Hakaret gibi istifa!..

TSK'yı disipline etmek istemesinin yolu terfilerle oynamaktan geçmez. Hükümetin acilen yapması gereken iki şey var:

ADNAN BERK OKAN

Gazetelerimizi okuyor, televizyonlarımızı izliyorsunuz...
Her iki medya kurumu da sadece ve sadece; aşırılar için habercilik yapıyor...
Bir yanda aşırı ulusalcılar (Milliyetçiler) ve Kemalsit'ler kışkırtıyor halkı...
Bunlar; Türkiye Cumhuriyeti'ni Mustafa Kemal ve silâh arkadaşlarının kurduğunu savuna geldiler yıllardır...
Ve..
Bu kafa yapısıyla:
"Eğer Atatürk ilke ve inkılâpları tehlikedeyse ordu tabii askeri darbe yapar" masalına sığındılar...
Bunlar, ordunun seçilmiş siyasetçilere karşı mutlak korunması gerektiği fikrini pompalıyorlar...
Sonunda bütün bunlara gerekçe olarak "Tam Bağımsız Türkiye" talebini gösteriyorlar...

Diğer yanda koyu bir din taassubu aşılamak için milyarlarca Dolar harcayanlar...
Bunlar yıllardır, "TSK'nın demokrasi ve din düşmanı" olduğu propagandası yapıyorlar...
Hukukun üstünlüğü ilkesinin yerine "Tanrının Adaleti ve Allah'ın yeryüzündeki halifesi olan İslâmi yönetimin mutlak hâkimiyeti" esası çerçevesinde "Tam bağımsız Türkiye" çığlıkları atıyorlar...

Hâsılı...
İşte bu anlayışlar yüzünden Türkiye halkının zihni taaa Kurtuluş Savaşı'ndan beri, "Tam Bağımsızlık Özlemi" hastalığı ile sakatlanmıştır...
Nasıl bir şeydir bu "Tam bağımsızlık"?..
Söyleyeyim:
"Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" yalanına inanmakla başlar...
Ondan sonra,
* Ekonomide tam bağımsızlık,
* İçişlerinde tam bağımsızlık,
* Dışişlerinde tam bağımsızlık,
* Askeriyede tam bağımsızlık,
* Hukuk ve yargıda tam bağımsızlık,
* Sanatta tam bağımsızlık,
* Sanayide tam bağımsızlık,
* Ticarette tam bağımsızlık, v.s. diye devam eder...
Bu "tam bağımsızlığın ilâcı" da nedir biliyorsunuz?..
Bize hedef olarak "Muasır Medeniyetler"i gösteren Kemalizm'dir...
Tam bir kara mizah yani...

Bu "Kemalist Mürteciler" halkın bir bölümü...
Bir de "İslamcı Mürteciler" var...
Onlar, Kemalistlerden de beter!..

Çünkü...
Kemalistler her ne kadar:
* Gümrük kapıları yüksek gümrük oranlarıyla dış dünyaya kapanmış,
* Dış politikada her ülkeyi "düşman" gören,
* Bethooven
dinleyenlerin "Çağdaş",
* Dede Efendi
dinleyelerin "Gerici" olduğunu düşünenlerden oluşuyorsa da; hiç olmazsa modern hukuka uymayı "vatandaşlık" görevi sayıyorlar...

İslâmcılar ise tam bir facia!..
* Dış Politikayı, Müslüman ama geri kalmış ülkelerle ilişki kurmak olarak göüyorlar...
* İç politikayı ise cahil, eğitimsiz, görgüsüz, ilâhi gücü hukukun da üstünde gören ve bu nedenle törelerle dini kuralları karıştıran, sokakları çöplüğe ve mezbahaya çeviren, modern hukukun yerini şer'i hukukun almasını arzulayan halkın taleplerinin yerine getirilmesi olarak algılayorlar...
Bunlara göre demokrasi:
* Askerlerin sivilin yönetiminde değil, egemenliğinde çalışması,
* İsteyenin istediği boş araziye gecekondu dikebilmesi;
* Dilediği yere çöpünü dökebilme;
* Dilediği kadar çok kadınla nikâhsız yaşayabilme,
* Yargıyı, siyasal iktidarın avukatı olarak kabul etmektir...

