Günün yazarı Beril Dedeoğlu
“Günün Yazarı” seçtiğim Beril Dedeoğlu’nun bugünkü STAR’da “Yok etme merakı” başlığı altında yayımlanan makalesini lütfen okuyun…
20 Temmuz 1969…
ABD saatiyle 13.18 (Türkiye saatiyle 20:18)…
Apollo 11 Uzay Aracı içinde üç astronotla aya indi…
İçlerinden Neil Armstrong aya ilk ayak bastığında bütün dünyaya
şöyle seslendi:
“Benim için küçük, insanlık için dev bir adım"
*
“İnsanlık için”…
Evet…
Aya atılan ilk adım tüm insanlık içindi…
Bilim tüm insanlık içindi…
Teknoloji tüm insanlık içindi…
*
Bilim ve teknoloji el ele vererek tüm salgın hastalıkları hatta
kıtlığı yenmiş ama
savaşları yenememişti…
Dünyanın her yanında süren savaşlar bir türlü bitirilemiyordu…
Ve…
Biteceğe de benzemiyordu…
*
Oysa…
Ve eğer…
Teknoloji ve bilim tüm insanlık için ise…
Teknoloji ve bilimin ortak ürünü olan silahlar savaşmak için değil,
kalıcı barışı tesis etmek için kullanılmalıydı…
*
Peki…
Neden bitmiyor bu savaşlar?..
*
O halde…
“Günün Yazarı” seçtiğim Beril Dedeoğlu’nun bugünkü STAR’da
“Yok etme
merakı” başlığı altında yayımlanan makalesini lütfen
okuyun…
YOK ETME
MERAKI
İnsanoğlunun yok etme yeteneği, var etme yeteneğinden üstün.
Çevreye, doğaya,
sağlığa ve hatta ahlaka zarar veren ne varsa, hepsi insan icadı.
Üstelik bu icatların
en yıkıcı olanları da hep güvenlik adına üretiliyor. Daha fazla
güvenlik arayışı, sürekli daha fazla ve daha yaygın kıyım
yapacak silahların keşfine neden oluyor. Hal böyle olunca da,
ne kadar fazla insan öldürülürse ve ne kadar doğaya,
çevreye zarar verilirse o kadar güvende olunacağı
varsayılıyor.
Son yıllarda devletlerin yeniden silahlanma harcamalarını artırıyor
olması, bireysel silahlanmanın yaygınlaşması, patlayıcı
denemelerinin sıklaşması insanın zarar verme iştahının hiç
eksilmediğinin göstergesi.
Eline tabanca alıp kütüphane basanlar, minibüsle kalabalığa dalıp
insanları
öldürenler, mayın döşemekten vaz geçmeyenler, köylerin şehirlerin
üzerine
bombalar yağdıranlar “kazanç” peşinde koşarlarken binlerce “başka”
insan ölüyor,
çevre mahvoluyor, ahlak kirleniyor.
Yok etme merakı, esasen öldürmek anlamına geliyor. Benden olmayanı,
bana
benzemeyeni bertaraf etmek, benim olduğunu iddia ettiğimi geri
almak ya da
benim olmasını istediğimi ele geçirmek öldürmenin motivasyonu
oluyor.
Bu arada en fazla öldürme kapasitesi olan, her durumda kendisini
haklı sayıyor,
kapasitesi daha düşük olan da öldürme meşruiyetini ideolojik
gerekçelerde arıyor.
SİLAHLANMA
ARTIYOR
Suudi Arabistan sürekli silah alıyor, İsrail’in iddiasına göre İran
Lübnan ve Suriye’de füze üretmek için fabrikalar kuruyor; Çin
savunma bütçesini yüzde beş, Hindistan da silah dış alımını %
111 artırıyor. ABD, Rusya ve gelişmiş diğer
ülkelerin geliştirdikleri silahlara değinmeye bile gerek
yok.
Dev bir cephaneliğe dönüşen dünya, bu kadar silahla aslında en
başarılı şeklide
dünya dışı varlıklarla savaşırlar. Ancak anlaşılan o gün gelene
kadar birbirlerini
öldürmeyi tercih ediyorlar.
Doğrudan birilerini öldürmeyenler ise, uygulamalarıyla katliamlara
bir anlamda
lojistik destek veriyor. Suriye’deki savaştan kaçıp kendilerini
güvenli topraklara
atmak isteyenlere Avrupa’nın, Myanmar’dan can havliyle kaçıp sınıra
dayanan
Arakan Müslümanlarına Bangladeş’in kapılarını kapaması, bu konudaki
en açık
örnekler.
Başka yerleri ele geçirme ve buralarda “benden” olmayanların
hepsini öldürme
anlayışı işe yarasaydı, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne
kadar geçen yaklaşık 100 bin yıl içinde “aynı tür”den tek bir
toplum çoktan tüm dünyanın sahibi olabilirdi. Demek ki,
meseleler öldürmekle hallolmuyor.
ÖLDÜRMEK ÇÖZÜM
DEĞİL
Sorunların öldürmekle çözülemediği bilinmiyor olamaz; ancak insan
ömrüyle sınırlı süre içinde her devlet skor hanesini
yükseltmenin derdine düşüyor.
K. Kore mesela. İki gün önce yapılan denemede atılan füze
Japonya’yı aşıp denize
düştü. Japonya’yı pas geçmiş olması, hedefin bu ülke olmadığını
göstermedi; zaten K. Kore Japonya’yı hedef aldıklarını
açıkladı; Japonya’da alarm ilan edildi.
O füze Japonya’ya düşseydi, taşıdığı başlığı bilemiyoruz ama her
halde epeyce
kitlesel bir zarara yol açardı. Japonya buna karşılık verir,
devreye tabi ki ABD
ordusu girerdi. ABD işe girince, Çin savaş durumu alır; Rusya da
boş durmazdı. Bu
arada Hindistan da savaş durumuna geçer, Pakistan hareketlenir,
borsalar ve petrol fiyatları ter yüz olurdu. Genel sonucu
öngörmek kolay değil, ama nihayetinde öncelikle K. Kore diye
bir yer kalmazdı.
Külliyen yok olacağını bile bile öldürmeye kalkmak nasıl bir çıkar
hesabına
dayanıyor, anlamak kolay değil. Bayramlar, bu muhasebeyi yapma
fırsatı sunuyor.
Herkesin Zafer Bayramı ile Kurban Bayramını kutlarım.