasetçilerin, sabahtan
akşama Ergenekon yayını yapanların, yatıp kalkıp Ergenekon yazan
nice yazar ağabeyimizin "Ergenekon sürecini fazlasıyla ciddiye
almış olan" bu yazara telefon açıp geçmiş olsun bile dememelerini
ise ibret verici buluyorum.
Demek ki "mevzu kariyer olduğunda
Ergenekon teferruatmış". Ergenekon'dan mütevellit müttefiklerin
duyarsızlığı, "Sen çok yazdın, çekil aradan, son dilimi de biz
paylaşalım" gibi manalı bir duruma da tekabül ediyor sanki. Siz ne
dersiniz?