Halo Dayı nasıl bir ölüm istemişti?

Kurtlar Vadisi'nin en sevilen yüzü Halo Dayı, sürpriz bir kararla diziden ayrıldı. Peki bu nasıl oldu? Halo Dayı'yı dinliyoruz.


 

Bir yıldır senaristlere 'beni öldürün' diye yalvaran Atasoy, "Dizideki türkünün 'el yerine vurulur' bölümünden hareketle, Polat vurulurken kurşunların önüne geçerim, ya da beni Polat sanıp öldürürler diye tasarlıyordum. Ama onlar daha başka bitirdiler." diyor. Kurtlar Vadisi'nden sonra herkesin kendisini daha çok sevdiğini söyleyen usta oyuncu, "Beni gören boynuma sarılıyor. 'Neden ayrıldın?' diye ağlayıp sızlanıyorlar. Çok ilginç geri dönüşler alıyorum. Gülüyorum... İlk vurulduğum zaman 'geçmiş olsun' diye sepet sepet çiçek göndermişlerdi." şeklinde konuşuyor.
 


 

Önümü kesip 'Neden ayrıldın?' diye ağlıyorlar


'Ölümün nerede ve nasıl geleceği belli olmaz.' derler. Hele de 'Kurtlar Vadisi Pusu'da oyuncuysanız, bir sonraki bölümde yaşayıp yaşamayacağınızı kimse garanti edemez! Kör bir kuyuda yakılabilir, zift dolu varilde boğulabilirsiniz ya da koca bir baltayla kafanız gövdenizden ayrılabilir. Genç-yaşlı her hafta onlarca karakterin öldüğü 'Kurtlar Vadisi Pusu'ya balta ilk defa girdi belki, ama dizide beş yıldır görev alan Halo Dayı'yı yani Sönmez Atasoy'u sevenlerinden ayırdı. Halo'nun hastalanarak öleceğini düşünen izleyiciye bu ayrılık şekli sürpriz olsa da esas sürprizi oyuncunun kendisi yaşamış. Yapımcı ve senaristlere 'Yeter, bitirin bu işi!' diyen Atasoy böyle olacağını da beklemiyormuş. Hatta kendisi için değişik şekillerde birkaç çeşit 'ölüm' sahnesi de tasarlanmış. Tabii ki hiçbirinde balta yokmuş. Bu sahneleri satır aralarında en ince detayına kadar anlatan Atasoy, öldüğü sahne çekilirken neler hissettiğini, Vadi'de uzun süre kalmasının nedenini ve diziden aldığı paranın miktarını ilk kez Zaman okurlarıyla paylaşıyor. Taksim'de bir kafede sohbet ettiğimiz Atasoy, bundan sonra neler yapmayı planladığı ve çekimleri başlayan yeni diziyle ilgili de bilgi veriyor...
 

Halo Dayı'nın ölümü herkes için sürpriz oldu. Bu sizin tercihiniz miydi, yoksa olması gerektiği için mi ayrıldınız?
 

2004 Kasım'ında başladım diziye. Ayrıldım diye bir şey yok ayrıca. Hikâyede zorlandılar. Dikkat ederseniz son bir yılda 'Merhaba Polat', 'Allahaısmarladık İskender' diye gidiyordu. Senaryo yazdığım için nerelerde takıldıklarını bilirim. Ellerinin altında bir antika dolaşıp duruyor. Bir buçuk yıldır 'Halledin bu işi!' diyorum. Yoksa diziden çıkarıldı diye bir şey yok.
 

Öleceğinizi biliyor muydunuz?
 

Raci Şaşmaz (yapımcı), telefon etti. 'Baba bitirelim.' dedi. Uzun zamandır beklediğimi söyledim. Zoruna gittiğini söyledi. Ancak ne yalan söyleyim böyle olacağını tahmin etmiyordum. Bana da sürpriz oldu. Ama hoş oldu. Gece öğrendim sabah çektik.
 

Siz nasıl bir veda bekliyordunuz?
 

Dizideki türkünün 'el yerine vurulur' bölümünden hareketle, Polat vurulurken kurşunların önüne geçerim, ya da beni Polat sanıp öldürürler diye tasarlıyordum. Ama onlar daha başka bitirdiler. Benim için çok daha iyi oldu. Bu tür sahneler oyuncuya imkan sağlıyor, kendini gösterme imkanı... Şöyle ki; belli bir zaman sonra oyuncu için hayat böyle akıyormuş gibi görünür. Aslında her şey tersine gidiyordur. Oyuncu her şeyin tersiyle var olduğunu yakaladığı zaman iş bitmiştir. Burada adam giyotine gidiyor, onu gülerek karşılıyor. Buna bin şükür başka şekilde de ölebilirdim.
 

