Zeynep
KURTBAY
İNTERNETHABER
Enver Aysever… Yaşadığı hayattan yaka silkenlere
inat ‘’Ben 4-5 ömür birden yaşadım’’ diyecek kadar kendinden emin;
tevazusu yok.
‘Yandaş’ların ’Ulusalcı’lıkla suçladığı;
muhaliflerin ‘AKP karşıtı duruşu’na alkış tutup ekran karşısına
mıhlandığı televizyoncunun hayat hikayesi gerçekten de şaşkına
döndürüyor insanı.
Futbolcu olmayı düşlerken tiyatro kurmaya karar
veriyor. Bütün parasını bir anda gazete ilanına yatırıyor. Kum
ticareti yapan ofiste oyuncu elemeleri yapıyor. İlk yazdığı romanla
ödül kazanıyor. 4 yıl boyunca giremediği üniversiteye ikili öğretim
kontenjanından giriyor girmesine de bitiremiyor. İşin ilginci mezun
olmadan üniversiteye hoca bile oluyor. Babası bir gecede her
şeylerini kaybedince ailesini geçindirmek için başvurduğu ilk işe
alınıyor ve televizyon dünyasına giriş yapıyor. Metin yazdığı ilk
programı ve dahasını okuyunca siz de şaşıracaksınız…
ORTA GELİRLİ BİR MEMUR
AİLESİNİN ÇOCUĞU
İstanbullu orta gelirli bir memur ailesinin ilk
çocuğu Enver Aysever… Anne çalıştığı için anneanne elinde büyüyor.
Çocukluğu anneanneden derin izler taşıyor. Hayatındaki en önemli
imgelerden birisi de annesi. ‘’Aydınlık yüzlü, üreten,
yoklukta-yoksullukta hep dik duran bir kadın’’ diye
hayranlıkla anlatıyor annesini.
Anne kahraman, peki ya baba? ‘’Babam halen
sevimli hınzır bir çocuk gibidir. Sahici bir çocuk. Babamla
geçmişimize baktığımda o hep benim oyun arkadaşımdı’’
diyor. 7 yaş küçük kızkardeşinin dünyaya gelmesinde olduğu
kadar büyümesinde de payı büyük Enver Aysever’in:
‘‘Bizimkilerin ikinci çocuk sorumluluğunu alacak hali yoktu
ama ben çok istedim. O yüzden kızkardeşim benim çocuğum gibi büyüdü
hep. Velisi bile oldum’’ diyor.
EĞİTİM SONRADAN OLMA TEMEL
AİLEDE
Aile tablosunu resmederken bir şey daha söylüyor ki
hayatlarımızdaki en temel harcı anlatıyor aslında sözleri:
‘’Net borçlu olduğum taraf şu: Anne baba dayanışmasını
gördüm. Eğitim filan sonradan olma. Anne baba arasındaki dayanışma
ve sevgi doğrudan hücrelerimize işliyor oysa ki.’’
Ya da tam tersi…
Derken anne baba hasretiyle geçen okul günleri
başlıyor. Göztepe Pansiyonlu günleri… Sabah 8, akşam 9… Bir çocuk
için neredeyse 15 saat evden uzak kalma... Zalimlik olduğunu
düşünüyor. Okula o dönem sorunlu ailelerin çocukları da gittiği
için çocuk yaşta akranlarının travmalarına tanık oluyor.
‘’Başarılı bir çocuk olamadım’’
diye anlatırken hiç de pişmanlık duymuyor. Derslerle, sınıf
geçmekle arası yok. O yıllarda güdüsel olarak keşfettiği bir şey
var ki o da tiyatro merakı…
Belki çoğu izleyicisi bilmiyor ama o aslında usta
bir tiyatrocu. Sahne tozunu yutmuş da gelmiş ekrana.
İşte mezuniyet müsameresini hazırladığı o
yıl heyecandan dudağı uçuklayacak gibi oluyor. Sınıf
arkadaşlarından birisinin babası Hadi Çaman çünkü… Usta tiyatrocu
sayesinde seyirciler arasında yer alan efsanevi konuklardan (Perran
Kutman, Müjdat Gezen) ilk notunu alıyor…
Ailesi Hisseli Harikalar Kumpanyası’na gitmesi içi
bilet aldırıyor. 5 gün boyunca ateşler içinde yatıyor heyecandan.
Hasta olup yatağa düşecek kadar aşık tiyatroya.
