Günün yazarı Hasan Bülent Kahraman...

Hasan Bülent Kahraman’ın bugünkü Sabah’ta “Türkiye Avrupa’dır, Avrupalıdır” başlığıyla yayımlanan makalesini okurken Kaşağı’yı hatırladım…

İlk mekteplerde halen okutuluyor mu bilmiyorum?..
Bizler okuduk…
Hiç unutamadıklarımdan biri Ömer Seyfettin’in “Kaşağı” isimli hikâyesidir…
“Ana fikir nedir?” sorusunun cevabını şöyle vermişti öğretmenimiz:
“Öfkeyle kalkan zararla oturur…”
*
Hasan Bülent Kahraman’ın bugünkü Sabah’ta “Türkiye Avrupa’dır, Avrupalıdır” başlığıyla yayımlanan makalesini okurken Kaşağı’yı hatırladım…
Hem günün yazarı seçtim Kahraman’ı…
Hem de yazısını sizlerle paylaşmak istedim…



TÜRKİYE AVRUPA’DIR, AVRUPALIDIR

Mademki, AKPM'nin bu şanssız, talihsiz ve yanlış kararı çıktı gelin nalına ve mıhına vurarak bir değerlendirmede bulunalım.

Öncelikle belirteyim. Ben Avrupa'yı, AB'yi nihai hedef görmemiz gerekir diyenlerdenim. Bunu yıllar yılıdır yazıyorum.

Türkiye 'gerçeği' bunu gerektiriyor.

Osmanlı'dan beri gelen tarih bunu dayatıyor.

Gelin görün ki, şimdi, daha çok anlıyorum, Avrupa'nın Türkiye ile bir sorunu var. AB, asla ve asla Türkiye'yi kendi içinde istemiyor.

Kültürel ve tarihsel nedenler doğuruyor bu tutumu. Şimdi onların üstüne siyasal nedenler eklendi.

Fakat 'şimdi'yi paranteze almakta beis yok.

Bir Avrupa, bir AB düşünün, Türkiye ile 60 senedir müzakere yürütüyor ve hâlâ yürütüyor.

Ve bugün gerisin geri gidiyor Türkiye ile olan ilişkiler.

Böyle bir duruma bakıp, hayır Avrupa Türkiye'yi istiyor demek mümkün mü?

İsteyen desin, gerçek benim söylediğimdir.

Hele İslamofobinin dağı taşı tuttuğu, yabancı düşmanlığının başını alıp gittiği bir dönemde Avrupa'dan Türkiye'ye yakınlık beklemek olmayacak duaya amin demekten öteye gitmez.

***

Şimdi işin bize ait kısmına dönelim.

Avrupa Türkler uzak dursun deyince Türkiye AB'den uzak durmalı mı sorusunun cevabı bin kere hayır olmalıdır.

Türkiye AB'ye girmeyince bir şey kazanmayacak.

Evet, haksızlığa uğradığımız duygusu, evet, bir çocuk gibi denetlenmemiz, evet, hakkımızda ileri geri konuşulması bizi rahatsız ediyor. Edecek. Hepsinden önemlisi, şu belirttiğim basit gerçeği, yani bizi tarihsel ve bin türlü nedenle içlerinde istemedikleri gerçeğini bile bile direnmek, istenmediğimiz bir yerde durmak gibi bizi rahatsız ediyor. Edecek.

Fakat bütün bunlara rağmen Türkiye direnmeyi sürdürmelidir.

Hiç öyle 'Avrupa çıpası' olmazsa Türkiye bir şey yapmaz, Tanzimat'tan bu yana ne yapmışsak hepsinin altında Avrupa'nın katkısı, yol, yön göstermesi vardır türünden sözlere kulak verenlerden değilim. Tersine, temel bir sosyoloji gerçeğini benimsemişimdir.

Bir ülke bir dönüşüm yaşıyorsa bu öyle 'aşı'yla, su taşımayla olmaz.

Toplumun kendi gerçeği onu gereksindiği ve gerektirdiği için o dönüşüm gerçekleşmektedir.

Bizim Batılılaşmamız da tüm toplumsal oluşumlarımız da bu minval üzere seyretmiştir.

***

Avrupa'da direnmeliyiz. Çünkü çıkarımız bu yöndedir. Hele bugünkü günden sonra, yani Türkiye ulaştığı bu yerden sonra, Avrupa'nın bu derecede içine girmişken ona ne diyerek sırtını dönecek, ne diye sırtını dönsün? Ekonomik ve kültürel ilişkilerimiz, tersine, bugün elimizi Avrupa'nın içinde daha fazla tutmamızı, Avrupa masasında muhakkak kalmamızı gerektiriyor. Avrupa çerçevesinde karşı çıkacağımız, direneceğimiz her şeye o masada oturarak daha fazla karşı çıkıp direnebiliriz.

Türkiye eğer iddialı bir ülkeyse o iddiası Avrupa ile olan ilişkisi nedeniyledir.

Avrupa'dan kopmuş Türkiye'nin ne iddiası olacak, bunu düşünmek dahi abestir. Kaldı ki, Türkiye yapması gerekenleri Avrupa veya AB istediği için değil, kendisi için, uygar bir ülke olmayı seçtiği için yapmalıdır.

İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokratik kurallar ve koşullar ve benzeri daha bin türlü ilkeyi Türkiye AB olmasa karşılamayacak mı? Bunu düşünmek ve her şeyi bir AB koşulu olarak görmek Türkiye'nin kendisine yapacağı en büyük saygısızlık ve haksızlıktır.

Türkiye Avrupa'dır, Avrupalıdır.