İzleyici aslında sizin hastalık sonucu öleceğinizi tahmin ediyordu...
 

Yok. Hastalıkla olmayacaktı, o belliydi. Moral olarak çok kötü olurdu. Birçok hasta insan var. Hatta iyileştirmeyi düşünüyorlardı.
 

Başka türlü olamaz mıydı?
 

Bu yakıştı. Benim Raci ve Bahadır Şaşmaz'ı sevmemin nedeni; onlar da benim gibi tersinden düşünen adamlar. Vadi'nin güzelliği o. Düz mantığı kimse izlemez, dinlemez... O zaman hikâye de olmaz, masal da...
 

Devam etmek ister miydiniz?
 

Yok. Doya doya çektik. Her türlü şeyi tattık. Keyfini çıkardık. Artık yeter. Yeni insanlar giriyor onlara da saha açılsın. 6 yıl bekle bekle.. Hafızaya yerleşti.
 

Dizide en uzun kalan sizsiniz. Bunun özel bir nedeni var mı?
 

Ben zor girdim bu işe. Osman Wöber, ısrarla 'bir çaylarını içelim' diye götürdü Pana Film'e. Yarım saat sonra benim canımdan kanımdan insanlar olduklarını gördüm. Öyle başladım hâlâ da devam ediyor. 12 yıldır setlere adımımı dahi atmamıştım o zaman. Özellikle, özel TV'lere hatta röportajlara dahi gitmedim. Bütün korkum, ben konuşurken, arkada dansöz oynatmalarıydı. Yaparlar.. Ben de olayın içinde olurum. En başta tedbirini alacaksın. Ondan sonra bunu izah edemezsin.
 

Necati Şaşmaz çok üzülmüştür...
 

Üzüldü, ama elden ne gelir ki. Kalem kimde ona bak. Ona kalsa öldürmezdi...

POLAT DA BİR KELOĞLAN NİHAYETİNDE


Dizinin şiddetten beslendiği, başından beri söylenir. Ölüm şeklinizle bu desteklenmiş olmadı mı?
 

Şiddet var. Şiddet masalda. Shakespeare dünyanın baş tacıdır, ama tepeden tırnağa şiddet vardır eserlerinde. Gelelim bize, Köroğlu'ndaki şiddeti anlatmaya gerek var mı? Ya da Keloğlan'ı. Bir anda birkaç eşkıyayı yağın içinde kavurmadı mı Keloğlan? Dadaloğlu ve Dede Korkut hikâyelerine bakalım; tepeden tırnağa şiddettir. Bu bütün dünyada böyledir. Senaristlerin birikimi çok sağlam. Bunu çok iyi kullandılar. Polat da bir Keloğlan nihayetinde.
 

O zaman diziyi yıpratmak için mi söyleniyor bunlar?
 

Evet bunları çıkaranlar diziyi istemeyenler. Onlar da haklı. Her ne kadar ellerine bir şey geçmese de bir pasta var ve bu dizi pastanın büyük dilimini koparıp alıyor. Umut da yok. Bugün aldı, ama bir ay sonra biz alırız diye... 8 yıl oldu bir de. Birçok kişi hırs yapıyor. Benim bütün korkum bu çocuklara bir şey olmasın.. Allah korusun. Emek veriyorlar. Nasıl olsa biz başarılıyız demiyorlar. İşlerini özenle yapıyorlar.
 

Sokaktaki insan ne düşünüyor diziden ayrılmanızla ilgili olarak?
 

Şuraya çık, hemen boynuna sarılıyorlar. Sadece sokaktaki değil, üniversitedeki rektör de dekan da sarılıyor. Kadın da çocuk da... 'Neden ayrıldın?' diye ağlayıp sızlanıyorlar. Çok ilginç geri dönüşler alıyorum. Gülüyorum... İlk vurulduğum zaman 'geçmiş olsun' diye sepet sepet çiçek göndermişlerdi. Hepsi de çok samimi. Tabii ben de oynarken samimiyim. Onlar bu samimiyeti görüyor. Onların duygusu neyse ben de aynı o duygu içindeyim. Hayatımın çok büyük bir bölümünde aynı duygularla yaşadım, yaşamaya devam ediyorum. Beyaz sayfan olmazsa neyi nereye yazıyorsun.
 


