Hasan Cemal yazdı: Dün gece rüyamda barışı gördüm!
Vietnam'daki gezisini çaprıcı fotoğraflar ve kaleminden kan damlayan notlarla okurlarına anlatan Hasan Cemal, böyle durumlara ilişkin klasik sorusunu yineledi: Yaşamak için ille de acı çekmek mi gerekiyor?
Amerika'nın komünizme karşı savaş vermek adına işgal ettiği, taş üstünde taş bırakmamaya yemin edercesine yangın bombaları ile yok ettiği, yıllar süren savaşın ardından ağır yenilgisini kendi toplumuna ve gençlere yükleyip çekilmek zorunda kaldığı Vietnam'daki gezisini Ayşe Sözeri Cemal'in çarpıcı fotoğrafları ve kaleminden kan damlayan notlarla okurlarına anlatan Hasan Cemal, böyle durumlara ilişkin klasik sorusunu yineledi: Yaşamak için ille de acı çekmek mi gerekiyor?
İşte Hasan Cemal'in T24'deki yazısından çarpıcı bölümler:
SON AMERİKAN ASKERİ
HELİKOPTERİ...
Vietnam savaşının sonunu ilan
eden o fotoğrafı çok iyi anımsıyorum.
Çünkü, 1975’in nisan ayında o
gece Cumhuriyet yazı işlerinde nöbetçiydim. Amerikan AP haber
ajansından düşen fotoğrafı kendi elimle alıp getirmiştim gazetenin
mutfağına.
Ertesi gün ‘Amerikan emperyalizmi’nin Vietnam halkının karşısındaki yenilgisini
Cumhuriyet’in manşetinde bu fotoğrafla vermiştik.
Savaş müzesinden bir başka
görüntü:
Robert
McNamara, ABD Savunma
Bakanı ve Vietnam Savaşı’nın mimarı, aradan yıllar geçtikten sonra
hatıralarında itiraf ediyor:
“Vietnam Savaşı hataydı, korkunç
bir hata... Ve bu hatayı neden yaptığımızı gelecek nesillere izah
etmek zorundayız.”
Vietnam Savaşı’nın Amerika
açısından büyük bir çıkmaz olduğunu 1960’larda yazan, bu nedenle de
Amerikan yönetimleri tarafından hain ilan edilen gazeteciler -biri de sanıyorum New
York Times’dan David
Halberstam’dı- aklıma
takılıyor.
(...)
Hanoi yakınlarındaki Cu Chi bölgesinde, balta girmemiş gibi sık ormanların ortasında.
1940’larda Fransız sömürgeciliğine direniş döneminde kazılmaya başlamış, Amerika’ya karşı savaşla birlikte 200 kilometreyi bulmuş...
Uzun yılar direnişin altyapısını oluşturan bu tünellerde, yerin altında doğan çocuklara tünel çocukları adı verilmiş. Her yıl doğum günlerini gelip bu tünellerde kutlamak bir gelenek haline gelmiş.
B-52 bombardıman uçaklarının açtığı kocaman derin çukurlar...
Ve yaprakların, dalların altında gizlenmiş delikler, tünel girişleri.
Birine girmeye çalışıyorum.
Turistik amaçla biraz genişletilmiş olmasına rağmen içim fena halde daralıyor. Ayşe hızla havlu atıyor.
Üç beş dakika yürümeye çalışırken daralıyorum, nefessiz kalır gibi oluyorum.
Topraktan bir masa, çaydanlık ve fincan, bir de yatak... Vietnam Komünist Partisi’nin bölge sekreterinin masasına kendi başıma oturup soluklanıyorum.
İki milyonu sivil üç milyon Vietnamlının öldüğü korkunç bir savaşın turistik meta haline gelmesi...
Savaşlardan niçin ders çıkaramıyor insanlık, sorusu...
İnsanlık, kanla yazılmayan tarihleri hiç yaşamayacak mı?..
Ve benim böyle durumlara ilişkin klasik sorum:
Yaşamak için ille de acı
çekmek mi gerekiyor?..
Ya da yaşanan acılar bizi ne
zaman tam anlamıyla olgunlaştıracak?
Değişen bir şey yok!
Bir daha asla
diye haykırdığımız zamanlar oluyor,
ama kan ve gözyaşı da yer yuvarlağının orasında burasında oluk gibi
akmaya devam ediyor.
Avrupa’nın göbeğinde, Bosna’da
soykırım...
Afrika’da soykırım...
Gazze’de zulüm...
Afganistan, Irak,
Suriye...
Savaş ve acılar bitmek
bilmiyor.
Elimde, Vietnamlı genç kadın doktorun
günlüğü.
O da bir gerilla.
1970 yılında, daha 28 yaşındayken
ormanda bir Amerikan pususuna düşüp hayata veda ediyor.
Günlüğü 30 yıl sonra
bulunuyor.
Delila’yla benzeşen yanları o kadar çok ki.
Günlüğüyle konuşması, eleştiri ve özeleştirileri, bir gerilla
olarak davaya bağlılığının yanı sıra hayata dair
özlemleri...
Dikkatimi çekiyor.
Günlüğünün girişine, Sovyet
yazarı Ostrovsky’nin Ve Çeliğe Su Verildi isimli kitabından bir alıntı koymuş.
Benden iki yaş büyük Thuy
Tram.
Vietnamlı genç kadın doktorun günlüğü, Delila'nın günlüklerini andırıyor...
Benim gençliğimin devrimci kuşağının komünistlik yollarında yürürken okumuş olduğu kitaplardan birini -diğerleri Gladkov’un Çimento’su, İlya Ehrenburg’un Paris Düşerken ve Fırtına isimli romanlarıydı- okumuş. (Aynı kitapları, Che Guevara’nın da 20'li yaşlarında okuduğunu 1990’larda elime geçen bir biyografisinde öğrenmiştim).
Thuy Tram'ın kitaba adını veren cümlesinin altını çiziyorum:Dün gece rüyamda barışı gördüm!