Gazeteci ellerini ovuşturmaz!
Eğer gazeteciliğin soru sorma işi olduğunu anlasaydık, dün Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmasına sessiz kalınmazdı, bugün ise Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gözaltına alındığında kimsenin ellerini ovuşturamazdı.
Ancak bunu yaparken bir haberi çarpıtmadan olduğu gibi vermekle, çarpıtılmış iddialarla oluşturulan bir haberi olduğu gibi vermek arasındaki farkı da görmemezlikten gelemezsiniz. Bunu görmediğiniz anda sadece hukuksuz bir işe aracı olmazsınız, aynı zaman da kendi mesleğinize de ihanet etmiş sayılırsınız..."
14 Aralık operasyonu sürecinde gözaltına alınan gazeteciler ve tutuklanan televizyoncular ile ilgili böyle bir giriş kaleme alan Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura, eğer gazeteciliğin soru sorma işi olduğunu anlasaydık, dün Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanmasına sessiz kalınmayacağını, bugün ise Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gözaltına alındığında kimsenin ellerini ovuşturmayacağını yazdı.
İşte Milliyet okur temsilcisinin köşesinden çarpıcı bir bölüm:
"Meslek etiğine uygun olmayan haberler üzerinden kamplaşmalar ve kutuplaşmalar derinleştikçe de 'basın özgürlüğü' her defasında gelip gidip ayağınıza dolanır.
Ergenekon sürecindeki operasyonlarda ve davalarda yapılan bir dizi hukuksuzluk ile bugün Tahşiyeciler denilen dini gruba yönelik operasyon bunun en iyi iki örneğidir.
Medya siyasallaşan bir yargıya karşı kalemini hukuku, adaleti, vicdanı bir tarafa bırakarak kullandığı içindir ki; bu operasyonların içerisine her defasında "silahlı terör örgütü kurmak" gibi gerekçelerle gazeteciler de giriyor olabilir mi acaba?
ŞIK VE DUMANLI
Öyle olmalı. Bu mesleğin algı yaratma, hedef gösterme işi
olmadığını, soru sorma işi olduğunu yeterince anlatabilsekdik,
dün iki gazeteciyi Ahmet Şık ve Nedim Şener'i silahlı terör
örgütü üyesi yapanlara "sessiz" kalmazdık.
Bugün mevcut sistem, bumerang etkisiyle bu algıyı yaratanları;
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve
Samanyolu Medya Grubu Başkanı Hidayet Karaca gibi isimleri
gözaltına aldığında da ellerimizi ovuşturmazdık.
Türkiye medyasının bir süredir gücün ve iktidarın sürekli olarak
telkin ettiği 'taraf olmayan bertaraf olur' paranoyasıyla hareket
ettiği bilinen bir gerçek.
Sistem "evet sırada kim var" diyebilir ama
kendisine gazeteci diyen biri sıradakileri işaret etmeye başlamışsa
ona artık gazeteci demek mümkün değildir.
Bu tehlikeli kutuplaşmayı yaratan siyasettir. Bugün gelinen nokta
açısından arada aykırı sesler olsa da genel olarak bütün meslek
örgütlerinin son operasyonda yine gazetecilerin gözaltına
alınmasını kınaması önemlidir. Gülen cemaatine yakınlığı ile
bilinen medya organlarının da geçmişte gözaltına alınan ve bir yıl
tutuklu yargılanan gazetecilerden özür dilemesi de... Bu iki olayın
giderek derinleşen kutuplaşmayı ortadan kaldırmasını umut
ediyorum.
60 GAZETECİYE 100 DAVA
Elbette gazeteciler de yargılanır. Sınırsız Gazeteciler
Örgütü'nün son raporuna göre dünyada 8 Aralık 2014 tarihine kadar
178 gazeteci cezaevinde bulunuyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyetin
raporuna göre de sadece 2014'te 559 gazeteci, yazar ve medya
çalışanının işine son verildi. 17 Aralık süreciyle ilgili 60
meslektaşımıza 100'den fazla dava açıldı.
Dolayısıyla yapmamız gereken şey açık ve net: Adaletli vicdanlı
olun. Kamuoyunu doğru bilgilendirin. Muhalif olun. Soru sorun.
Meslektaşlarınızın davalarının peşini bırakmayın. Bazı güç
odaklarının baskısıyla ifade ve düşünce özgürlüğünü baskı altına
almak için işten atılan hapse giren meslektaşlarınıza sahip çıkın.
Bazı çevrelere rahatsız veriyor diye birçok haberin yok
sayılmasına, çarpıtılmasına izin vermeyin. Elinizdeki belgeleri,
bilgileri sümenaltı etmeyin. Barıştan, istikrardan, demokrasiden,
haktan hukuktan yana olan bir gazeteci olarak asla kutuplaşmaya
izin vermeyin. Kısacası; bu mesleğin her zamankinden daha fazla
dayanışmaya ihtiyacı var. Ve unutmayın; gerçekte sadece hukuktan
adaletten ve vicdandan yana taraf olmayanlar bertaraf olur.