ORTA 2’DE SINIFTA KALDIĞI
YIL HAYATININ KIRILMA NOKTASI
Ortaokul yılları yepyeni kapılar açılıyor
hayatında… Çok dersten bütünlemeye kaldığı Orta 2’inci sınıf
kırılma noktası Enver Aysever için. Ailesi bütünlemeye kaldığı
dersler için hoca tutuyor. O hoca ki hayatının akışını değiştiriyor
Enver Aysever’in:
'OKUR OLMAYACAĞIM Kİ BEN
YAZAR OLACAĞIM'
‘’Bilemezdim ki gelen hocanın dünyaya
aykırı bakan, başka bir yerden bakan, öğretmenliği reddetmiş,
hiçbir yerde çalışamamış bir usta olduğunu… Feridun Benden. Çok
önemli bir tarihçi, müthiş bir edebiyatçı. ‘Ne olmak
istiyorsun’ diye sordu, ‘Ben şair olmak istiyorum’
dedim. Oysa ki ortaokula kadar futbolcu olmak istiyordum.
Hiç kitap okumamıştım. AK Partili Reha Çamuroğlu’nun annesi annemin
mesai arkadaşıydı. Gazete satardım ona. ‘Oğlum sen ne olmak
istiyorsun, ne okuyorsun’ diye sorardı; ‘Ben okur olmayacağım ki
yazar olacağım’ derdim.’’
Ders almalar hiç bitmez. Enver Aysever 4 yıl
boyunca sınıfta kalır. Hep başarısız olur. Gel, git… ‘21.
Yüzyılı’ın Sokrates’ı dediği Feridun Benden, Enver Aysever’in
hayatında baş köşeye kurulur. Dostu olur; yeri gelir anne babası
olur; cesaretini, duygularını inşa etmesine mimar olur.
Kafası derslerden başka her şeye çalışır Enver
Aysever’in… Bir müzik eksiktir o da olur. 15-16
yaşlarında rock grubu kurar. Sıkı davulcudur; İstanbul’un en büyük
sahnelerinde konser verirler.
Peki ya bu haylazlığa aileniz ne diyordu?
Eleştirel bir yaklaşımları olmadı mı?
Hiçbir zaman engellemediler. Arkamda durdular
ama o kadar dengesiz bir hayatım vardı ki benim . Okulla alakam
yoktu. 4 senede ancak üniversiteyi kazandım. En karanlık en kötü
günlerde bile ben hayali güven içindeydim. Nasıl olsa yazacağım
çizeceğim diye düşünüyordum. O bir sanal duygu ama. Hayal ettiğim
her şey önüme geldi.’’
TÜRKİYE’DE BENİM KADAR
OKUYAN ÇOK İNSAN YOK
Şimdilerde de hayal kurar
mısınız?
Evet tabii. Hayallerim bir konumda olmak değil
artık. Şimdi kendini gerçekleştirmiş bir insan olarak insanlığa
yapıt bırakmayı hayal ediyorum. Ben birkaç hayat yaşadım.
Tanıklıklarımla ve ürettiklerimle 5-6 ömür yaşadım. Çok tarihi
kişilerle bir arada olmuşum mesela Atilla ilhan gibi. Ama hep
okudum. Üniversiteyi kazanmadığım dönemde günde 150 200
sayfa okuyordum. Bu acaip bir şey. Bu konuda tevazu
gösteremeyeceğim. Türkiye’de benim kadar okuyan çok insan olduğunu
zannetmiyorum.
Peki sonra tiyatro merakı
ne oldu?
Arkadaşla otururken birden ‘Ben tiyatro kuracağım’
dedim. Cebimdeki bütün parayla Cumhuriyet gazetesine ilan verdim.
‘Oyuncular aranıyor’ diye. Bu gerçek. İlan vermek kolay da nasıl
görüşeceksin. Mecidiyeköy’de kum ticareti yapılan bir handa görüşme
yapıyorum, oyuncu seçiyorum. Adaylar geliyor. Kimse de ‘Oğlum sen
yazar mısın çizer misin, tiyatro eğitimin var mı’ diye
sormuyor.
Tiyatro eğitiminiz de yok
yani?
Yok hayır. Bu arada okulum yok ama yılda 40 oyun
falan seyrediyorum. Konservatuvar çok önemli ama entelektüel
merakınız yoksa hiçbir şey olamazsınız. Ben dedim yazar olarak
başlıyorum işe. Tiyatro Çisenti’yi kurdum…
Salon yok ortada.. Genco Erkal’ın o zamanlarki
Dostlar Tiyatrosunda, Baro Han’ın alt katında çok bakımsız bir
yerde. Biz orada perde açacağız. Ataköy’de ben bakkala çakkala
herkese bilet sattım. Ve ilk gece orada oynadık. O oyunla beraber
benim aşağı yukarı 15 sene süren tiyatro hayatım başladı. Çok emek
verdim. Tiyatronun toplumsal bir ilgisi olmadığı zamanlarda
Türkiye’yi karış karış dolaştım, turneler yaptım. Çok büyük
sanatçıların ustaların yönetmeni oldum. 25 yaşında müzikal
yaptım. Bunlar benim için çok büyük onur. Türkiye’deki bütün
salonları bilirim. Alkışı hücrelerimde hissettim.
