Gazeteciliği teknoloji öldürmedi Hıncal Uluç!

Hıncal Uluç, 'teknoloji geliştikçe gazetecilik ölüyor' diyor ama Mehmet Barlas hiç de öyle düşünmüyor. Bunun sebeplerini de sıralıyor...

GAZETECİLER.COM - Hıncal Uluç, 'teknoloji geliştikçe gazetecilik ölüyor' diyor ama Mehmet Barlas hiç de öyle düşünmüyor.
Hatta Uluç'un okurken şaşırdığını belirtiyor.

"Çünkü sevgili Hıncal'ın illiyet rabıtası veya nedensellik (causalite) kavramını bilmemesi mümkün olamaz." diyor ve

"Yaşlı İngiliz kadın 1940'ın bir bahar akşamı tuvalete girer. İşini bitirdikten sonra sifonu çeker ve o anda içinde bulunduğu ev yıkılır.
Kadıncağızı enkazın altından çıkartırlarken o "Ben sifonu her zamankinden daha hızlı çekmemiştim" diye mırıldanmaktadır.
Çünkü sifonu çektiği sırada bir Alman bombasının eve isabet ettiğinden onun haberi yoktur. Evin yıkılması ile sifonun çekilmesi arasında nedensellik bağlantısı yoktur.
Hukukta buna benzer bir dava konusunu da pratik çalışmalar sırasında irdelemiştik."

E tabi bu kadarla kalmıyor Barlas...
Daha da sıralıyor örneklerini...
Sonrasında da Hıncal Uluç'un gazete binası içinde, meslektaşların artık biraraya gelemeyişinden yakınmasına getiriyor konuyu...
Aslında 'teknoloji değil bu kopukluğa yol açan' diyor...
Barlas'a göre sebep: Binaların plaza olması

"Gazete" yani "Gazeteyi çıkartanların bir arada oldukları bina"nın unutulma nedeni bilgisayarlar falan değildir. O "Bina"nın gökdelen veya plaza olması, gazetenin ise "Şirket" olarak algılanmasıdır. "Yukarı" ile aşağı katlar arasındaki yeni ilişkiler düzeni, Fritz Lang'ın Metropolis'indekine benzemiyor mu şimdi?
Ben 22 yaşımda Cumhuriyet'te çalışırken Nadir Nadi de, Ecvet Güresin de, Burhan Felek de, İlhan Selçuk da aynı kattaydık. Biri gazetenin sahibi ve hepsi de yaşça benden çok büyük olan bu meslektaşlarımla arkadaştım.
Şimdiki genç kuşak gazetecilerin bırakın gazete sahipleri ve yöneticileri ile arkadaş olmalarını, asansörde tesadüfen karşılaşmak dışında Hıncal Uluç'la birlikte olabilirler mi?

Hıncal Uluç'un kastettiği 1960'lı yılların gazeteciliğini de bir fıkrayla özetliyor:

Hıncal'ın kutsadığı "1960'lı yılların gazeteciliği" ne gelince...
Nasrettin Hoca şişmanladığı için bacağını kaldırıp eşeğine bir türlü binemiyormuş.
Sokaktaki çocukların kendisiyle alay ettiklerini görünce yüksek sesle "Ah Hoca, nerede o gençlik günlerin" diye iç geçirmiş.
Sonra da alçak sesle kendi kendine "Ben senin gençliğini de bilirim köpoğlu" diye mırıldanmış.