Gülse Birsel: Kıç demek yasak kadın dövmek serbest!
Hürriyet gazetesi yazarı Gülse Birsel bugünkü köşesinde "Ne bu şiddet bu celal" başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Şimdiki dizilerin büyük çoğunluğunun hikayelerinin
tehdit, yaralama, dövme, vurma ve öldürme üzerine kurulduğunu ifade
eden Birsel, "Dizilerdeki haftalık ölü sayısının toplamını
hesaplamak imkânsız gibi. Kadına şiddet ise zaten en sık kullanılan
temalardan" dedi.
Birsel, "İlginçtir, bir komedi dizisinde 'salak' gibi
masum bir kelime birkaç defa kullanıldığında biri ‘bip’leniyor.
'Kıç' kelimesi yasak örneğin. Votka, şampanya demek; bir düğün
sahnesinde bile içki bardağı göstermek yasak. Ama dizi
hikâyelerinde kadın dövmeye, adam bıçaklamaya, silah sıkmaya, insan
öldürmeye getirilen bir yasak, sınır, kural yok!" diye
ifade etti.
İŞTE GÜLSE BİRSEL'İN O
YAZISI
"Şu şahane ülkede ne kadar kızgın, ne kadar şiddete meyilli
insanlar haline geldik farkında mısınız?
İki ünlünün yaşadığı olaydan yola çıkıp yazmıyorum bu yazıyı.
(O konudaki fikrimi zaten tahmin edebilirsiniz, şimdilik sadece
reklamları konusunda tereddütsüz karar veren markayı hararetle
tebrik etmekle yetineyim.) Ama farkındaysanız sokakta, evde, sosyal
medyada, ekranda artık şiddet hep başrol!
Kendi sektörümden başlayayım mı? Çok ileri gitmeyin, 10-15
yıl önce ‘Kurtlar Vadisi’nde ne çok insan ölüyor sohbeti dönerdi.
Şimdi dizilerin yüzde doksanında hikâyelerin çoğu tehdit, yaralama,
dövme, vurma, öldürme üzerine. Dizilerdeki haftalık ölü sayısının
toplamını hesaplamak imkânsız gibi. Kadına şiddet ise zaten en sık
kullanılan temalardan. İlginçtir, bir komedi dizisinde 'salak' gibi
masum bir kelime birkaç defa kullanıldığında biri ‘bip’leniyor.
'Kıç' kelimesi yasak örneğin. Votka, şampanya demek; bir düğün
sahnesinde bile içki bardağı göstermek yasak. Ama dizi
hikâyelerinde kadın dövmeye, adam bıçaklamaya, silah sıkmaya, insan
öldürmeye getirilen bir yasak, sınır, kural yok!
Senaristler de ruh hastası değil tabii. Toplumda ne varsa, ne
konuşuluyor ve yaşanıyorsa onu yazıyorlar ister istemez.
Sosyal medya bile ilk günlerine göre ne kadar agresif
farkında mısınız? En sakin, en ılımlı fikrin altında kavga
edenlerin üslubu, birbirlerine ettikleri hakaret, küfür ve
tehditler tüyler ürpertici değil mi?
Kadına şiddet memlekette temel problemlerimizden biri haline
geldi. Ne oldu da bu kadar yaygınlaştı?
Çocukların gördüğü eziyet zaten üzerinde soğukkanlılıkla
yazılamayacak kadar acı.
Hayvanlardan bahsedeyim mi?
Hadi bunlar hep manyak, hep deli, hep sapık. Hadi bunların
hepsi konuşuluyor, yasalar çıkarılmaya uğraşılıyor
vesaire.
Kutlamalarımızdan söz edelim mi mesela biraz?
Eskiden kırk yılda bir, bir düğünde silah sıkıldığında
'Maganda kurşunu korkuttu' haberi yapılırdı. Son yıllarda bu
olaylar o kadar sıklaştı ki İçişleri Bakanlığı valileri uyaran bir
genelge yayınladı! Valilikler düğün, nişan gibi etkinliklere izin
vermeden önce havaya ateş açılmaması konusunda organizasyon
sahiplerinden taahhütname alacak! 'Mutluluğa kurşun sıkma, geleceği
karartma' yazılı afişler davetlilerin göreceği şekilde
asılacak!
Asker uğurlamalarında açık alanda filan değil, şehirde,
caddelerde makinalı sıkılıyor havaya. Balkona, pencereye çıkarken
dikkat edin!
Bir park dolusu insanın sevinç gösterisi olarak tabanca,
pompalı, otomatik, muhtelif silahlarla havaya ateş açtığı bir seçim
gecesi yaşamış mıydık tarihte hiç?
Bireysel silahlanma coştu gidiyor. İyiye alamet
değil!
Öfkeliyiz, tahammülsüzüz, şiddete hiç olmadığı kadar
meyilliyiz! Bu iş büyürse, bu gergin psikoloji ve kutuplaşmaya, bu
'dokunsan patlayacak' ruh halimize bir de bireysel silahlanma
eklenirse, yepyeni ve feci bir problemimiz olacak.
Umarım yanılıyorumdur.
Ama bir ülkedeki televizyon yayınlarında 'öpüşme sahnesi'
olması büyük haberken kadın dövme, bıçaklama, adam öldürme
hikâyeleri sıradan, her günkü temalar haline geldiyse...
Bir dönüp kendimize bakmamız gerekmez mi?