Hasan Cemal, 'Unutma, yazamayanlar da var!' diye avunuyor
Kimi zaman o kadar sıkıcı oluyor ki. Ama n’apalım? Yazmaktan başka çaremiz yok. Teselli de mümkün. Hiç olmazsa yazabiliyoruz. Unutma: Şu dönemde yazamayanlar da, içini dökemeyenler de var.
1970'lerdeki benzer bir olayı anımsatan Hasan Cemal, köşesinde 1970'lerden 2000'lere aynı şeyleri yaşamaktan sıkıldığını ama elden bir şey gelmediğini ise şu satırlar ile anlattı:
Bazen içim daralıyor. Daha kaç kez aynı film görülecek? Üstelik eğlenceli bir yanı da yok. Kimi zaman o kadar sıkıcı oluyor ki. Ama n’apalım? Yazmaktan başka çaremiz yok. Teselli de mümkün. Hiç olmazsa yazabiliyoruz. Unutma: Şu dönemde yazamayanlar da, içini dökemeyenler de var.
İşte Hasan Cemal'in bugünkü köşe yazısı:
Star
gazetesi Sabah’la birlikte yandaş medyanın ‘amiral gemisi’
sayılır.
Bu gazetelerde
Tayyip
Erdoğan’la iktidarına toz
kondurulmaz.
Kıyısında köşesinden şöyle bir toz
kondurmaya kalkışanlara ise manşetlerden, köşelerden derhal
cehennem ateşi
açılır.
Bu gazetelerde hemen her gün
Rockefeller gazeteciliğinin eğlenceli örneklerine
rastlanır.
Malum, Rockefeller Amerikan kapitalizminin en güçlü, en zengin
ailelerindendir.
Bir zamanlar Baba Rockefeller hasta
yatağında yatarken, üzülmesin diye pembe haberlerle dolu özel bir gazete basılıp her
sabah kendisine verilirmiş...
Geçen gün Star’ın o muhteşem manşetini görünce, bir yandan
dünyayı toz pembe gösteren ‘Rockefeller gazetesi’ni, diğer yandan yıllar önce
ABD Başkanı Carter
karşısında Başbakan Demirel’e yumruk attıran Anadolu Ajansı Genel Müdürü
aklıma geldi.
1977
yılı Mayıs ayında bir gün.
Cumhuriyet’in mutfağında çalışıyoruz.
Manşet haber Londra’dan
gelecek.
NATO zirvesi toplanmış
durumda.
Başbakan Demirel’le Başkan
Carter’ın buluşmasından ne çıkacak?
Kritik bir görüşme.
Çünkü, Amerika’nın Türkiye’ye
Kıbrıs çıkartması yüzünden uyguladığı askeri ambargo (ve ekonomik ambargo) kalkacak mı sorusunun
yanıtı bekleniyor kamuoyunda.
Ambargo, Demirel’in deyişiyle,
“70 sente muhtaç edecek
kadar” Türkiye’nin canını
acıtıyordu.
Hiç unutmam, teleksler birden bire
şıngırdayarak çalışmaya başlamıştı. Teleks zillerinin çalması,
önemli bir haberin işaretiydi.
Dudak uçuklatıcı bir flaşla
geçiyordu haber:
“Başbakan Demirel, Başkan
Carter'ın masasına yumruğunu vurdu!..”
“Demirel, Carter’dan ambargonun
hesabını sordu.”
Vay vay vay!
Haberi, kısa adı AA olan Anadolu Ajansı geçiyor, haber Başbakan
Demirel’in en has adamı olan Genel Müdür Atilla Onuk’un imzasını taşıyordu.
Bir de demeç almıştı
Demirel’den:
“Çizgimizi gösterdim, artık onlar
düşünsün. Türkiye’nin boyun eğecek bir ülke olmadığını
söyledim.”
Ertesi gün ‘yandaş basın’ın
manşetleri beklendiği gibiydi.
Hepsini Demirel’in yumruğu süslüyordu.
Ama Demirel Carter’ın masasına
yumruğunu vurdu, vurmadı tartışmaları kısa sürede sönüp
gitmişti.
Çünkü, bu eğlenceli haber ciddiye
alınmamıştı.
Şimdi
önümde Star
gazetesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’ta,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşuyor.
Genel Kurul dopdolu.
Oysa gerçek bu değil.
Salon fazlasıyla tenha.
Erdoğan neredeyse boş sıralara
konuşuyor.
Anlaşılan o ki, Star Medya Grubu
Başkanı Mustafa
Karaalioğlu’nun içi el
vermemiş bu durumu yansıtmaya.
Ve ‘patron’a bir kıyak yapmış.
Bir fotoşop hilesiyle BM Genel Kurul salonunu ağzına kadar
doldurmuş...
Karaalioğlu bununla da yetinmemiş.
“Olay yerinden
bidiriyorum” diye ertesi
gün bir de yazı döşenmiş:
“Erdoğan’ın genel kurul
konuşmasına ilgi büyüktü.”
“Konuşmasını tamamladığında,
kendisini bekleyen uzun bir hayran kitlesiyle de tokalaşmadan
ayrılamadı genel kurul salonundan…”
İçimden yazıyı daha fazla uzatmak
gelmiyor.
1970’li yıllardan
2000’lere…
Bazen içim daralıyor.
Daha kaç kez aynı film
görülecek?
Üstelik eğlenceli bir yanı da
yok.
Kimi zaman o kadar sıkıcı oluyor
ki.
Bu gibi durumlarda hep
Nadir Nadi’nin, “Bu adam dünyaya boşuna gelmiş
diyecekler!” sözü aklıma gelir.
Ama n’apalım?
Yazmaktan başka çaremiz
yok.
Teselli de mümkün.
Hiç olmazsa
yazabiliyoruz.
Unutma:
Şu dönemde yazamayanlar da, içini
dökemeyenler de var.