Haber kanalları haberden uzaklaşıyor!
HaberTürk'ün genel yayın yönetmeni Erdoğan Aktaş Aksiyon'a konuştu. İşte Aktaş'ın haber kanallarıyla ilgili ilginç tespitleri...
Sayıları hızla artan haber kanalları arasında son aylarda en
fazla dikkati çekenlerin başında geliyor
Habertürk. Ufuk Güldemir'in
kurduğu, onun ölümünden sonra Turgay Ciner
tarafından satın alınan Habertürk, Erdoğan
Aktaş'ın başa geçmesiyle haber kanalları içindeki ağırlığını
arttırmaya başladı. Önemli olaylarda yapılan kesintisiz
canlı yayınlar ve doğrudan habere odaklanma, kanalın son aylardaki
popülaritesindeki belirleyici adımlar gibi görünüyor. Genel
Yayın Yönetmeni Erdoğan Aktaş, bunlara üç etken daha ilave
ediyor; demokrat, özgürlükçü ve çoğulcu yayın çizgisi.
Televizyonlardaki ideolojik yayın yapma hastalığının son zamanlarda
haber kanallarına da sirayet etmesi, bunun dışında kalmayı
başarabilenleri ister istemez birkaç adım öne çıkarıyor. Erdoğan
Aktaş, televizyon haberciliğiyle ilgili görüşlerini Aksiyon'la
paylaştı.
-Habertürk son aylarda en fazla izlenen kanallardan. Bu
ilginin sebebi nedir?
Türkiye'de televizyonların, haber kanalları da dâhil olmak üzere
son yıllarda haberden hızla uzaklaştığı gibi bir tespitim var.
Habertürk'ü bunun tam tersi şekilde, habere odaklı konumlamaya
çalıştık. Habertürk'ün gördüğü alaka, bunun önemini fark edip hamle
yapmakla ilgili bir konu. Biz çok kısa sürede günler sürecek bir
yayına hazır olabiliriz. Gündemi iyi izlemek ve okumaktan
vazgeçmemek gerekiyor. Medyada ise insanlar genellikle günlük
gazete dahi okumuyor. Bu denli yoğun gündeme sahip çok az ülke
vardır. Bu gündemi medya mensubunun iyi izlemesi gerekiyor. Bunun
üstüne editöryal tecrübenizi eklerseniz çok hızlı mesafe
alabiliyorsunuz.
-Gazeteci için okumak günlük gazetelerden mi ibaret
olmalı?
Bana göre bir haberci sadece günlük gazeteleri değil, mutlaka kitap
da okumalı. Kitap okumadan iyi gazetecilik yapılamayacağını
düşünüyorum. Okumayı bir hobi değil, yapılan işin parçası olarak
değerlendiriyorum.
-Son yıllarda Türkiye'de haber kanalları eğlence, talk
show, spor, otomotiv gibi alanlarda daha fazla üretim yapmaya
başladı. Neden haberden uzaklaşma var?
Bunu biraz da piyasa şartları zorluyor aslında. Salt haber
yayınıyla reklam almanın zorlukları, kanalları farklı arayışlara
itiyor. Buna rağmen iyi haberciliğe izleyicinin prim verdiği
gerçeğini de atlamamak lazım. 29 Mart seçimlerinde ve merhum Muhsin
Yazıcıoğlu'nun geçirdiği kazada yapılan yayınlar Habertürk'ü
reytinglerde zirveye taşıdı. Demek ki habere odaklı yayıncılık,
izleyici tarafından mutlaka görülüyor.
-Sadece haberi iyi vermek izleyici çekmek açısından yeterli
mi?
Habertürk'ün ilgi görmesinin tek sebebini haberciliğe odaklanmak
olarak değerlendirmiyorum elbette. Bu başlangıç; fakat meseleye
nasıl baktığınız da önemli. Burada altını çizmek istediğim bir konu
var; demokrat, özgürlükçü ve çoğulcu bakış açısı…
Benim hayat felsefemi bu üç kelime özetliyor ve kanalın yayın
çizgisini de bu şekilde konumlamaya çalışıyoruz. Sonuçta bunlar en
temel ortak paydalar. Türkiye'de çok önemli açılımlar oluyor; yeni
gelişmelere gözünüzü kaparsanız bu sizi tek yöne götürür. Bunu
yapabilmek için çoğulcu olmak lazım. Farklı görüşleri duymak
dinlemek önemli. Bizim komplekslerimiz yok. Ben Habertürk'ün bir
forum gibi Türkiye'nin bir tartışma platformu olmasını istiyorum,
ki Türkiye'nin de buna ihtiyacı var. Bunu yaptığınızda izleyici
anlıyor. Sonuçta Türkiye'de yeteri kadar ideoloji satan yayın
organı var ve bu ortam içinde haber kanallarının bilgi vermek ve
ekranda her sese kulak vermek gibi bir çizgileri olması gerektiğine
inanıyorum.
