Günün yazarı Güneri Civaoğlu
Güneri Cıvaoğlu bugünkü Milliyet'te “YalanIN siyasetİ” başlığı ile yayınlanan makalesinde, gelişmiş Batı ülkeleri demokrasileri ve tabii ki daha çok da, gelişmekte olan demokrasilerde uygulanan bu kirli siyasi anlayışı eleştiriyor.
Alex Carey “Taking the risk out of democrasy” isimli eserinin
bir yerinde şöyle
diyordu:
“20. yüzyıl politik açıdan çok önemli üç gelişme ile
karakterize edilir:
Demokrasinin Yükselişi, Tekelci iktidar ve iktidarı
demokrasiye karşı korumak
için tekelci iktidarın incelikli
propagandası.”
*
21 Yüzyıl'da politikacılar bu üç gelişmeye bir unsur daha
eklediler:
-Medya aracılığı ile algı operasyonu…
*
Güneri Cıvaoğlu bugünkü Milliyet'te “YalanIN siyasetİ” başlığı ile
yayınlanan
makalesinde, gelişmiş Batı ülkeleri demokrasileri ve tabii ki daha
çok da,
gelişmekte olan demokrasilerde uygulanan bu kirli siyasi anlayışı
eleştiriyor.
Çok da iyi yapıyor…
Ben de Güneri Bey’i günün yazarı seçiyorum
YALANIN SİYASETİ
Başkan Trump’ın başı gene belada.
Seçilmesinde “Rusya’nın katkısı ve adamlarının Rusya’yla
derin ilişkileri iplik iplik pazara çıkarılmakta.”
Trump’ın bu kaçıncı “vartası!”
Gene atlatacak mı?
Mümkün.
Ancak...
Konu sadece Trump ve ABD ile sınırlı değil.
Küresel siyasete yön veren “hakikatin değersizleştirilme”
dalgası Trump’la birlikte tsunami gibi yükseldi.
Yeni akım “hakikat” değil “toplumun algısı...”
Dünyanın pek çok ülkesinde artık liderler “doğruluğu kontrol
edilmiş gerçekleri” dile getirerek değil, toplumun duygularına
damardan girerek sandıktan çıkıyorlar.
İşte...
Tehlike de bu.
Bu yeni akıma “post truth” deniyor.
Kelime anlamı “gerçeğin ötesi...”
Ama anlatılmak istenen şey, “hakikatin
değersizleştirilmesi.”
Popülist söylemlerle gerçeklerin önüne
geçilmesi.
.......................
Trump’a dönelim...
“Pulitzer” ödüllü olayların gerçekliğini denetleyen
“doğrulama” (fack checking) sitesi Politi-Fact’a göre, bakın
Trump’ın söylemleri nasıl sınıflandırılmış.
“Yarı doğru”, “Çoğunlukla yanlış”, “Yanlış” ve “Külliyen
yalan...” Yüzde 83.
Washington Post gazetesine göre Trump, başkanlığının ilk
ayında tam 132 yalan söylemiş.
Üstelik bunlar “beyaz yalanlar, ufak çarpıtmalar da”
değildi.
Örneğin... Şöyle iddialar:
“Obama’nın doğum sertifikasının sahte olduğu...”
“DAEŞ’i Obama’nın kurdurduğu...”
“Clinton’ların katil oldukları...”
Trump’ın yalan ve iftiralarının tek hedefi siyasi
rakiplerinden ibaret değildi.
“Toplumun güvenlik korkularına ve önyargılarına göndermeler
barındıran açık yalanlar söylemişti.”
Müslüman-ları suçlayarak şöyle demişti:
“Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılışını Jersey City’de izledim.
(11 Eylül olayı)
Binlerce ve binlerce insan (Müslümanları kastediyor) o
binalar yerle bir olurken neşe içindeydiler.
Binlerce insan neşe içindeydi.”
Oysa...
Gördüğünü söylediği bu neşe gösterileri hiç
olmamıştı.
Trump yalanlarını dış politika ekseninde de
sıraladı.
Adaylığı sürecinde sosyal medyada “küresel ısınma kavramının
Çinliler tarafından ABD üretiminin rekabetçiliğini elinden almak
için yaratıldığını tweet’ledi.”
Medyayı “kamu düşmanı” ilan etti.
Geleneksel ve ana akım medyayı “yalancılıkla, sahtekârlıkla,
taraf tutmakla” sık sık suçladı.
Onun hayatını kaleme alan gazeteci Timothy O’Brien bütün
belgeleri inceleyerek ve defalarca doğrulatarak Trump’ın servetinin
150-250 milyon dolar olduğunu yazmıştı.
Trump “itibarıyla oynadığı” gerekçesiyle yazara karşı dava
açtı.
Mahkemede O’Brien’in avukatının sorusu üzerine “Benim net
servetim dalgalanır; piyasalarla, tutumlarla ve duygularla hatta
benim kendi duygularımla artar ve azalır” dedi.
.......................
Trump hakkında zaten yeterince küresel kamuoyu
oluştu.
Fakat yukarıda da işaret ettiğim gibi, dünya demokrasilerinin
“amiral gemisi” Amerika’da Trump tipi liderin çizdiği “rol
model”dir asıl tehlike.
.......................
Bu yazıda Yalın Alpay’ın “YALANIN SİYASETİ - Post-Truth-
Truth” adlı çok değerli kitabından yararlandım, alıntılar yaptım.
Bu konuya devam edeceğim.