Hasan Cemal'dan şok Aydın Doğan iddiası

Hasan Cemal, askerlerin 2004'te de medyadan yeni bir 28 Şubat süreci için yardım istediklerini ama o dönemdeki patronu Aydın Doğan'ın buna direndiğini söyledi.

Milliyet yazarı Hasan Cemal, Habertürk ekranlarında yayınlanan Doğru Açı'da Belkıs Kılıçkaya'nın sorularını yanıtladı. Hasan Cemal, askerlerin 2003-2004'te de medyadan yeni bir 28 Şubat süreci için yardım istediklerini ama o dönemdeki patronu Aydın Doğan'ın buna direndiğini söyledi. Cemal, Sarıkız, Ayışığı ve Balyoz girişimlerinin, 28 Şubat'ta mıntıka temizliği gerektiğini düşünenlerin yaşadığı hayal kırıklığının mahsülleri olduğunu söyledi.

Gazeteci darbenin suç ortağı olur mu?
Olur tabii, çok örneği var Türkiye'de. Darbe girişimi ve tertiplerinde belirleyici rol oynamıştır medya. Ama yargılanan da olmadı bugüne kadar.

Kanun önünde suç işleyen ve mesleki olarak kınanacak etik-ahlak tartışması dahilinde ele alınacaklar nasıl ayrılabilir?
Geçmişe baktığımızda 27 Mayıs'ta darbeyi destekleyen medyadan hesap sorulmadı, 12 Eylül'den sonra da... Şimdi Meclis'te darbeleri araştırma komisyonu kuruldu. Medya 12 Mart'ta da, ki ben de içindeyim, 28 Şubat'ta da bu darbelere öncesinde ve sonrasında destek verdi. Darbeyi tertip eden ve gönüllü destekleyenler, perde arkasında işbirliği yapanlar ne nasıl yapılacağını planlanyanlar tabii ki darbenin suç ortağıdır. Bu bir suçtur. Bir de tabii darbenin hedefindeki hükümeti eleştiren gazeteciler de vardır. Darbe yapmak isteyenlerle hedef örtüşebilir ama bu suç değildir.
 
1971'deki devrim gazetesinin rolüyle 28 Şubat'taki medyanın rolü arasında paralellik kurulabilir mi, mümkün mü?
Hem evet, hem hayır. Ama Devrim'in yazıişleri müdürlerinden biri de bendim. Yaptığımız suçtu. Bilinçli olarak, kurumuş bir cunta hareketiyle hükümeti devirecek bir tertibin içindeydik. Darbe ortamının hazırlanması için her şeyi yaptık. sağa sola bomba atılmasının düşünülmesi dahil. Benim ve çevremdekilerin yaptığı suç niteliği taşıyordu.
 
Kitapta mesela “Deniz Gezmiş ve bir grup banka soymuştu, adımız kadar onların yaptığını biliyorduk. Ama manşetten onlar yapmadı diye verdik” diye yazmışsınız.
Evet, tabii. Onları korumak istedik. Ama sonuçta 12 Mart darbesi oldu. Ve bu darbe 9 Martçılar'ı vurdu. Gezmiş de acı bir biçimde darağacında asıldı. Biz 9 Martçılar, 12 Mart günü ne olduğunu anlamıştık. Çünkü ordu içinde ne olduğunu biliyorduk, temas içindeydik. Bazıları Demirel'in devrilmesinden ümitlendi. devrim kapısı açılıyor sandılar. Biz de darbe yapmak istemiştik ama öbür taraf yaptı.



31 Mart Volkan Gazetesi, 1960 Akis Dergisi, 1971 Devrim Gazetesi diye darbeler ve medya ayağı diye sayarsak 1980, 28 Şubat, 27 Nisan için de saymaya devam edebilir miyiz? Hangileri?
Tabii sayarız. 27 Nisan'ın ertesi günü bakın gazetelere bir kısmı açık destek veriyor.
 
Olmadan önce müdahil olma ve olduktan sonra destek olma farklı ama...
28 Şubat'ta asker eliyle yürütülen bir psikolojik savaş var. Refahyol'un devrilmesi için, Doğruyol içinde çatlak yaratıp RP'yi de sonra kapatmak. Bilerek ve bilmeyerek iki türlü de medyadan bu desteklendi. Başarılı da oldu. Ama 28 Şubat'ta medyada da iki çizgi vardı, askerde de. Psikolojik savaşla yetinmek, bir de mıntıka temizliği yapmak yani açıkça bir darbeyi savunanlar. Nitekim bu ikinciler Ak Parti gelince haklı olduklarını düşündüler. 2002'den itibaren yapılan darbe girişimleri Sarıkız, Ayışığı, Balyoz... Bütün bunlar 28 Şubat'ta asker içindeki hayal kırıklığının mahsülleridir.

