Hasan Cemal: Kürt gazeteciler özgür olmadıkça...
Hasan Cemal, yazısında “Kürt gazeteciler özgür değilse Türk gazeteciler de özgür değildir. Ateş altında çalışan Kürt meslektaşlarımın ifade özgürlüğü için ne kadar destek verebilirsem, ben de o kadar özgürleşirim." yorumunu y
Dün Özgür Gündem gazetesine Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni olarak
destek veren ve 24 yıl sonra yeniden genel yayın yönetmenliği
koltuğuna oturan Hasan Cemal, Özgür Gündem'deki gözlemlerini bugün
T24'deki köşesine taşıdı.
Hasan Cemal, yazısında “Kürt gazeteciler özgür değilse Türk
gazeteciler de özgür değildir. Ateş altında çalışan Kürt
meslektaşlarımın ifade özgürlüğü için ne kadar destek verebilirsem,
ben de o kadar özgürleşirim." yorumunu yaptı.
İşte o yazıdan dikkat çeken bir bölüm:
Genel yayın yönetmenliği koltuğuna son kez çeyrek yüzyıl önce
Cumhuriyet’te oturmuştum.
1992’nin Şubat ayıydı.
11 yıllık gazete yöneticiliğim
‘Cumhuriyet
vazosu’nun kırılmasıyla noktalanmıştı.
O tarihten sonra çıkan bazı
fırsatlara rağmen genel yayın yönetmenliğinden uzak
durdum.
Belki istemedim, belki göze
alamadım, belki de çekindim.
Bilemiyorum.
Ama isabetli, akıllı bir tercih
yaptığımı sanıyorum.
Bu arada not etmem
lazım.
Salı sabahı Özgür Gündem gazetesinde genel yayın yönetmeni koltuğuna oturunca hoşuma gitmedi
değil.
Epeyce özlemişim o
masayı.
Ben konuşuyorum, herkes
dinliyor!
Çünkü o koltuk
diktatörlük koltuğudur.
Herkes ağzına bakar,
son söz senindir.
Gazete mutfağında kral
‘ahçıbaşı’dır.
Ama bu açıdan Özgür Gündem’in daha
farklı olduğunu söyleyebilirim.
Bir kere, yazı işlerinin çoğunluğunu genç kadın gazeteciler
oluşturuyor.
Cumhuriyet’te öyle değildi.
Mutfakta kadınlar pek temsil edilmiyordu.
Özgür Gündem’in yazı işlerinde
ise kadın
sesi, erkek sesini
bastırıyordu. “Bu da
Apo’nun bir başarısı”
deyince, masada keyifli bir hava esti.
Genel yayın yönetmenliği masasını
özlemişim.
Konuşmaya başladım.
Hatıralara daldım.
Benim ağır aksak konuşmayla
toplantı uzamaya başladı tabii.
Ses etmediler ama gazeteyi de
geciktirmek istemiyorlardı.
Özgür Gündem’e dayanışma için neden
geldiğimi anlatmaya çalıştım.
Özgür Gündem’e Ocak başından bu
yana Ağır Ceza’da 140 dava, Asliye Ceza’da 63 dava açılmış
durumda...
Dicle Haber Ajansı’ndan 12 muhabir
son beş aydır hapiste...
15 de hükümlü Kürt gazeteci
cezaevinde...
Tablo bu.
Devlete sorarsanız, bu
meslektaşlarım gazeteci
değil terörist yanıtını
alırsınız.
Yazı işlerinde, Kürt
gazetecilerin cehennem
ateşi altında haber
kovaladıklarını belirttim.
Mahkemelerden, hapislerden,
baskılardan, ölüm tehditlerinden en büyük payı Kürt
meslektaşlarımın aldığını söyledim.
Çünkü Kürt coğrafyasındaki kıyımın,
yıkımın gerçek boyutlarıyla aydınlanmasını Saray’daki Sultan’ın istemediğini özellikle
vurguladım.
Saray’daki Sultan, bu yüzden tek
sesli ve kendine tabi bir medya düzeni oluşturmanın peşinde, bunun
için bir korku
imparatorluğu oluşturuyor
dedim.
Sözlerime şunları da ekledim:
“Kürt gazeteciler özgür değilse
Türk gazeteciler de özgür değildir. Ateş altında çalışan Kürt
meslektaşlarımın ifade özgürlüğü için ne kadar destek verebilirsem,
ben de o kadar özgürleşirim.
Kürt coğrafyasında yaşanan
acılara, dökülen kan ve gözyaşına kayıtsız kalamam, bu gerçeklere
sırtımı dönemem.
Acılara dokunmalıyım, acıları
yüreğimde hissedebilmeliyim. Böyle yapmazsam, hem mesleğime hem
demokrasiye ihanet etmiş olurum. Medyanın bağımsızlık ve özgürlüğü
için, gazeteciliğin temel ilkeleri için dayanışma içinde olmalıyız.
Ben de bunun için, bir günlük genel yayın yönetmenliği yapmak üzere
Özgür Gündem’e geldim.”