Gördünüz mü?.. Şimdi de Ertuğrulcu(!) oldum...
Çok az sayıda meslektaşınız hariç, gerçeklerin dayaklarını yiyen ama bir türlü “adam” olamayan gazeteci/yazarlarsınız…
Ey gazeteci milleti!..
Ey köşe olmuş köşe yazarları!..
(Belki de) Çok az sayıda meslektaşınız hariç, gerçeklerin dayaklarını yiyen ama bir türlü “adam” olamayan gazeteci/yazarlarsınız…
Hepiniz kendinize bir başka “suni gerçek” yaratmak, yaratabilmek için karşılıklı olarak birbirinize hakaret ve hatta küfürler ediyor; haysiyet, şeref ve onurlarınızı okurlarınız karşısında iki paralık ediyorsunuz…
Bunu yapış sebebiniz; “benim fikrim senin fikrini döver” demek için ise eğer; o halde sorayım:
Kibirli bir seviyesizlikle yaptığınız demokrasi havariliği nedir peki?..
Ey efendiler!..
Gerçek, samimi, dürüst, ilkeli ve ahlâklı bir demokrat; kendisi gibi düşünmeyen birine, birilerine hakaret ve küfür eder mi?..
Haysiyetini, şerefini, onurunu ayakları altına alıp çiğner mi?..
Bu ne menem demokratlık?..
Efendiler!.. Evet, dünyanın ”en sevimsiz” işini yapıyorum… Hem de hiç sevmediğim halde... Her gün dostlarımdan en az birini kaybedip yerine yeni düşmanlar kazandığım halde... Haydi itiraf edeyim siz de rahatlayın... Bu işi sevdiğim için değil paraya ihtiyacım olduğu için yapıyorum… Ve evet; birçoğunuzun gözünde “sevimsiz hıyarın teki”yim… Ona da itirazım yok; çünkü “hıyarlığım” konusunda da haklı olabilirsiniz… Ama… Elinizi vicdanınıza koyun arkadaş; bugüne kadar hanginize hakaret veya küfür ettim?.. Hanginizin şerefini, haysiyetini, onurunu ayaklarımın altına alıp da barbar bir Viking gibi çiğnedim?.. Tek yaptığım, yanlışlarınızı ulu orta ve meslektaşlarımla paylaşmak... Uzatmayayım... Lütfen... Beni eleştirin... Hatta o kadar ki ben bile "çok beceriksiz bir herif" olduğuma inanayım... Ama arkadaş, hakaret ve küfür etmeyin... Bana, benim size davrandığım gibi davranın… Not: Amman ha!.. Bu; bir nevi günah çıkarmalarımı sakın "pes etmek" olarak kabullenmeyin... Pes ettiğim falan yok... Bu köşeda yazmama izin verildiği sürece "sevimsiz" ve "hıyar" olmaya devam edeceğim... |
Bu soruya sizler cevap vermek istemeyeceğinize göre kendi sualimi ben cevaplayayım:
Kalemleriniz ve fakat şahsiyetinizden verdiğiniz tavizlerle elde ettiğiniz mevzileri kaybetmek istemiyorsunuz…
Plautus’un “Hortlak” isimli oyununda sağlam kişilikli kölelerden birinin, burnunda efendisinin halkasıyla dolaşmaya istekli köle Phaniscus’a “asalak” dedikten sonra sebebini açıklayışı gibi:
“Söyleyeyim neden asalaksın; senin karnını doyuran efendilerinin bütün istediklerini yapıyorsun da ondan”…
Yani demokrasi falan umurunuzda değil…
Tek amacınız var:
karnınızı doyuran efendinizin borazanını öttürmek ve mevziinizi korumak…
Öööffff…
Aslında bana ne yahu!..
Ne halt ederseniz edin…
Hatta birbirinizi yiyin…
Yiyin deeeee...
Bunu yaparken bile vicdanlı olun…
Ahlâklı olun…
Mert olun; cart olun, curt olun…
Amaaa…
Benim birilerini takdir eden yazılarıma karşı böylesine saldırgan olmayın…
Size ne arkadaş!..
Ben sizin birilerini takdir edişinize, Başbakan veya bir Bakana veya bir güç sahibine övgüler düzmenize karışıyor muyum?..
Peki siz bana niçin karışıyorsunuz?..