Bu İslâmi Mürtecilerin "Tam Bağımsızlık" anlayışı ise şöyledir:
* İsrail, Amerika ve AB üyesi ülkeleri "düşman" bellemek...
* IMF, Dünya Bankası ve Küresel sermayeden nefre ederek bu üç kuruma savaş açmak...
* İran, Suudi Arabistan, Pakistan, Libya v.b. Müslüman Arap ülkelerinin yöneticileri hakaret bile etseler "ya Rabbi Şükür" diye yüz yıkamak...

Geleyim sonuca...
Türkiye'yi yönetmeye talip olanlar 21. Yüzyılın bu acımasız gerçeğini görmeliler...
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının o günün şartlarında demokrat olamayacaklarını kabul etmeliler...
Aksi halde Kurtuluş Savaşı "Sarayı kurtarmak için" yapılmış, yüzbinlerce fukara Müslüman padişaha kulukta devam edebilmek için ölmüş sayılacaklardır...
Kemalistler de "Din inancının bir insanın en değerli kutsal hak ve özgürlüğü" olduğuna...
Her Müslüman'ın mutlaka "Şeriat devleti istiyor" olabileceği iddiasının bir paranoya olduğuna...
Laikliğin ise dinsizlik değil, inanç özgürlüğü getirdiğine inanacaklar...

Ve...
Demokrasilerde "fikir ayrılıkları" esastır, fikirlere düşmanlık ise tali bile değildir zira "fikirlere düşmanlık" kabul edilemez...
Bizim medyamızda ve siyasetimizde ise "Fikirlere düşmanlık" esas, "fikirlere saygı" ise aptallıktır...

Ve biz işte bu halkla, bu halkın seçtikleriyle, bu halkın seçtikleri tarafından atanan yargı mensupları ve bu halkın içinden çıkan gazetecilerle çağdaşlaşmaya, "Tam Bağımsız" bir ülke hayaliyle bütün gelişmiş dünyadan kopmaya çalışıyoruz...

Hakaret gibi istifa!..

Buyurun işte...
Hükümet tarafından Kara Kuvvetleri Komutanı olması istenen Jandarma Genel Komutanı Org. Atilla Işık emekliliğini istedi...
Demokrasi tarihimizde bir ilk...
Hükümete ve hatta YAŞ'ta alınan kararlarda hükümete kayıtsız şartsız destek veren medyaya edilmiş bir "HAKARET" hatta...
YAŞ'la ilk oynayan yanılmıyorsam AP Genel Başkanı olduğu dönemde Başbakan Süleyman Demirel'di...
Sırada bekleyen Orgeneraller varken (1976. 1. MC HÜkümeti); Korgeneral Cemal Engin'i; Hava Kuvvetleri Komutanlığına atadı...
İlerleyen yıllarda da Ecevit tarafından genel kurmay başkanlığına atanması yapılan Org. Adnan Ersöz’ün atamasını yüürürlüğe koymadı...
Ve o günden sonra orduda birçok hesap ters döndü...
Daha sonraları da Kenan Evren Ege Ordu komutanlığından gelip önce kara kuvvetleri komutanı sonra da genel kurmay başkanı oldu...
Sonrasını biliyırsunuz: 12 Eylül darbesi...

Hükümet o kadar başarılı icraatlarının yanında keşke bu kaosa meydan vermeseydi...
Orduyu yargıyı kullanarak disiplin altına almak yerine, bunu yasal düzenlemelerle gerçekleştirseydi...
Yani, TSK'yı disipline etmek istemesinin yolu terfilerle oynamaktan geçmez.
Hükümetin acilen yapması gereken iki şey var:

* TSK İç hizmetler kanunu 35. Maddeyi kaldırmak.
 * Genelkurmay başkanını milli savunma bakanına bağlamak

Bunları yapmazsa sivillerle askerler arasındaki bu kavga hiç bitmeyecektir...

adnanberkokan@gmail.com