Hayrettin Karaman gözlerdeki çapakları sildi...

Milyonlarca inançlı Müslüman dinlerini özgürce yaşayamayacaklarından endişe ediyorlardı…

ADNAN BERK OKAN

 

Aslına bakarsanız; Hayrettin Karaman'ın, "Müslüman ahlâkına uygun yaşanmasını temin etmek için kız - erkek birlikte yaşanılan evlere mahalle baskısı yapılsın" demesi gözlerimizin açılmasına sebep oldu...

Ve...

Başbakan'ın başlattığı tartışmadan sonra onun "fikir ikizi" olan Hayrettin Karaman Hoca'nın yazdıkları laiklik konusunda yeni bir tanımlama yapma zamanının çoktan geldiğini ve hatta geçmek üzere olduğunu gösterdi sanırım...

Çok saçma gelebilir kimilerinize…

“Abarttın ama!” diyebilirsiniz…

Olabilir…

Ancak yine de söylemekten vazgeçmeyeceğim…

Neyi mi?..

Normalleşmemiz için ne yapmamız gerektiğini…

Ne mi yapmalıyız…

Söylüyorum:

Öncelikle “Laik Devlet”in tarifini yeniden yapmalıyız…


Yani…

İlkokulda öğrendiğimiz şekliyle, “din işlerinin devlet işlerinden ayrılması” tarifinin artık çok sığ kaldığını kabul etmeliyiz…

Çünkü...

O tarif yanlış da değil..

Alenen "yalan"...

Çünkü...

O tarife göre iktidara gelenler dinci ise devlet din tarafından yönetiliyor...

Sekülerler geldiğinde devlet dini yönetiyor...


Peki…

Nasıl mı tanımlamalıyız laikliği?..

Biraz uzun olacak ama işte şöyle:

“Laik devlet; her türlü inanç, düşünce, tavır, davranış, tarz karşısında tarafsız kalan, hukukun üstünlüğünü siyasetin üstünlüğüne tercih eden devlettir”…

Beğenmemiş olabilirsiniz ama ancak böyle bir tanımlama yıllardır yaşadığımız karmaşayı çözebilir…

Neden mi?..

Çünkü…

Hangi siyasi düşünce iktidar olursa olsun (Sandıktan çıkanlar) ilk yaptığı, hukuku öpmek oluyor…

Hukuk nasıl öpülür?..

Yasama organının hukuka uygun değil, siyasal iktidarın ideolojisine uygun kanunlar çıkarmasıyla…

Ve…

Yargının ele geçirilmesiyle…

Kanunlar siyasal iktidarın keyfine göre çıkarılıp, yargı da ele geçirilince; devletin tarafsızlığı bitiyor…

 

Nasıl mı?..

İşte şu en son yapılan tartışmalar…

Başbakan’ın kız ve erkek öğrencilerin aynı evde yaşamalarının önüne geçebilmek için o evlere polis baskını yapılmasına cevaz verecek yasaların çıkarılacağını söylemesi; hukukun siyasal iktidar tarafından öpülmesidir…

Yasama Organının (Parlamento) siyasal iktidarın kendi ideolojisine, kendi yaşam tarzına uygun kanunlar çıkarabilmek için kullanılacak “kaba bir bina ve sandıktan çıkmış yüzlerce siyasetçi”den başka bir şey olmadığının kanıtıdır…

 

Ey güzel insanlar!..

Yalancıktan yapılan tarifine göre “Laik Devlet”, bir zamanlar “Dindar” insanların endişelerini körüklüyordu…

O kadar ki...

Milyonlarca inançlı Müslüman dinlerini özgürce yaşayamayacaklarından endişe ediyorlardı…

Kadınlar inandıkları gibi giyinemiyor; giyinenler hem kamu hizmetinden hem de kamuda görev yapmaktan yasaklanıyordu…

Başı örtülü kadınlarımız üniversite kapılarında işkence görüyorlardı…

Bugün artık o çağdışı, faşist yasaklar yok…

Yok ama…

Son zamanlarda bilhassa Başbakan ve yakın çalışma arkadaşlarının yaptıkları açıklamalar sadece sekülerleri değil mütedeyyin Müslümanları da endişelendiriyor…

 

Söyleyene kızıyorlar ama…

Ak Parti çok değişti...

Hem de çok...

Hatırlayın lütfen...

Muhafazakârgelenekselci veya seküler demokrat milyonlarca seçmen; devletin (Sandık zaferi kazanmış siyasetin) hukuk karşısındaki üstünlüğüne son verileceği umudunu yeşerttiği için Ak Parti’yi tercih etmemiş miydi?..

Ama işte artık görülüyor ki o rüya bitti, ya da bitiyor…

En azından Erdoğan liderliğinde devam edemeyecek gibi görünüyor…

Unutmayınız...

1999 genel seçimlerinden sonra, başörtülü RP Milletvekili Merve Kavakçı kürsüye yemin etmek için geldiğinde dönemin DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit merhum “burası devlete meydan okunacak yer değildir” diyerek kürsüye yürümüştü…

Bugün de Başbakan Erdoğan, “Başbakan/Siyasetçi” kimliğiyle kız – erkek aynı evi paylaşan gençlerin ahlâk dışı(!) davranışlarının önüne geçilebilmesi için evlere polis baskınına izin verecek yasal düzenleme yapılacağını söyleyebiliyor…


Allah aşkınıza söyle misiniz?..


Erdoğan’ın açıklamasının Ecevit’in söyleminden ne farkı var?..

Bence yok...

Her ikisinde de devletin (Sandık zaferi kazanmış siyasetin) egemen gücü, bireysel özgürlüklerin önüne konulmuştur…

Her ikisinde de siyaset (Seçim Sandığı zaferi), hukuku alt etmiştir…

Eğer Türkiye hukukun üstünlüğünün değil de siyasetin, yani sandıktan çıkan çoğunluğun üstünlüğünün geçerli olduğu bir “demokrasi” olacaksa…

Arada kullanılan “demokrasi” sıfatı, bugün 63 yaşına basmış benim için “Genç Adnan” demek gibi bir şeyden öte bir anlam ifade etmeyecektir…

 

adnanberkokan@gmail.com