Hasan Cemal'in 'dini' geçmişi
Dindar gençlik tartışmasına kendi yaşamındaki dini deneyimlerle katıldı. Enteresan bir yazı...
Muhafazakar kesimin bir bölümünden destek
almasına karşın, bir bölümünden ise antidemokratik bir uygulamanın
habercisi olarak nitelendirilen sözler, medyanın "sol" kanadında
ise adeta deprem etkisi yarattı.
DİNİ GEÇMİŞ
Milliyet yazaır Hasan Cemal de "dindar nesil" tartışmasına
kendisinden örneklemeler yaparak dahil oldu.
Öğreniyoruz ki Hasan Cemal çocukluğunda bir ara dine yönelmiş ama
ailesi teşvikçi olmamış...
İlkokulda bir kez oruç tutmaya niyet etmiş, pek
sarmamış...
Arkadaşının babası namaz kılmayı öğretmiş,
cumaya gitmeye başlamış o da baba ambargosu
yemiş.
İşte o yazıdan bölümler;
AİLEM DİNDAR DEĞİLDİ
"Ben dindar bir aileden değilim. Annemle babam dindar insanlar
değildi.
Ama ateist de değillerdi.
Bizim evde din konuşulmazdı. Ama Allah'la, dinle ilgili olarak
saygılı bir dil kullanılırdı. 'Allah korkusu'ndan
söz edilirdi.
CUMA NAMAZINI KAÇIRMAZDIM
Ramazanda oruç tutulmazdı bizim evde. Sadece ben ilkokulda, ortaokuldayken, sınıftaki bazı arkadaşlarımdan özenip oruç tuttuğumu anımsıyorum.
Ama babam, benim din dersine katılmama izin vermişti. O zamanlar
din dersleri bugünkü gibi zorunlu değildi. Ailen istemezse
katılmazdın.
Lisedeyken yakın bir arkadaşımın evine yaz tatiline gitmiştim.
Babası çok dindardı.
Bana da namaz kılmayı öğretmişti. Duaları ezberledim. Abdest almayı
öğrendim. Cuma namazına da gitmeye başladık. Ama tatil dönüşü babam
benim yeni yolumu kesti. Anlaşılan dindar yetişmemi
istememişti.
Ben de bunu dert edinmedim.
Evet, benim dünyamla dindar ve muhafazakâr dünya arasındaki farklar
azımsanacak gibi değildi. Başka dünyalardı. Ama dün olduğu gibi
bugün de, bu farklar benim o dünyaya bakışımı, dindar ve
muhafazakâr değerlere dönük tutumumu ille de olumsuz kılmadı.
Saygılı bir dil benimsedim.
Hoşgörüyle baktım.
Ama aynı saygı ve hoşgörüyü kendi değerlerim için de istedim.
Sayın
Başbakan;
Dindar bir insan olmadım.
Ama tinerci de olmadım!
İnsan elbette hem dindar, hem çağdaş, hem demokrat olabilir.
Ama dindar olmadan da, muhafazakâr olmadan da, çağdaş ve demokrat
olunur.
Devletin buradaki görevi dindar nesiller yetiştirmek değildir.
Demokrasilerde devletin görevi, yurttaşların 'dinin ipi'ne
sarılmalarını sağlamak değildir.
Devlet eğer herkesi dinin, dindarlığın, muhafazakârlığın ipine
sarılmaya çağırır ve hele bunu bir Diyanet düzeni ile mecburi
kılmaya kalkışırsa, işte o zaman demokrasi ve laiklik darbe
yer.
'İrtica kapısı' işte o zaman aralanır.