 

ALDIĞIM PARAYI SÖYLESEM HERKES GÜLER


Dizide çok para alanların öldürüldüğü iddia edildi
 

Aldığım rakamı söylesem gülerler. Ekip birbirinden tatlı, beni biraz da o bağlıyor. Çoğu Raci Şaşmaz'ın arkadaşı, halasının oğlu filan. Hepsi birbirinden iyi çocuklar. Sürekli görüşüyoruz. Ofisi Nişantaşı'na taşıdılar. Sezon finalini hep birlikte izledik. Bir de oyunculuk üzerine okul açıyorlar. Orada da görevliyim. Okulun başında Osman Wöber olacak...
 

Dizi gündemle paralel gidiyor. Zaman zaman şu an devam eden bir dava ile ilgili olarak da ipuçları var. Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
 

Bizimkiler haylaz mahalle çocuğu durumunda. Ayrıca bu dava 30 yıldır bilinen bir dava. İskender Büyük'ün Veli Küçük'ü temsil ettiğini bilmeyen yoktu bu ülkede. Ben çok gülüyorum izlerken... Yalnız bir şey var ki; orada yargıçlık yapmayacaksın.
 

Vadi'den dönüp baktığınızda aklınızda ne kaldı?
 

Çok güzel dostluk ve kardeşlik. Benim oğlum yok, kızım var. Ancak bu dizi sayesinde o kadar oğlum ve yeğenim oldu ki sayamam. Arkadaşlık ve dostluk, bundan güzel ne var ki?
 

Halo Dayı, Sönmez Atasoy'u unutturdu mu?
 

Ben kendimi önemseyen biri değilim. Eskiden şunu yaptım, bunu yaptım diyecek biri değilim zaten. İnsanız geldik gidiyoruz. Bunu yaparken de iyi bir şey bırakmak istiyoruz geride.
 

Bir dönem, sunucu ve spiker yetiştirdiğiniz doğru mu?
 

Bunun aslı yok. Olay şu: İzmir'de Burhan Özfatura belediye başkanı iken benden çalışanlarına dil konusunda biraz ders vermemi istedi. Orada seminer verdim, bir yıl kadar. Hepsi bu. Ben kim, sunucu yetiştirmek kim... Evet bir sunucu yetiştirdim. O da yedek subaylık zamanımda Sacit Onan'a ders vermiştim. Bir kişi. Başka da yok...
 

'Tatile çıkma zamanı geldi' diye düşündüğünüz oluyor mu?
 

Tatil kültürüm yok benim. Orada da ya yazarım ya da okurum sürekli. Bayramoğlu'nda küçük bir yerim var. Kitaplığımı oraya taşıdım. Oraya giderim..
 

Kızınız (Fadik Sevin Atasoy) 'yeter, biraz dinlen' demiyor mu?
 

O benden deli. Ben ona diyorum 'dinlen' diye. Çok beğendim Usta'da. Çok iyi oynadı. Başarı olarak değil de iyi işler de olsun istiyorum. Ne yaparsan yap, ne iş yaparsan yap, onlar kalıyor geride. Başarmış; onu ezmiş, bunu ezmiş ne olacak? Önemli olan iyi işlerde görev alması... Bu arada takip etmek isteyenler olursa www.yazete.com'da ben de köşe yazıyorum. y.bulbul@zaman.com.tr
 

***
 


 

Kafkas'ta eski bir devrimciyi oynayacak


Yeni dönem için TRT 1'de Sinan Çetin'in yapımcılığını üstlendiği Kafkas'ta eski bir devrimciyi oynayacak olan Sönmez Atasoy, "Sinan, gel senaryoya yol göster, dedi. Yazamayacağımı söyledim. Zamanım yok çünkü. Yanımızda bulun dedi ve kabul ettim. Çekimlere başladık. Karaçay Çerkes sürgünlerinde Stalin döneminde yaşananları melodram tadında anlatıyor. Onlarla uğraşıyorum. Eskiden çok sıkı devrimci olmuş, mermiyi yemiş, sonrasında ise devrimle alay eden birini oynuyorum. Karaçaylılara yardım etmek için onlardan biri olup dağa çıkıyor." diyor.

Zaman/Yunus Bülbül