Hasan Cemal haklı ama ya Derya Sazak ne olacak?..
"Hem maaşımı alırım hem de patronun başına iş açarım" diyecek kadar özgürlüğünüze düşkünseniz;
ADNAN BERK
OKAN
Ertuğrul Özkök Hürriyet'in genel yayın
yönetmeniyken, "köşeler babalarımızın malı
değildir"
demişti...
Ertuğrul’un,
sadece kendi yönettiği değil bütün gazetelerde köşesi olan
yazarlara yönelik bu dört kelimelik hüküm cümlesini o günlerde
şöyle tanımlamıştım...
Bu gazetede profesyonelce
yazıyorsunuz...
Yani;
Köşenize kira ödemiyor, o köşeyi doldurduğunuz için
binlerce dolar aylık gelir elde ediyorsunuz...
O halde; patron gazetesinde çalışmanın şartlarına
uyacaksınız...
Nedir bu şartlar?..
Kurumsal çıkarlardır...
Haaaa...
"Hem maaşımı alırım hem de patronun başına iş açarım"
diyecek kadar özgürlüğünüze düşkünseniz; kendinize amatör basından
köşe kiralayın...
Ama bilin ki benim patronumun köşesinde
olmaz...
Çünkü o köşeler bizim “babalarımızın malı değildir"...
Evet, aynen böyle demek istemişti
Özkök ama kısa kesmişti...
Nitekim çok geçmeden, ayda 25 milyar (o zamanlar
öyleydi) (eski) lira maaş alarak doldurduğu köşesini bütün
uyarılara rağmen babasının malı gibi kullanan Emin
Çölaşan kovulmuştu...
Patron
gazeteciliği böyledir
Şimdi Hasan Cemal'in
Milliyet'ten ayrılışı (kovuluşu değil) olayına
geleyim...
Hatırlayacaksınız..:
Milliyet'i ve Derya Sazak'ı;
İmralı tutanaklarını yayımlayarak
"gazetecilik" yaptığı için alkışlamış, tebrik
etmiştim...
Daha sonra Hasan Cemal'in
Milliyet'ten ayrılmak zorunda kalışına ise
üzüldüm...
Ama...
Derya Sazak aleyhinde ise onu kıracak tek söz
etmedim...
Neden?..
Söyleyeyim:
Efendiler!.. |
Derya Sazak, Hasan Cemal’in gazeteden
ayrılmak zorunda kaldığını (kovulma demeyelim) şu cümlelerle
açıkladı:
“Hasan Cemal, salı günü yazılarına başlayacaktı.
Başbakan'a yanıt ve 'medyadaki sermaye yapısını' sorgulama
konusundaki ısrarı nedeniyle, yayımlamadım. Erdoğan'a yanıtını
zaten 2 Mart'ta vermiştik. Erdoğan Demirören'le ilgili tercihimizi
ise aylar öncesinde topluca yapmıştık. Kürt meselesinin çözüm
süreciyle medyada yüzyıllık kavram olan 'sermaye yapısı'
tartışmasının herhalde zamanı değildi!”
İşte bu açıklama bana Ertuğrul’un,
“köşeler babalarımızın malı değildir” sözünü
hatırlattı…
Hasan Cemal’in Milliyet’ten
ayrılışına yüreğim yandığı halde; günümüz medya sermayesi gerçeğini
de hatırladığım için sustum…
Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Utku
Çakırözer geçen gece ekranlardan birinde şöyle dedi:
“Ben patron değil vakıf gazetesinde çalıştığım için diğer
arkadaşlarımdan çok daha özgürüm”…
Bu fevkalâde dürüst
ve samimi söylenmiş söz; Derya Sazak’ı benim
gözümde “haklı” kılıyordu…
Eğer Derya Sazak, İmralı tutanaklarını yayımlama
sorumluluğunu gösterdiği için patronaj tarafından Namık
Durukan ile birlikte kovulsaydı, ortalığı ayağa
kaldırmakta haklıydık…
Ama haberi getiren ve yayımlayanı ve hatta haberinin arkasında
duranı (Derya Sazak) kovmayan patronaj Hasan
Cemal'i neden kovacaktı ki?..
