Hepimiz su samuruyuz!
Serdar Akinan gazetecilerin aile ve seks hayatı konularında öyle şeyler söylemiş ki çok şaşırcaksınız...
GAZETECİLER.COM - Medyanın dünkü en önemli gündemi Cem Garipoğlu'ydu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Can Dündar'ın Boğaz'da yaptığı kaçamak gazeteci camiası için eşi benzari olmayacak bir konuydu. Serdar Akinan da bu konuyu yazmış bugün. Hatta gazetecilerin aile ve seks hayatı konularında öyle şeyler söylemiş ki çok şaşıracaksınız.
"Hepimiz su samuruyuz!
Can Dündar'ın, genç bir kızla öpüşürken fotoğraflanmasını ve bu
haberin sunum biçimini gerçekten son derece adice buluyorum.
Ama itiraf etmeliyim ki bende 'yılın haberi' kıvamında bir etki
yarattı. Fakat bir yandan da zannediyor musunuz ki, dün medyanın
gündeminde 'Cem Garipoğlu'nun teslim olması' vardı?
Hayır, elbette...
Şüpheniz olmasın tüm medya ve muhtemelen halkımız 'Can Dündar'ın
acemi kaçamağı'nı konuşuyordu.
Sanıyor musunuz ki o haberi kaleme alan zalim gazeteci dostumuz
sütten çıkmış ak kaşık...
Sanıyor musunuz ki o haberi dizen, fotoğraflayan, o haberi
okuduğunda, 'vayy namussuz, yıllarca bizi kandırmış... Ne de
çakalmış... Bak karısına bile sadık değilmiş' diye verip veriştiren
gazeteciler masum...
Tanıdığım tüm Genel Yayın Yönetmenlerini de bilirim.
Yıllardır bu camiadayım, gitmediğim gezi, katılmadığım sofra
muhabbeti, o bu kalmadı... Hepsi karısını aldatmıştır...Veya halen
aldatmaktadır. Hem de bir koleksiyoner gibi...
Güçleri genç kızları çeker. İktidarları cezbedicidir.
Bugün medyada köşe tutan kadın yazarlarımızın kaçı şimdi, bir kısmı
rahmetli olan, kudret sahibi yayın yönetmenlerinin yataklarından
geçmemiştir?
İlla kadın yazar olmak da gerekmez...
Mesai arkadaşlarıyla yatan, karısını ve kocasını meslektaşıyla
aldatmayan kaç gazeteci var?
Bu büyük bir suç mudur? Değişir.... İnsanız... Hata yaparız.
Can Dündar'ı 15 yıldan fazla bir zamandır tanırım. Elbette zarf ve
mazruf farklıdır... Hangimiz değiliz ki?
Bakın Ali Kırca'ya... O da bir Ankara'lıydı... Benzeri başına
gelmedi mi? Atlatmadı mı?
Tabii, bu arada Ankaralı gazeteci ile İstanbullu gazeteci
arasındaki farkı da yeri gelmişken söyleyeyim.
Ankara'dan son yıllarda, doğal olarak İstanbul'a gelen gazetecilere
bakıyorum. Mal bulmuş mağribi gibi alemlere dalıyorlar.
Neden?
Eh, İstanbul renkli de ondan... İstanbul'un her köşesinde bir renk,
bir eğlence, çok daha 'çeşit' var.
İstanbul'un 'zamparalık kodları' ile Ankara'nınkiler farklıdır.
İstanbul'da koltuk sahibi olmak Ankara'da koltuk sahibi olmaktan
farklıdır.
Bu güç göz kamaştırır. Libidal patlamalar yaşar bu
arkadaşlarımız.
Her gün yeni bir mekan, her gün gözlerinin içine bakan yeni
kadınlar, her gün aklını başından alacak ilgi ve alakalara mazhar
olur ve kontrol kaçar.
'Neden kaçar, vay ahlaksız!' demiyorum... Kaçar.
Sorun, Can büyük bir 'mit'ti... Bu pusu kokan haberle o 'mit'in
altında kaldı.
Fotoğraflandıkları teknenin adının 'Su samuru' olması da ayrıca
ilginç...
Bir de 'kara samurları' var... Hep kuytularda, hep sinsi, hep sinik
ve silik...
İşte bu haberi bu üslupla; ve teslim edelim en şeytani yönlerimizi
okşayarak başarıya erişen bir zalim üslupla, kaleme alan ve sunan
gazeteciler, bir kez daha söylüyorum, ne cevizler kırıyor veya
kırdılar.
O nedenle, Can'a yapılan haksızlıktır. Haberin yapılması değil
içerik, üslup ve sunumu...
Sadece Dilek'e geçmiş olsun diyorum. O bunu atlatır...
O fotoğraftaki kızımıza başarılar diliyorum... Şimdi medya onu
büyütür... Önü açılır.
Can... Geçmiş olsun ağbi... Bi telefon açsan, 'Ağbi ne Bebek'i...
Ne İstinye Parkı... Ne Cihangir'i... Atla Çengelköy'e git...
Cevahir'e git...'derdim.
Şaka bir yana geçmiş olsun. Ama burası Bab-ı Ali dört yanımız 'puşt
zulası.'
Ve yeri gelmişken şunu da itiraf ediyorum...
'Hepimiz su samuruyuz...' "
Gazeteciler.com'un notu: 'Su samuru' Can Dündar'ın boğazda sobelendiği teknenin ismi.