[page_end]
Eğitimini almadan kafasına esip bir gecede
kurduğu tiyatro da kesmiyor Enver Aysever’i… Yıllar sonra anlıyor
ki aslında içindeki aşk başka. ‘’Ben romana aşıktım aslında. Ben
yazarları peygamber zannediyordum. Hiç abartmıyorum. Salah Birsel
peygamderdi benim için. Melih Cevdet Anday yarı tanrı…’’
İşte bu aşkla yazdığı ilk romanı ‘’Bir An Bin
Parça’’ ile Yunus Nadi ödülünü
kazanıyor.
BENDEN ULUSALCI ÇIKMAZ |
Ben bir ilke getirdim. Ben siyasi kimliğimi
saklamadım. Türkiye’de muhalif duran herkesi ulusalcı çuvala
tıkmaya çalıştılar. Kafadan ‘Ya bu da ulusalcılarla mı hareket
ediyor’ diyorlar benim için de… Benden ulusalcı çıkmaz kardeşim.
Bütün sol renklere sahip çıkarım, solculuğu önemseyen solcu gibi
davranan bir adamım.
|
Dedik ya derslerle arası yok diye... 4 yıl
boyunca girdiği üniversite sınavlarında başarısız oluyor. Derken
ikili öğretim çıkıyor da Mimar Sinan Sosyoloji’ye adımını atıyor.
Bir anda okulun en parlak öğrencisi oluveriyor. ‘’Öyle çok kitap
okumuşum ki, entelektüel birikimim varmış ki bir anda bölüm
birincisi olacak hale geldim. Çok rahattım. Çok başarılı bir 1.
Sınıf geçirdim’’ diyor. Diyor da gerisi gelmiyor.
TELEVİZYONA İLK ADIMI AH KIZLAR VAH
KIZLAR’DAN
Babası ticaret yapmaya kalkıp her şeylerini
bir gecede kaybedince çalışmak zorunda kalıyor. ‘’ANS’de çalışan
bir kameraman arkadaşım vardı. Benim için Abdullah Oğuz’dan randevu
aldı. ‘Siz ne iş yapıyorsunuz’ dediler. ‘Her işi yaparım’ dedim.
‘Metin yazar mısınız’ diye sordular, ‘Metin de yazarım’ dedim. ‘Ah
Kızlar Vah Kızlar’ diye bir program projesi vardı. ‘Bir örnek yaz
gel’ dediler. Yazdım ve böylece televizyoncu oldum.’’
Enver Aysever ‘’Hayat bana hep
emeğimin karşılığını verdi. Jüriler romanları okumaz, tanıdıklarına
verir’ derler. Hayır efendim ben yazdım bana ödül verdiler. Metin
yazdım, işi kaptım. Birisi bir yere itmeden mücadele edilerek bir
yere gelinebileceğinin en güzel örneğiyim ben’’ diyor.
ÜNİVERSİTE 15 YILDA BİTİYOR
BİTMEDEN ÖĞRETİM ÜYESİ OLUYOR
HAY HAY BEN DAHA DA YANDAŞIM
PROGRAMI |
Yandaş medyadaki tartışma programlarının da
demokrat olmadıklarını düşünüyorum. Mehmet Altan’ların programı
mesela herkesin ben senden daha liberalim dediği, ben yandaşım hay
hay ben daha da daha da yandaşım dediği program.
Biz merkez mahalledeysek bizim merkez
mahalleyi herkese açıyoruz. Muhafazakar medya, liberal medya,
İslami medya ne derseniz deyin. Onlar da merkezileşmek zorunda.
Benim yaptığım Atilla Kiyad, Nazlı Ilıcak, Şevket Kazanlı bir
program oralarda da yapılmalı. Körler sağırlar birbirini ağırlar
yerine ‘Başka hangi doğrular var, başka insanlar neler düşünüyor’
diye düşünülmeli. ‘Laikçiler ulusalcılar
sosyalistler ya bunlar demode adamlardır’ demek demokrasiye
sığmaz…
|
Televizyon trafiği öyle hızlı işliyor ki sonraları, 3-4 kere
okuldan kovuluyor. Üni versiteyi
tam 15 senede bitirebiliyor. Ancak 2007’de mezun
olabiliyor. Asıl ilginci mezun olmadan Doğuş Üniversitesi’nde
hocalık yapmaya başlıyor. ‘’ Adamlar sormadılar ki, ‘Diploman var
mı’ diye. ‘Bu adam o kadar okumuş, ödülleri var, diploması da
vardır’ diye düşündüler herhalde.’’ Sahne Sanatları, Yazarlık,
Gazeteclik Ahlakı, şimdilerde de Yeditepede Üniversitesi’nde TV
Programcılığı derslerine giriyor.
