Haaretz Erdoğan'ın ağzıyla mı konuşuyor?
İsrail'in saygın gazetelerinden Haaretz'in İngilizce web sitesindeki editoryal makale Erdoğan'ın sözlerini neden savundu?
Milliyet yazarı Kadri Gürsel, bugün köşesinde Tel Aviv'de önceki
gece binlerce kişinin katıldığı ve "Mavi Marmara"ya yapılan
saldırıyla İsrail hükümetinin Gazze politikasını protesto eden
yürüyüşü değerlendirdiği yazısında İsrail'in saygın gazetelerinden
Haaretz gazetesinin editoryal makalesinde savunulan görüşlerin
Erdoğan'ın görüşleri ile örtüşmesini değerlendiriyor.
İşte Gürsel'in bugünkü yazısından bir bölüm.
"Sadece kendi hükümetlerini kınadılar ve eleştirdiler.
Saygın İsrail gazetesi Haaretz'in İngilizce web sitesinde dün
yayımlanan "editoryal" (gazetenin görüşünü yansıtan imzasız makale)
şu cümleyle başlıyordu:
"Geçen hafta Mavi Marmara'ya yapılan operasyondaki yanlış planlama
ve istihbarat hatası bir çırpıda İsrail'in dış ilişkilerini krize
sokmuş ve dünya kamuoyundaki pozisyonunu en alt seviyeye
indirmiştir".
Ve şöyle bitiyordu: "Mavi Marmara olayının etraflı bir şekilde
soruşturulması ve Gazze'deki siviller üzerindeki kuşatmanın
kaldırılması gerekli adımlardır; ancak bunlar kesinlikle yeterli
değildirler. Şimdi karşı karşıya olduğu uluslararası ablukayı ve
stratejik felaketi aşmak istiyorsa, İsrail'in acilen farklı bir
politikaya ihtiyacı vardır."
Şimdi Haaretz gazetesi Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzıyla mı
konuşuyor?
Kesinlikle hayır. Haaretz demokratik bir ülkede özgür basının
üzerine düşen görevi yerine getiriyor: Kamuoyunu ülkeyi
yönetenlerin yanlışları hususunda uyarmak...
İsrail'de Netanyahu hükümetini Filistin politikası nedeniyle en
sert biçimde eleştiren Haaretz başta olmak üzere gazetelerin, köşe
yazarlarının ve siyasi partilerin karşısına geçip, "Erdoğan ağzıyla
konuşma, Türkiye'nin avukatlığını yapma" diye tempo tutan bir aşırı
sağcı, ırkçı korosu yok...
Ama Türkiye'de AKP hükümetinin kaygı verici biçimde İslami radikal
bir çizgiye kaymakta olan Hamasçı Ortadoğu politikasını eleştirecek
olursanız karşınızda İslamcılar ve iktidar sevicilerinden oluşan
bir koroyu bulursunuz. Hep bir ağızdan "Şimon Peres ağzıyla
konuşma, İsrail'i savunma" diye bağırırlar.
Beni çok öfkelendiren bu "İsrail'i savunmak" suçlamasını ağır bir
haksızlık ve hakaret telakki ettiğimi öncelikle kayda geçirmek
istiyorum.
Bu hükümetin Ortadoğu politikalarıyla ilgili eleştirilerimin
İsrail'i savunmakla hiçbir alakası yok. O ilişki "Davos olayı"
sırasında da yoktu; şimdi de mevcut değil.
Dün de yazdım; bu hükümeti eleştirince İsrail'i savunmuş
sayılamazsınız; ne de İsrail'i eleştirmek AKP hükümetini onaylamak
anlamına gelir.
Çünkü ben ikisini de eleştiriyorum. Hem İsrail'i hem de AKP
hükümetini... Bu eleştiriler arasında bir "doz dengesi" tutturmak
zorunda mıyım? Hayır. Çünkü benim esas derdim Türkiye; İsrail
değil. Ayrıca, İsrail'i istesem de savunamam. Böylesine otistik,
delicesine içine kapanmış; gerçeklikle bağını koparmış bir ülkenin
savunulacak bir tarafı zaten yok.
AKP hükümetine yönelik eleştirilerim ise Türkiye'nin nasıl bir ülke
haline getirilmekte olduğuyla ilgili...
En başından beri, AKP hükümetinin dış politikayı da Türkiye'yi
İslami-muhafazakâr bir çizgi doğrultusunda dönüştürmek için
araçsallaştırdığını söylüyorum.
AKP'nin Türkiye'yi dönüştürme projesi otoriterleşmeyle de iç
içedir; otoriterliği dayatmaktadır. İfade özgürlüğünü baskılar hale
gelmiştir.
Bu ortamda, İsrail'i istediğiniz kadar eleştirin; AKP iktidarının,
onun medyasının ve iktidar sevicilerinin tatmin olmalarına imkân
yoktur. Onların sizden istediği AKP'nin Ortadoğu politikasını
eleştirmemenizdir. Bunu yaptığınız an "İsrail'in avukatı" yaftasını
yapıştırırlar."
Kadri Gürsel'in yazısının tamamını okuyabilirsiniz.