Hangi tarafın haklı olduğu çok mu önemli?

Velhasıl bu post kavgası ahvalinde, Batı kültürünün bir türevi olan demokrasiyi ummak ne derece gerçekçidir, asıl buna gelmek gerek şimdi

Taraf gazetesi yazarı Namık Çınar, bugün köşesinde 17 Aralık ile birlikte tavan yapan Cemaat Hükümet kavgasını yorumladığı yazısında "Hangi tarafın haklı olduğu çok mu önemli?" diye sordu. Çınar başlıkta sorduğu bu soruyu yazısının sonundaki bir başka soruya gitmek için kullandı ve yazısını "Velhasıl bu post kavgası ahvalinde, Batı kültürünün bir türevi olan demokrasiyi ummak ne derece gerçekçidir, asıl buna gelmek gerek şimdi" diyerek bitirdi.

İşte Namık Çınar'ın yazısından çarpıcı bölümler:

"Lahmacun, ilk benim çocukluğumda gelmişti İstanbul’a.

O da öyle hemen dükkânlarda değil; taşradan kopup kente dolan yabanılların, içeri alınmalarını ve alışmalarını sağlayan Topkapı yahut Sirkeci gibi şefkat görecekleri zula yerlerde, beyaza boyalı ahşaptan sandıklarını kaptıkları gibi fırlayan ve vücut ağırlıklarını dengelemek için diğer yanlarına abartıyla kaykılarak taşıyan bitirim işportacıların, önce bağıra çağıra satmalarıyla görücüye çıkmıştı.

Güneydoğu’nun kebaplarını, Batılılardan 25-30 sene önce öğrenecektik biz de.

Ve sadece bayramdan bayrama evlerde yenir sandığımız, baklavayı da öyle.

Şimdi Beyoğlu’nun kanalları kurumuş Venedik gibi sokaklarının fal bakılan kahvelerinde, gençliğimde Tatvan’da, Van’da, Erciş’te gördüğüm ufarak yer tabureleri artık gözde ise, bu durum İstanbul’un belki halklaştığını gösterir, ama gustolulaştığını göstermez.

O devasa Selimiye Kışlası’nın 11 yaşındaki çocuk askeriyken, kasvetli duvarları dışına izinle çıkabildiğim pazar sabahlarının Beyoğlu’sunu, kilise ayinlerinden boşalıp Atlas’ın, Saray’ın, Emek yahut Yeni Melek’in on çeyrekteki “çocuk matineleri”ne doluşmuş ekalliyet çocuklarının, “üniformanın şerefini düşürüp de düşmanları sevindirmemek için” cıvıltılarına katılamayan beni, yanlarındaki yaşlı bir adama çeviren çocuk sevinçleriyle, tıpkı Paris’in, Viyana yahut Budapeşte’nin bir pazar sabahındaki atmosferinden farklı kılmazlardı, 1960 İstanbul’unda.

Doğululaşmak mıydı çözüm?

Batı kültürünü kovup yerine Doğu kültürünün konması, Doğu’nun felahı mı demekti?

Doğulu değerler, eninde sonunda baskın gelecek olan dinsel değerlere kapı aralamak işi değil midir?

Tarihin hangi safhasında Doğu’ya yönelmiş de başarmış Doğulu bir toplum vardır, gösterir misiniz?

Kim Batı’ya yürümüş, sinerjisi artmamış; kim yüzünü Doğu’ya dönmüş, sönmemiştir ki?

Ben değilim söyleyen; tarih yazıyor böyle bunu.

Doğu’nun tarihi, kendinden kaçma tarihi değil midir; kendimize olsun gerçeği söylemekten kaçınmayacaksak eğer?

Kavimler ve nesiller boyu dalgalar hâlinde süren bu bin yıllık küresel demografik akışın sebeplerine inmedikçe; birbirlerini Batı’ya doğru iten o atılımların altında yatanı görmedikçe; Doğu’dan Batı’ya olan devinimin neden umur aramak şeklinde geliştiğini, buna karşılık Batı’dan Doğu’ya doğru olanın niçin istilâyı uzaktan durdurmayı ve kaynağında sömürmeyi hedeflediğini kavramadıkça, bu coğrafyaların halkları ve onların kültürleri, dinleri, siyasal kavgaları anlaşılabilir mi?

Evet doğru!

Sözde Batıcı “ancien regime”in paslanmaz galvanizdenmiş gibi özenli depolarından, daha düne kadar koskoca ülkenin sadece bir avuç seçkinine akıyordu, su.

Ama sonra bahtsızların temsilcileri geldiler, gürül gürül dere tepeyi külliyen ihya ederek, karakalabalıklara da su verdiler.

Lâkin Batı’nın beş yüz senelik “aydınlanma”sına tekabül eden “dinlenme havuzları” olmadan, fitne fücur cüruf akıyor şimdi bütün o musluklardan.

Doğu’ya, ancak Batı’nın aşısıyla dirlik götürebilirsin çünkü, mümkünü yok başka!

Ne ki, o sabah matinelerindeki Ermeni çocukların elleri kalem tutan oğulları bile, “İslâmcı Doğuculuğun girdabı”na kendilerini kaptırmış, ironik bir şekilde onlar dahi dinin bin yıllık meseleleriyle boğuşur olmuşlar bugün.

Esasen İslâmi problemlere dair bir özü konuşan da yok, doğrusunu isterseniz.

Bu kadar delirmişlikte, doktriner bir şeyin, gördünüz mü hiç tartışıldığını?

Eğer bu ülkede, içine edilen konuların üstüne tüy dikilecek olsaydı, Türkiye uzaydan devasa bir tavuk çiftliği gibi görünürdü, korkarım.

Ve unutmayınız ki, patatesin fiyatı aldı başını gidiyor. Bunun dışındakiler ise, 1838’den beridir bildik sorunlar değil mi hep?

Velhasıl bu post kavgası ahvalinde, Batı kültürünün bir türevi olan demokrasiyi ummak ne derece gerçekçidir, asıl buna gelmek gerek şimdi.



NAMIK ÇINAR'IN TÜM YAZILARINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ
İmamoğlu'nun diploması tartışması! Kemal Alemdaroğlu detayı Selvi yazdı Mansur Yavaş'ın arkasında kimler var Fatih Portakal 'kulağıma geleni aynen söylüyorum' deyip açıkladı Melih Altınok: Affı kaldırın Ali Karahasanoğlu: Erdoğan yerine Kılıçdaroğlu olsa, o konuşmayı yapabilir miydi? Salih Tuna: Ne yapmalı Hilal Kaplan: Erdoğan, BM'de İsrail'i mahkum etti