Ortaokul ve lisede hep bütünlemeye kalan;
üniversiteyi 15 yılda bitiren Aysever’in yurt dışında aldığı bir
eğitim de yok… Babasının varlıklı olduğu dönemde gittiği tek yer
ise Paris. ‘’Şimdi şimdi eşim gezdiriyor beni yurt dışında’’
diyor.
Tiyatro sürüyor. Oyunlar gişe yapıyor.
Tiyatrosunda usta oyuncular sahne alıyor. Bu arada Enver Aysever’in
kafasında yazarlığı hayata geçirmek var. TV’de hazırlayıp sunduğu
ilk program da edebiyat programı oluyor. TV 8’de Lacivert, NTV
Radyo’da da Kurşunkalem programlarını yapıyor.
SERDAR AKİNAN'LA YOLLARI NASIL
KESİŞTİ? RUHAT MENGİ'NİN PROGRAMI İÇİN NE DEDİ?
[page_end]
VE YOLLARI SERDAR AKİNAN’LA
KESİŞİYOR
Derken üniversitede söyleşiye çağırdığı
Serdar Akinan’la yolları kesişiyor. ’’Çok çılgın ve önemli bir
adam. O dönemde Kan Uykusu’nu yapmıştı. Çok popülerdi. Ben de
öğretim görevlisi olarak davet etmiştim. Sonra Skytürk’e çağırdı
beni, ‘Güzel sorular soruyorsun’ dedi. Ve bana büyük bir
cesaretle cumartesi geceleri program yapmayı teklif etti. Aykırı
sorular bir anda doğdu ve kartopu gibi büyüdü. Serdar bana güvendi.
Televizyonculuk yeteneklerimi hem geliştirdim hem
gösterdim. Program bir yürek bağı oldu ve kitleselleşti.
Enver Aysever ismiyle SKY Türk çok özdeşleşir hale geldi. Ben SKY
Türk’ü çok sevdim. Serdar Akinan’a çok minnettarım.’’
KİM İÇİN NE DEDİ? |
RUHAT MENGİ: Bu kavga edici programlara
artık insanlar çıkmak istemiyor. Kavga eden ya da kavga ettiren
programclardam hiç hazzetmiyorum. Bir sürü programcıya konukların
çıkmak istemediğini biliyorum. Reyting alan bir programa hiçbir
muhalifin çıkmadığını biliyorum. Nereden biliyorum. Çünkü konuklar
bize söylüyor. Konukların gözünüzdeki konumunuzu kaybederseniz çok
şey kaybedersiniz.Bir konuk sizin ona saldıracağınız sizi onu
yargılayacağınızı sizin onu mat etmek üzere çağırdığınızı bile bile
niye gelsin.
RUHAT HANIM ÇAĞIRSA GİTMEM
Ruhat Hanım beni programına davet etse ben
gitmem. Yiğit Bulut davet ederse düşünürüz de Ruhat Hanım’a gitmem.
Orada bir tartışma yaşandığını düşünmüyorum, bir şey öğrendiğimi de
düşünmüyorum. Ben davet etsem Ruhat Hanım gelir mi bilmem ama…
Uygun bir tartışma iklimi olduğunda çağırırım tabii ki.
HULKİ CEVİZOĞLU: Beni Hulki Cevizoğlu’na
benzetenlere ‘Niye benzetiyorsunuz’ demem. Ben Hulki Bey’e saygı
duyarım. Programlarından yıllarca çok şey öğrenmişimdir. Milliyetçi
çizginin önemli isimlerinden biri. Program yapma tarzımız açısından
benziyoruz. Ama siyasi duruşumuz arasında çok mesafe var.
AHMET HAKAN: Ben Ahmet Hakan’ın her zaman
durduğu noktayı bilerek çoğulcu tartışmaya katkı yaptığına
inanıyorum. Ahmet Hakan’ın orada olması bence gazetecilik açısından
son derece iyi bir strateji. Hem saygın hem zeki bir adam ben
beğeniyorum.
SERDAR AKİNAN: Ağzıyla beyni arasında çok
mesafe olmayan bir adam. Bizim kavga ettiğimizi zannederlerdi. Oysa
biz program sonrası meyhaneye gidiyorduk.
|
Şimdilerde programın zamanlaması değişti.
Artık Aykırı Sorular pazartesi geceleri ekrana geliyor. Diğer
kanallar spor programları yaparken. ‘’ Salı günleri biz onlarla
kavgaya girmek istemiyoruz. Gündemi biz yaratalım istiyoruz’’
diyor.