Ki…
O nefret ettiğiniz (bence haset ettiğiniz) Ertuğrul Özkök’ü hem de “en güçlü”olduğu zamanlarda eleştirdim yeri geldi de…
Ama hak ettiğinde de herbirinize yaptığım gibi hakkını teslim ettim…
Gönüllü avukat
Son zamanlarda “Ertuğrul Özkökçü oldun” diyor biriniz…
Bir başkanız telefon açıp, “aabi ya bu Özkök’e hak ettiğinden fazla değer veriyorsun yapma yaa” diyor emreder gibi…
Ben buyum!.. Hayatım boyunca kimseyi kıskanmadım... Yakından tanıyanlar bilirler (belki de bir büyük hatamdır) kibirli sayılabilecek kadar geniş bir özgüvenle yaşarım hayatımı... Haliyle birilerini överken, takdir ederken, destek verirken cömertimdir; Ama yerer, eleştirirken de atacağım oklarda pek cimrilik yapmam... Yine yakından tanıyanlar bilirler; hayatımda hiç kimse ile benimle aynı şeyleri düşündüğü için dost olmadım... Benim gibi düşünmediği için de hiç kimseye düşmanlık etmem... Hak etmişse bugün alkışlarım içinizden birinizi, haddini aşmışsa"kaybetti" der geçerim... Benimle hemfikir olan dostumla, benim düşündüklerimin tam tersini savunan dostum aynı değerdedir benim için... Dostluk ölçüm; iyi ve kötü günümde bana aynı mesafede durabilmesi, en sıkıcı düşüncelerime bile anlayışlı davranabilmesidir... Çünkü ben dostlarıma bunu yaparım... Beni eleştirdiği için düşman olduğum tek kişi yok hayatımda... Öyle olsaydı en çok oğluma düşman olurdum... Ama... Bana hakaret eden, iftira atanla nefes aldığım sürece asla dost olmam, olamam... |
Bir diğeriniz “Şu Faşist Ertuğrul’un neyini savunuyorsun?” diye karısı ile bile konuşamayacağı ses tonu yükleyince sesine, alıyor ağzının payını…
Yahu “kimseci” olduğum yok…
Kimseyi savunduğum da yok…
Çünkü o birileri yargılanmıyorlar ki ben de onlara gönüllü avukat olayım…
Hem deyin ki size göre suçlular…
İyi ama siz ya da ben “savcı” mıyız?..
Efendiler!..
Ben, şu nefret ettiğiniz, hasetten çatladığınız Ertuğrul Özkök’ün içinizden hiçbiriniz için ağır hakaret ve küfür içeren bir yazısına, sözüne rastlamadım…
Yahu adam eğer kavga (ya da mücadele) edecekse, bunu sizin fikirlerinize karşı yapıyor…
Şahsiyetlerinizi ayaklar altına alarak; onurlarınızı, şereflerinizi paspas niyetine kullanarak değil…
İyi ama...
Siz neden onun yöntemini tercih etmiyor da saldırganlaşıyorsunuz?..
Deyin ki benim geçenlerde övdüğüm bir yazısı, ya da takdir ettiğim bir davranışı size ters geldi…
Gelebilir tabii…
Paki;
siz birbirinizi övdüğünüzde, göklere çıkardığınızda veya Başbakan ya da Bakanlarından birini (hak ederek ya da hiç alâkası yokken) takdir ettiğinizde ben size karışıyor, “yapma yaa, o adamın/kadının nesini övüyor, nesini savunuyorsun?” diye hesap soruyor muyum?..
Yoooo…
Öyleyse siz bana hangi hak ve yetkinizle hesap soruyor, ne hakla “övme şu adamı yaa” diye talimat(!) verebiliyorsunuz?..
Ki…
Ertuğrul Özkök lehinde birkaç yazı yazdığım için bana sitem edenlerinizin çoğu bu sitede “en çok alkışlanan” veya “en çok takdir” edilenlerdir…
Evet, hak ettikleri için alkışlanmışlar, hak ettikleri için takdir edilmişlerdir…
Ama be arkadaş;
sizi övdüğüm(!) zaman iyi de Özkök için birkaç çift “olumlu” lâf edince “boktan” biri mi oluyorum…
E vallahi kusura bakmayım ama yuh yani…
adnanberkokan@gmail.com