Halil Berktay ve Murat Belge Türkiye’den gitmeliydi
Rasim Ozan Kütahyalı bugünkü yazısında 12 Eylül darbesi vesilesiyle “60-80 arası Türkiye’si sahte ve yalan bir ortamdır” dedi.
Taraf'ın radikal yazarı Rasim Ozan Kütahyalı bugünkü
yazısında 12 Eylül darbesi vesilesiyle “60-80 arası Türkiye’si
sahte ve yalan bir ortamdır” dedi ve kendi gazetesinin yazarları
olan Murat Belge ve Halil Berktay’a “Keşke yurtdışında
kalsaydınız,daha büyük entelektüel olurdunuz!” demeye
getirdi...
Kütahyalı’ya göre 60-80 arası yetişmiş beyinler olması gerekenden
daha aşağı bir seviyede kaldılar.
Bu sözleriyle Halil Berktay ve Murat Belge gibi sol entelektüelleri
kasteden Kütahyalı’nın, işte o çok tepki toplayacak yazısı...
(...) Bundan 29 yıl önce bugün bu ülkenin tepesine
balyoz indi. Alçak, kanlı, acımasız ve ahlaksız bir askerî darbe
oldu... Ben daha doğmamıştım... O konjonktürde bir genç olarak
yaşamadığıma da şükrediyorum... Böyle bir zulmü hangi konumda
olursa olsun yaşadığımı tahayyül ettiğim an bile içim nefretle
doluyor... Ne olursa olsun, 12 Eylül’den hiçbir zarar görmemiş
insanların dahi 12 Eylül’e şahit olmuş olmakla birlikte bambaşka
bir varlık haline geldiklerini düşünüyorum... Bu toplumun ruhuna
toplu tecavüzdür 12 Eylül...
12 Eylül, daha önceki darbeler gibi belli siyasal bir gruba
dayanmayan, tüm siyasal gruplara derecesi değişmekle birlikte
zulmeden, herkese ama herkese bu ülkenin gerçek sahibinin kim
olduğunu gösteren bir darbeydi... Öte yandan 12 Eylül’ün toplu
zalimliği sözde herkes tarafından paylaşılan çok sahte bir 12 Eylül
ve Kenan Evren düşmanlığı da yarattı... Bizim kuşak bu riyakâr 12
Eylül küfürnameleriyle büyüdü... 12 Eylül bahanesi bir kuşak
Türkiye yurttaşının kendi dünyalarının sahteliğini kamufle etme
aracı olarak kullanıldı. “12 Eylül yüzünden engellendik” laflarıyla
kendini kandıran zavallı bir kuşak oluştu bu darbe yüzünden...
Bizim kuşakların depolitizasyon ortamında yetiştirildiği standart
bir 12 Eylül geyiğiydi... 12 Eylül darbecileri bunu bilinçli
yapmıştı, gençleri politikadan soğutmuştu, onları “test ve tost
çocuğu” yapmıştı vs... Tabii bir yandan buradan şu anlam
çıkıyordu... “80 öncesinin kuşakları sahici anlamda politizeydi,
bilinçliydi, ülke ve dünya sorunlarının farkındaydı. Bu bilinçli
kuşağın üzerinden tanklar geçti. O yüzden bu ülke bu hale geldi”...
Ayrıca bu 12 Eylül muhabbetleri bağlamında “12 Eylül ile birlikte
bu ülkenin kültürel/entelektüel hayatı da bitirildi” gibi lafları
da çok duydu bizim kuşak...