TARTIŞMA PROGRAMLARININ EFSANE İSMİ
ALİ KIRCA
Konu tartışma programı olunca en beğendiği
programı soruyoruz. Bizi yıllar öncesine götürüyor: ‘’Bu
işin çok başarılı bir örneği var efsanesi var, bizi evimize
kilitleyen… Efsane dönemdeki Ali Kırca’dır. 10'da başlayıp
neredeyse ertesi sabaha kadar süren, izleyicilerin kendini
tartışmanın içindeymiş gibi hissettiği bir TV programı
düşünebiliyor musunuz neredeyse bütün hafta konuşuluyor.
Tarafsız, güvenilir, demokrat, dersine çalışmış bir insan.
Sadece Ali Kırca’nın değil ekibin başarısıydı. O bu mektepte çok
iyi bir noktaydı. Düşünsenize biz Zafer Üskül Hoca’yı ilke kez
orada gördük. Metin Akpınar’ın tartışmacı yönünü ilk kez orada
keşfettik. Atilla İlhan’la sabahlara kadar süren
söyleşiler gördük.’’
Bir örnek daha veriyor, Enver Aysever:
‘’Hulki Cevizoğlu da başka bir format yapıyordu. Siyasi
çizgisini hiç görmedik. Onun da o günkü formatı saygın bir
formattı. O zaman biz ondan da çok şey öğrendik.. Aklımızda durması
gereken iki örnek bu.’’
BENİM PROGRAMIMDA YÜKSEK SESE İZİN
VERMEM
Enver Aysever, usul usul, yükselmeyen
yumuşak tondaki sesiyle sunduğu tartışma programları için ''Benim
programımda herkes herşeyi konuşabilir ama yüksek sesle asla''
diyor ve ekliyor: ''Nazlı Ilıcak’la Şevket Kazan’ın aynı masada
oturması mümkün değil. Bu sizin isminize duyulan bir güvenin
sonucu. Karşımdakinin kimliğini açıklamasına fırsat tanırım. Ben
sorularımdan yükümlüyüm. O cevaplarından. Ben düşünsel tartışmaya
sonuna kadar varım. Yüksek sesle insanların kavga etmesine asla
izin vermem. Herkes benim programımda dilediğini söyleyebilir.
Gülen cemaatinin gazetecileri de AK Parti temsilciler de konuğum
olur. Mehmet Faraç Ümit Zileli gibi köşe yazarlarının çıkarttığı
meydan muharebesi aydın olmak açısından da demokrasi açısından da
yanlış.
CUMHURİYET'İN KAFASI KARIŞIK,
ZAAFLARI VAR...
[page_end]
CUMHURİYET’İN KAFASI KARIŞIK
ZAAFLARI VAR
Birgün Gazetesi’nde de köşe yazan Enver
Aysever, ‘’Hangi 5 bin kişi okuyor. Okumuş yazmış, edebiyatla
felsefeyle ilgili 5 bin kişi okursa benim için önemli. Allaha
emanet, spor sayfasında ne yazmışa bakan 50 bin kişi okumasa da
olur. Ben seçkinciyim, okurumun zihinsel durumumu önemsiyorum’’
diyor. Söz Cumhuriyet Gazetesinde sansürlenen yazısına gelince ise
hikayesini şöyle anlatıyor:
‘’Cumhuriyet çok lezzetli bir gazeteydi.
İlhan ağabey yazmamı istedi ana gazetede ve günlük
olarak da yazacağım bir sürece doğru gidiyorduk. O sırada İsmail
Küçükkaya aradı ‘Benle çalışır mısın’ dedi. İlhan ağabeye ‘Sizin
benimle ilgili bir öngörünüz yoksa ben oraya geçeyim’ dedim. O da
düşündü taşındı gelen teklifi bir tehdit olarak mı algıladı bilmem.
‘Tabii gidebilirsin ama yılbaşına kadar yazılarını sürdür’ dedi.
Fakat İlk gönderdiğim yazı yayına girmedi, sansürlendi.
Mustafa Kemal’le ilgili yazı. Sonra da bir daha
yazmadım. Mustafa Kemal’e yönelik tarifimin yakışmadığını
düşündüklerini sanıyorum. İlhan ağabeyden kaynaklandığını
düşünmüyorum. Cumhuriyette adacıklar vardır. Ben
cumhuriyetin ulusalcı çizgisinden hoşlanmıyorum. Ben ‘Solcular
CHP’ye ulusalcılar MHP’ye oy versin’ yazısının da zihinsel bir
kırılma olduğunu zannediyorum. Cumhuriyet’in kafası karışık.
Cumhuriyet okurları uygar Batılı insanlar, cuntacı
değiller. Benim okurlarım onlar. Cumhuriyet okurlarına
saldırmanın büyük saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Hala en büyük
yazarları orada okuyoruz. Kaç gaztede denemeciye şaire yer
verilyor? Düşünsel zaaflarda yaşayabilir ama bu Cumhuriyet’e
saldırmaya izin vermez.’’