Ya da haberi getirenle yayımlayanı kovdurmayan
Başbakan, Hasan Cemal'i mi
kovduracaktı?..
Peki,
neye
kızdı Başbakan?..
Bilemem ama tahminimi söyleyebilirim...
Meydanda öfkeli bir ses tonuyla Hasan Cemal'in
”sen kendi
işine (politikaya) bak ben kendi
işime (gazetecilik) bakayım” deyişine
kızmış olduğu kesin…
Saygı duyduğu, kamuoyu önünde "Abi" diye hitap
ederek "onore" ettiği bir yazarın
sorumsuzluğuna öfkelenmiş de olabilir...
Bence en önemlisi Ak Parti’ye oy veren yüz binleri etkileme
gücü olduğu için kızdı…
Yani;
Başbakan; o sözleri söyleyenin Hasan
Cemal oluşuna her şeyden daha çok öfkelendi…
Cümleye kızsaydı; daha ağırını söyleyip yazan ve hem de
Başbakan’la çok samimi ilişkileri olan patronların
medyalarında yazanlara kızar ve onları kovdururdu...
Oysa Başbakan o müzmin muhalifleri ciddiye bile
almıyor çünkü onlardan beklediği zaten eleştirmeleri…
Ama…
Kamuoyunda, demokratikleşme başarılarında bir köşe yazarı olarak
payı olduğu intibaı oluşan Hasan Cemal yazdığında
Erdoğan’ın tepesi attı...
Ancak bu arada Başbakan'ın hakkını da teslim
etmeliyim...
Baba - oğul Demirörenlere
asla telefon etmediği gibi başdanışmanı ve Ak
Parti Milletvekili Yalçın Akdoğan’a
da Milliyet'in patronlarını
arayıp kızdığını / kırıldığını söylemesi
için asla talimat vermedi...
Nitekim
Akdoğan da telefon edişinde
Başbakan'ın hiçbir dahlinin olmadığını ama yanlış
yapıldığını söyledi...
Çok inandığım, güvendiğim bir kaynağım aktardığı
için; Derya Sazak’a “Hasan
Cemal’i kov” talimatı verilmediğini biliyorum…
Hasan Cemal'in hiç mi hatası
yok?..
Peki olanlar ne?..
Onu da söyleyeyim:
Hasan Cemal’in, kendine olan özgüveniyle genel
yayın yönetmenini ciddiye almayışı…
Ve tabii bir de Genel Yayın
Yönetmeni Derya Sazak'ın otoritesini
hiçe sayışı...
nasıl mı?..
Anlatayım:
Hasan Cemal ile Derya
Sazak, yayımlanmayan yazı konusunda ısrarcı
olunmayacağı ve Salı günü oynanacak
Schalke - Galatasaray maçı yazsıyla rutine
dönüleceği konusunda uzlaştılar...
Ama...
Hasan Cemal Başbakan'a yanıt ve
"medyadaki
sermaye yapısını"sorgulama nitelikli yazısının
yayımlanması konusunda ısrar edince "ipler
koptu"...
Allah
aşkınıza…
Derya Sazak’ın yerinde olsak
hangimiz otoritemizin sarsılmasına göz yumabilirdik?..
Tamam efendim;
Hasan Cemal'in ayrılmasına tabii ki yüreğim
yanıyor...
Ama be arkadaş;
bu yürek, Derya Sazak'a yapılan haksızlıklar
karşısında da yanacak kadar hassas ve adil...
Yani;
keşke Cemal Milliyet'e yine dönse ve bu önemli
sürece etkin ve saygın bir yazar olarak katkı yapsa...
adnanberkokan@gmail.com