12 Eylül sapına kadar alçak, zalim, gaddar ve barbar bir darbeydi,
fakat 80 öncesi kuşaklarının bu tür söylemleri de bir o derece
sapına kadar yalan ve sahte... Sadece 12 Eylül öncesi değil, 60-80
arası Türkiye’si tamamen riya dolu bir fanteziler ülkesi. O 20 yıl
adeta yalan ve kendini kandırma dönemi olarak tarihe geçecek bir
dönem... Bu ülkenin tarihinde bu kadar sahte bir entelektüel
atmosferi, ne öncesinde ne de sonrasında görebiliyorum... O dönemin
dergilerini, yayınlarını ve sözde entelektüel tartışmalarını
dikkatle inceliyor, okuyorum. Ortada sürekli kendini kandıran zırva
bir aydınlar güruhu var... O 20 yıllık dönemin Türkiye’sinde
yetişen tüm beyinlerin olması gereken yerden daha aşağı seviyede
olmak durumunda kaldığını düşünüyorum... Ancak Orhan Pamuk gibi o
dönem Türkiye’sinin atmosferinin tamamen dışında kendi dünyasını,
meczup olarak algılanmak pahasına tek başına kuran adamların farklı
olabildiğini görüyorum... Böyle insanlar da çok çok az... Hele
dönemin sol içi tartışmalarını okuduğum zaman güleyim mi, ağlayayım
mı bilemiyorum... Solun entelektüel hegemonyasına karşı ezik
vaziyette kalan sağın zaten kendi gündemi yok o yıllarda, bu sol
içi tartışmaların zavallılığının yansıması olarak sağ kanat daha da
zavallı halde...
Yani ortada 12 Eylül yüzünden bitmiş çok değerli bir entelektüel
ortam falan yok! Sosyal ve siyasal meseleler üzerinde ciddi anlamda
düşünmek isteyen bir beyini iğdiş edebilecek bir kültürel atmosfer
hâkim Türkiye’nin o 20 yılına... Marksizm anlamında da bu böyle. O
yılların Türkiye’sinde nitelikli bir solculuk da entelektüel
anlamda yok. 80 sonrası çok daha iyi durumda bu açıdan Türkiye...
Ancak Seyla Benhabib gibi üniversiteyle beraber hakiki bir
entelektüel atmosferin olduğu ortamlara göç eden bir Türkiyeliden
siyaset ve toplum üzerine dünyada herkesin itibar edeceği ciddi
şeyler söyleyebilen biri çıkabilmiş... Bugünden baktığımda keşke
Halil Berktay da Benhabib de ABD’den hiç dönmeseydi diye
düşünüyorum. Ya da Murat Belge ve Mete Tunçay 12 Mart’ın hemen
sonrasında, ya da çok daha önceden Londra’ya yerleşseydi... O
ülkelerin hakiki entelektüel atmosferiyle sahici temas içinde
olarak düşünüp, yazsalardı... Bu ülkeye has zavallı tartışmalar
içinde nefes tükettikleri o yıllar bana göre kayıptır... David
Shankland’ın “80 öncesi sağ-sol çatışması diye adlandırılan şey
esasen kamufle edilmiş bir Alevi-Sünni iç savaşıdır” tespiti
üzerinde de düşünmek lazım...
Türkiye’nin hakiki toplumsal meselelerinin üstünü örttü o yıllar...
Alevi meselesi, Kürt meselesi ve İslam meselesi bu kadar geç
tartışılır hale gelmemeliydi. Alevilik, sosyalist hareket içinde,
dindarlık ülkücü hareket içinde ikame edilebilir insan depoları
yaratan zeminler olarak değil, başlı başına bir olgu olarak
görülmeliydi. İşçilerin hak mücadelesi de o zaman daha hakiki ve
güçlü bir zemine sahip olabilirdi... Slavoj Zizek’in Sovyetler’in
Prag işgali için söylediği bir şey vardır. “Prag baharının
başarısızlığını kamufle etti o işgal” der Zizek.12 Eylül darbesi
ile o yılların anadamar Türk solu için de aynı analoji kurulabilir
bence...
12 Eylül darbesi, sol hareketin sahte dünyasının sorgulanmasını
geciktirdi. 80 öncesi o içi boş sol mitleşerek kamufle oldu. O sol
anlayışın dönüşmesi şarttı, normal bir akış olsaydı da kendi
kendine dönüşecekti... İşte o Türk solunun muhafazasını sağladı 12
Eylül... Bu sol mitleştikçe de içi boşluğunu korumaya devam etti
bugüne kadar...