Eğitimini almadan kafasına esip bir
gecede kurduğu tiyatro da kesmiyor Enver Aysever’i… Yıllar sonra
anlıyor ki aslında içindeki aşk başka. ‘’Ben romana aşıktım
aslında. Ben yazarları peygamber zannediyordum. Hiç abartmıyorum.
Salah Birsel peygamderdi benim için. Melih Cevdet Anday yarı
tanrı…’’ İşte bu aşkla yazdığı ilk romanı ‘’Bir An Bin
Parça’’ ile Yunus Nadi ödülünü
kazanıyor.
BENDEN ULUSALCI ÇIKMAZ |
Ben bir ilke getirdim. Ben siyasi kimliğimi
saklamadım. Türkiye’de muhalif duran herkesi ulusalcı çuvala
tıkmaya çalıştılar. Kafadan ‘Ya bu da ulusalcılarla mı hareket
ediyor’ diyorlar benim için de… Benden ulusalcı çıkmaz kardeşim.
Bütün sol renklere sahip çıkarım, solculuğu önemseyen solcu gibi
davranan bir adamım.
|
Dedik ya derslerle arası yok diye... 4 yıl
boyunca girdiği üniversite sınavlarında başarısız oluyor. Derken
ikili öğretim çıkıyor da Mimar Sinan Sosyoloji’ye adımını atıyor.
Bir anda okulun en parlak öğrencisi oluveriyor. ‘’Öyle çok kitap
okumuşum ki, entelektüel birikimim varmış ki bir anda bölüm
birincisi olacak hale geldim. Çok rahattım. Çok başarılı bir 1.
Sınıf geçirdim’’ diyor. Diyor da gerisi gelmiyor.
TELEVİZYONA İLK ADIMI AH KIZLAR VAH
KIZLAR’DAN
Babası ticaret yapmaya kalkıp her şeylerini bir
gecede kaybedince çalışmak zorunda kalıyor. ‘’ANS’de çalışan bir
kameraman arkadaşım vardı. Benim için Abdullah Oğuz’dan randevu
aldı. ‘Siz ne iş yapıyorsunuz’ dediler. ‘Her işi yaparım’ dedim.
‘Metin yazar mısınız’ diye sordular, ‘Metin de yazarım’ dedim. ‘Ah
Kızlar Vah Kızlar’ diye bir program projesi vardı. ‘Bir örnek yaz
gel’ dediler. Yazdım ve böylece televizyoncu oldum.’’
Enver Aysever ‘’Hayat bana hep emeğimin
karşılığını verdi. Jüriler romanları okumaz, tanıdıklarına verir’
derler. Hayır efendim ben yazdım bana ödül verdiler. Metin yazdım,
işi kaptım. Birisi bir yere itmeden mücadele edilerek bir yere
gelinebileceğinin en güzel örneğiyim ben’’ diyor.
ÜNİVERSİTE 15 YILDA BİTİYOR BİTMEDEN
ÖĞRETİM ÜYESİ OLUYOR
HAY HAY BEN DAHA DA YANDAŞIM
PROGRAMI |
Yandaş medyadaki tartışma programlarının da
demokrat olmadıklarını düşünüyorum. Mehmet Altan’ların programı
mesela herkesin ben senden daha liberalim dediği, ben yandaşım hay
hay ben daha da daha da yandaşım dediği program.
Biz merkez mahalledeysek bizim merkez mahalleyi
herkese açıyoruz. Muhafazakar medya, liberal medya, İslami medya ne
derseniz deyin. Onlar da merkezileşmek zorunda. Benim yaptığım
Atilla Kiyad, Nazlı Ilıcak, Şevket Kazanlı bir program oralarda da
yapılmalı. Körler sağırlar birbirini ağırlar yerine ‘Başka hangi
doğrular var, başka insanlar neler düşünüyor’ diye
düşünülmeli. ‘Laikçiler ulusalcılar sosyalistler ya bunlar demode
adamlardır’ demek demokrasiye sığmaz…
|
Televizyon trafiği öyle hızlı işliyor ki sonraları, 3-4 kere
okuldan kovuluyor. Üni versiteyi tam 15 senede
bitirebiliyor. Ancak 2007’de mezun olabiliyor. Asıl ilginci mezun
olmadan Doğuş Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başlıyor. ‘’ Adamlar
sormadılar ki, ‘Diploman var mı’ diye. ‘Bu adam o kadar okumuş,
ödülleri var, diploması da vardır’ diye düşündüler herhalde.’’
Sahne Sanatları, Yazarlık, Gazeteclik Ahlakı, şimdilerde de
Yeditepede Üniversitesi’nde TV Programcılığı derslerine
giriyor.