27 Nisan muhtırası, önüne ve arkasına bakıldığında zamana yayılmış bir postmodern darbe girişimi değil mi? Muhtıra, 367 kararı, kapatma davası...
Haklısın... Askerin yönlendirdiği bir kavga var Ak Parti'ye karşı. Sarıkız, Ayışığı. Bunlar başarılı olamıyor. Çankaya savaşları geliyor. Santora cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi cinayeti, Danıştay... Sonra bir gece yarısı muhtıra, Cumhurbaşkanlığının yolunu kapatmak için yapılan bir 367 müdahelesi var. Anayasa Mahkemesi eliyle, ki bu hukuk açısından utançtır. Sonra 2008'de de kapatma davası... Yine asker-sivil işbirliği var, ki bu da konuşulacak, ileride ortaya çıkacak aktörleri.

Medya ayağı çok önemli... Medya 28 Şubat'taki kadar faal olsaydı, sonuç belki de farklı olacaktı 27 Nisan'da da...
Haklısın, 2003-2004'te medyadan yeni bir 28 şubat süreci için yardım istediler. İş dünyasına da başvurdular. Jandarma, deniz kuvvetleri, kara kuvvetleri komutanı. ''Durum kötüye gidiyor, yardımcı olun'' dendi. Benim o zaman patronum olan Aydın Doğan buna direndi ve kabul etmedi. 2003-2004 arasında yeni bir 28 Şubat girişimi oldu
.
Bu arada medya çeşitlendi, sahipleri el değiştirdi.
Evet bu parametre de var ama geçmişten ders çıkaranlar var artık. Kendimi de dahil ediyorum bu gruba. Askerin siyasete karışmaması yönündeki görüş yaygınlaştı. Her seferinde daha beter olduğu ve Türkiye'nin de daha fazla istikrarsızlaştığı kanaati yaygınlaştı.
 
71 darbesinden sonra Mümtaz Soysal bir yazısında diyor ki, '' Darbenin kime karşı niçin yapıldığını tartışmayalım. Esas darbeden sonra gazeteciler, akademisyenler nasıl davrandı, nasıl bir üslup izledi? Bugün artık birbirimizi daha iyi tanıyoruz.'' Medyada herkes birbirini her darbeden sonra daha mi iyi tanıyor?
Evet tabii.. Darbeler musibet oldu. Her seferinde bir sonrakinin yolu hazırlandı. Bu işin sandıkta halledilmesi görüşü, askerin siyasete karışmama fikri kabul gördü. Büyük ölçüde gerçekleşti, belki henüz kurumsallaşmamış olsa bile.
 
31 Mart'tan bu yana, tek partici, ittihatçı anlayışın çok partili hayata karşı, her şeyi Kemalist devrime karşı bir karşı devrim anlayışında gören zihniyetin medya temsilcileri darbenin daima destekçisi oldu, deniyor öyle mi? Mesela 28 Şubat'ta ekonomik menfaatlerin de rolü olduğu görülüyor.
Doğru bu zihniyetin temsilcileri destek verdi. Ama diğer taraftan medya ve iş dünyası bir bütün olarak bu desteği yürüttü. Bir çıkar ortaklığına dönüştü. Genelkurmaydan gelen isteklerine her zaman hem medya patronları hem iş dünyası kulak kesilmiştir.
 
Bugün bazı gazeteciler “28 Şubat'ta kullanıldık” diyorlar. Anlaşılmıyor muydu kampanya, bu kadar zor muydu anlamak?
Çok büyük bir psikolojik savaş vardı. Birçok olay tertip edildi, dezenformasyon vardı, çok haber üretildi. Bir kısmı gönüllü bir bölümü değildi.
 
Siz bakınca görüyorsunuzdur herhalde kim gönüllü, kim değil?
Tabiki bazı şeyleri görebiliyoruz. Medya da kendi içini temizlemek zorunda.

Erol Özkasnak size “Tank sesini özlediysen gel” demiş öyle mi?
Erol Özkasnak Genelkurmay Genel Sekreterliği'nden ayrıldıktan sonra Mamak Tümen Komutanlığı'na tayin oldu. O tümen darbelerin olmazsa olmazıdır. Bir kokteyl yapmıştı, ''Özlemişsindir, gel tümene, sana tank sesi dinletelim'' dedi. Ben, “Teşekkür ederim” dediğimi hatırlıyorum. İnşaallah artık tank sesiyle uyanmayız.