Hakan Şükür için

Postal korkusuyla önlerine konan her türlü despot kararın altına imza atanların “Büyük adam” diye ortamda salındığı bir ülkede...

“Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” diye soruyordu büyük şiar Nazım Hikmet…

Ben de kimilerine mefhumu muhalifinden soruyorum:

“Siz Hocaefendi’yi sevmiyorsunuz iye başkalarının da sevmemesi şart mı?”

Nereden mi çıktı?..

Az sonra!..

Bir başka anekdot merhum ve maktul başbakanımız Adnan Menderes Beyefendi ile büyük bir aşk yaşayan Ayhan Aydan ile yasadışı Yassıada Mahkemesi’nin yasadışı yargıcı arasında geçen bir konuşma:

Yasadışı Yargıç, Ayhan Hanımefendi’ye Menderes (Merhum) ile aşk yaşayıp yaşamadığını sorunca o muhteşem kadın şöyle demişti:

“Ben onu çok sevdim…”

Bütün kutsal kitaplarda en büyük günahlardan ikisi “yalan” ve “inkâr”dır…

Ve…

Evrensel hukuk da yalan ve inkârı suçu ağırlaştırıcı unsurlardan kabul eder…

Evet efendim…

Şimdi artık esasa gelebilirim…

Zira…

Ak Parti’den istifa eden Hakan Şükür’ü alkışlayacağım…

Biliyorum ki daha bu geceden itibaren küfür / kâfir, salya sümük saldırılara hedef olacak Hakan Şükür…

Yarın da Hükümet’e kayıtsız şartsız destek veren, Başbakan’ın günahlarını sevaba dönüştüren kimi köşe yazarları tarafından ya alay edilerek veya çatılmış kaşlarla eleştirilecek…

Neden?..

Tabii onlara göre asıl sebep “partisine ve Başbakanına ihanet” olacak…

Oysa…

Temiz vicdanlara göre Hakan Şükür’ün istifası “Sağlam kişilik” göstergesi; sevgiye sadakat, mertlik, dürüstlük ve açık yüreklilik olarak tanımlanacak…

Hatırlıyor musunuz?..

Henüz futbolcu olduğu dönemde “Fethullah Gülen Hocaefendi’yi seviyorum” dediği için DGM’de yargılanmıştı…

Peki…

Yargıç, savcılık iddianamesinde yer alan suçlayıcı cümleleri sorduğunda ne cevap vermişti hatırlıyor musunuz?..

Hatırlamayanlara ben hatırlatayım:

“Evet öyle söyledim çünkü ben Fethullah Gülen Hocaefendi’yi çok seviyorum”…

 

Ey güzel insanlar!..

Cezaevinin küf kokan beton koğuşlarına atılma korkusuyla daha önce söylediği birçok sözü inkâr eden…

“Ben öyle demek istememiştim efendim” diye etek öperek yalan söyleyen…

Postal korkusuyla önlerine konan her türlü despot kararın altına imza atanların “Büyük adam” diye ortamda salındığı bir ülkede asıl “Büyük Adam” Hakan Şükür’dür…

Yani…

Diğer birçok meslektaşı gibi “biat” etmeyi reddeden: “eğer bir konuda sizinle birlikte hareket edeceksem despotça bir disiplin anlayışı için değil sevdiğim için, inandığım için ederim” diyen, diyebilen bir cesur yürek…

Ben; siyasi görüşü veya partisi ya da inancı, dini, dili, mezhebi ne olursa olsun böyle bir cesur yüreği alkışlarım arkadaş…

Evet…

Hakan Şükür’ü de işte bu sağlam karakteri, ilkelerinden taviz vermeyişi, sevgi ve saygısına sahip çıkışı, emir – komuta altında siyaset yapmayı kabul etmeyişi nedeniyle alkışlıyorum…

Not: Hakan Şükür'ün bu kişilikli kararı siyasetçi olduğu değil, aynı zamanda bir futbol yorumcusu, yani meslektaşımız olduğu için alkışlanmıştır; bilinsin istedim de...

Not: Yazı yayıladıktan sonra Hizmet Hareketi'nin Hocaefendi'ye yakın ve en saygın isimlerinden biri aradı; tespitlerimin doğru olduğunu söyleyip tebrik ettikten sonra şöyle dedi: 

"Hakan Şükür’ün istifasından sonra siyasette hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ak Parti’nin manevi surlarında onarılması mümkün olmayan bir gedik açılmıştır…"

Ne dersiniz?..
Bu iki tespiti yapan değerli dostum haksız mı?..
Ya da "neden haklı?"...