Ortaokul ve lisede hep bütünlemeye kalan;
üniversiteyi 15 yılda bitiren Aysever’in yurt dışında aldığı bir
eğitim de yok… Babasının varlıklı olduğu dönemde gittiği tek yer
ise Paris. ‘’Şimdi şimdi eşim gezdiriyor beni yurt dışında’’
diyor.
Tiyatro sürüyor. Oyunlar gişe yapıyor. Tiyatrosunda
usta oyuncular sahne alıyor. Bu arada Enver Aysever’in kafasında
yazarlığı hayata geçirmek var. TV’de hazırlayıp sunduğu ilk program
da edebiyat programı oluyor. TV 8’de Lacivert, NTV Radyo’da da
Kurşunkalem programlarını yapıyor.
SERDAR AKİNAN'LA YOLLARI NASIL KESİŞTİ?
RUHAT MENGİ'NİN PROGRAMI İÇİN NE DEDİ?
[page_end]
VE YOLLARI SERDAR AKİNAN’LA
KESİŞİYOR
Derken üniversitede söyleşiye çağırdığı Serdar
Akinan’la yolları kesişiyor. ’’Çok çılgın ve önemli bir adam. O
dönemde Kan Uykusu’nu yapmıştı. Çok popülerdi. Ben de öğretim
görevlisi olarak davet etmiştim. Sonra Skytürk’e çağırdı beni,
‘Güzel sorular soruyorsun’ dedi. Ve bana büyük bir
cesaretle cumartesi geceleri program yapmayı teklif etti. Aykırı
sorular bir anda doğdu ve kartopu gibi büyüdü. Serdar bana güvendi.
Televizyonculuk yeteneklerimi hem geliştirdim hem
gösterdim. Program bir yürek bağı oldu ve kitleselleşti.
Enver Aysever ismiyle SKY Türk çok özdeşleşir hale geldi. Ben SKY
Türk’ü çok sevdim. Serdar Akinan’a çok minnettarım.’’
KİM İÇİN NE DEDİ? |
RUHAT MENGİ: Bu kavga edici programlara artık
insanlar çıkmak istemiyor. Kavga eden ya da kavga ettiren
programclardam hiç hazzetmiyorum. Bir sürü programcıya konukların
çıkmak istemediğini biliyorum. Reyting alan bir programa hiçbir
muhalifin çıkmadığını biliyorum. Nereden biliyorum. Çünkü konuklar
bize söylüyor. Konukların gözünüzdeki konumunuzu kaybederseniz çok
şey kaybedersiniz.Bir konuk sizin ona saldıracağınız sizi onu
yargılayacağınızı sizin onu mat etmek üzere çağırdığınızı bile bile
niye gelsin.
RUHAT HANIM ÇAĞIRSA GİTMEM
Ruhat Hanım beni programına davet etse ben gitmem.
Yiğit Bulut davet ederse düşünürüz de Ruhat Hanım’a gitmem. Orada
bir tartışma yaşandığını düşünmüyorum, bir şey öğrendiğimi de
düşünmüyorum. Ben davet etsem Ruhat Hanım gelir mi bilmem ama…
Uygun bir tartışma iklimi olduğunda çağırırım tabii ki.
HULKİ CEVİZOĞLU: Beni Hulki Cevizoğlu’na
benzetenlere ‘Niye benzetiyorsunuz’ demem. Ben Hulki Bey’e saygı
duyarım. Programlarından yıllarca çok şey öğrenmişimdir. Milliyetçi
çizginin önemli isimlerinden biri. Program yapma tarzımız açısından
benziyoruz. Ama siyasi duruşumuz arasında çok mesafe var.
AHMET HAKAN: Ben Ahmet Hakan’ın her zaman durduğu
noktayı bilerek çoğulcu tartışmaya katkı yaptığına inanıyorum.
Ahmet Hakan’ın orada olması bence gazetecilik açısından son derece
iyi bir strateji. Hem saygın hem zeki bir adam ben
beğeniyorum.
SERDAR AKİNAN: Ağzıyla beyni arasında çok mesafe
olmayan bir adam. Bizim kavga ettiğimizi zannederlerdi. Oysa biz
program sonrası meyhaneye gidiyorduk.
|
Şimdilerde programın zamanlaması değişti. Artık
Aykırı Sorular pazartesi geceleri ekrana geliyor. Diğer kanallar
spor programları yaparken. ‘’ Salı günleri biz onlarla kavgaya
girmek istemiyoruz. Gündemi biz yaratalım istiyoruz’’ diyor.