-Televizyon habercileri zamanla yarışıyor. Gündemin çok
hızlı değiştiği ülkemizde haber televizyonculuğu daha emek isteyen
bir işe dönüşüyor. Sakin kalıp, soğukkanlı habercilik yapabiliyor
musunuz?
Soğukkanlı davranmanın, sakin kalmanın özellikle televizyon
haberciliğinde ne kadar önemli olduğunu en somut şekilde Davos
olayında yaşadık. Başbakan o tavrı gösterdikten sonra, çok değil
birkaç dakika içinde çok tecrübeli gazeteciler, televizyoncular
yayına çıktı ve 'bize bunun hesabını sorarlar' mealinde yorumlar
yaptı ve Başbakan'ı ağır dille eleştirdiler. Aynı gazetecilerin
ertesi gün köşelerinde Başbakanı alkışlayan yazılar yazdığını
okuduk. Bu çelişkiyi yaşamamak için biraz sakin olmak gerekiyor.
Habercinin heyecanını dizginleme çabası bile bir heyecan içeriyor.
Mantık ve tecrübeden hareketle tavır almak gerekiyor.
-Sükûneti kaybetmenin temel gerekçelerinden biri, haberi
ilk veren olabilmek iddiası. Siz de, haberi ilk veren olma adına
her yolu mübah görenlerden misiniz?
Bir haber kanalı olmamıza rağmen ben bu anlayışa karşı çıkıyorum.
Haber verme, haber atlatma uğruna her yol mübah değildir. Haber
atlatayım derken bazı kişi ve kurumları rencide edebiliriz ki bu
sık yaşanıyor. İnsanları ve kurumları haksız yere rencide etmenin
vebal olduğuna inanıyorum. Yapılan bazı yanlış haberler yüzünden
yıllarca çile çeken insanlar olduğunu unutmayalım. Başkalarının
hukukunu gözeterek yayın yapabilmektir asıl olan. Habercinin
heyecanını iyi yönetebilmesi, hem mesleğin, hem de toplumun
selameti açısından son derece önemli.
BİR GAZETECİ HASTALIĞI; YABANCILAŞMA
Erdoğan Aktaş, felsefe mezunu bir gazeteci. İşini yaparken, mesleği
ve meslektaşları hakkında da düşünmeyi ihmal etmiyor. Üzerinde
durduğu konulardan biri de, gazeteciler için bir meslek hastalığı
olarak gördüğü; yabancılaşma. Tarihte birçok düşünür ve
felsefecinin üzerinde durduğu yabancılaşma kavramını, mesleğe
uyarlamak için ödünç aldığı isimse Karl Marx. Onun 1844 yılına ait
el yazmalarında ortaya attığı bir fikirden yola çıkıyor; işçilerin
bir süre sonra ürettiği nesne ve kendine karşı yabancılaşması
tezinden. Aktaş, aynı şekilde meslektaşlarının önemli bir bölümünün
kendilerine ve ürettikleri nesneye giderek yabancılaştığını
düşünüyor: “Haberciler, 'şuna bir çakayım, şöyle yazayım ortalık
sarsılsın, başbakan beni arasın' anlayışı ile hareket ettiği andan
itibaren kendisi ve yaptığı işle yabancılaşıyor. Bunun bir mesleki
hastalık olduğuna inanıyorum. Bu durum, gazetecilikten kaynaklanan
ilişkileri de zedeliyor. Gazeteci kendinde bir güç vehmediyor, ben
şöyle yaparım, böyle yaparım diyor; habercilik, bir yerlere mesaj
verme aktivitesine dönüşüyor.”
Burada gazeteciler için en önemli tehlikenin popülerlik kaygısı
olduğunun altını çizen Aktaş, meslekteki yabancılaşmanın da popüler
olma kaygısıyla başladığını söylüyor. Popüler, etkin bir isim olma
kaygısıyla hareket eden gazetecinin bir süre sonra ürettikleri de
sorunlu hâle gelmeye başlıyor. Gazeteci medya gücünü artık kendisi
için kullanmaya başlıyor. Peki, medyada bu anlayış ne kadar yaygın?
Aktaş, bu noktada karamsar. Haberciler arasında bu anlayışın çok
yaygın olduğu tespitini yapıyor. Hatta bu anlayışa göre köşeler
yazıldığını, programlar yapıldığını söylüyor. Neticede medyada göz
ardı edilen; ancak önemli bir sorun, yabancılaşma.
Zafer Özcan, Aksiyon