TARTIŞMA PROGRAMLARININ EFSANE İSMİ ALİ
KIRCA
Konu tartışma programı olunca en beğendiği programı
soruyoruz. Bizi yıllar öncesine götürüyor: ‘’Bu işin çok
başarılı bir örneği var efsanesi var, bizi evimize kilitleyen…
Efsane dönemdeki Ali Kırca’dır. 10'da başlayıp neredeyse
ertesi sabaha kadar süren, izleyicilerin kendini tartışmanın
içindeymiş gibi hissettiği bir TV programı düşünebiliyor musunuz
neredeyse bütün hafta konuşuluyor. Tarafsız, güvenilir,
demokrat, dersine çalışmış bir insan. Sadece Ali Kırca’nın değil
ekibin başarısıydı. O bu mektepte çok iyi bir noktaydı. Düşünsenize
biz Zafer Üskül Hoca’yı ilke kez orada gördük. Metin Akpınar’ın
tartışmacı yönünü ilk kez orada keşfettik. Atilla İlhan’la
sabahlara kadar süren söyleşiler gördük.’’
Bir örnek daha veriyor, Enver Aysever:
‘’Hulki Cevizoğlu da başka bir format yapıyordu. Siyasi
çizgisini hiç görmedik. Onun da o günkü formatı saygın bir
formattı. O zaman biz ondan da çok şey öğrendik.. Aklımızda durması
gereken iki örnek bu.’’
BENİM PROGRAMIMDA YÜKSEK SESE İZİN
VERMEM
Enver Aysever, usul usul, yükselmeyen yumuşak
tondaki sesiyle sunduğu tartışma programları için ''Benim
programımda herkes herşeyi konuşabilir ama yüksek sesle asla''
diyor ve ekliyor: ''Nazlı Ilıcak’la Şevket Kazan’ın aynı masada
oturması mümkün değil. Bu sizin isminize duyulan bir güvenin
sonucu. Karşımdakinin kimliğini açıklamasına fırsat tanırım. Ben
sorularımdan yükümlüyüm. O cevaplarından. Ben düşünsel tartışmaya
sonuna kadar varım. Yüksek sesle insanların kavga etmesine asla
izin vermem. Herkes benim programımda dilediğini söyleyebilir.
Gülen cemaatinin gazetecileri de AK Parti temsilciler de konuğum
olur. Mehmet Faraç Ümit Zileli gibi köşe yazarlarının çıkarttığı
meydan muharebesi aydın olmak açısından da demokrasi açısından da
yanlış.
CUMHURİYET'İN KAFASI KARIŞIK, ZAAFLARI
VAR...
[page_end]
CUMHURİYET’İN KAFASI KARIŞIK ZAAFLARI
VAR
Birgün Gazetesi’nde de köşe yazan Enver Aysever,
‘’Hangi 5 bin kişi okuyor. Okumuş yazmış, edebiyatla felsefeyle
ilgili 5 bin kişi okursa benim için önemli. Allaha emanet, spor
sayfasında ne yazmışa bakan 50 bin kişi okumasa da olur. Ben
seçkinciyim, okurumun zihinsel durumumu önemsiyorum’’ diyor. Söz
Cumhuriyet Gazetesinde sansürlenen yazısına gelince ise hikayesini
şöyle anlatıyor:
‘’Cumhuriyet çok lezzetli bir gazeteydi. İlhan
ağabey yazmamı istedi ana gazetede ve günlük olarak da
yazacağım bir sürece doğru gidiyorduk. O sırada İsmail Küçükkaya
aradı ‘Benle çalışır mısın’ dedi. İlhan ağabeye ‘Sizin benimle
ilgili bir öngörünüz yoksa ben oraya geçeyim’ dedim. O da düşündü
taşındı gelen teklifi bir tehdit olarak mı algıladı bilmem. ‘Tabii
gidebilirsin ama yılbaşına kadar yazılarını sürdür’ dedi.
Fakat İlk gönderdiğim yazı yayına girmedi, sansürlendi.
Mustafa Kemal’le ilgili yazı. Sonra da bir daha yazmadım.
Mustafa Kemal’e yönelik tarifimin yakışmadığını düşündüklerini
sanıyorum. İlhan ağabeyden kaynaklandığını düşünmüyorum.
Cumhuriyette adacıklar vardır. Ben cumhuriyetin ulusalcı
çizgisinden hoşlanmıyorum. Ben ‘Solcular CHP’ye ulusalcılar MHP’ye
oy versin’ yazısının da zihinsel bir kırılma olduğunu zannediyorum.
Cumhuriyet’in kafası karışık. Cumhuriyet okurları uygar Batılı
insanlar, cuntacı değiller. Benim okurlarım onlar.
Cumhuriyet okurlarına saldırmanın büyük saygısızlık olduğunu
düşünüyorum. Hala en büyük yazarları orada okuyoruz. Kaç gaztede
denemeciye şaire yer verilyor? Düşünsel zaaflarda yaşayabilir ama
bu Cumhuriyet’e saldırmaya izin vermez.’’