Fiktet Bila sigarayı neden bırakmadı!
Ağabeyi akciğer kanserinden ölen Fikret Bila, sigarayı neden bırakmadığını Ayşe Arman'a anlattı...
Ama kardeşliği, gazeteci Fikret Bile kadar güzel anlatan az bulunur. Abisi Hikmet Bila’nın ölümünün ardından yazdığı yazı hepimizi ağlattı.
Hürriyet yazarı Ayşe Arman da soluğu Ankara’da aldı. Onunla, kimselere benzemeyen abisi Hikmet Bila’yı konuştu.
"Hikmet Bila, benim için gelmiş geçmiş en güzel
yazılardan birini yazmıştı" diyen Ayşe Arman şöyle devam
etti:
Nihat Odabaşı’na verdiğim pozlar için her kafadan bir
ses çıkarken o, kapı gibi arkamda durdu. “Onun için deli dediler,
dolu dediler, uçuk dediler, kaçık dediler ama Ayşe Arman’ın o
fotoğraflarla isyanına milyonlar katıldı. Kadınıyla, erkeğiyle
çünkü o herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye cesaret edemediğini
söylüyor, belki herkesin yapmak istediği ama kimsenin cesaret
edemediğini yapıyordu…” Bir insan için bundan daha güzel ne
yazılabilir.
- Hikmet Abi’nizi anlattığınız yazı hepimizi
ağlattı…
- Son nefesini vermişti, yüzünü tuttum, daha
sıcaktı, dudaklarında o güzel tebessümü vardı. Yazdıklarım, o an
aklımdan geçenlerdi…
“SEN ÖLÜYORSUN - BEN YAŞAMAK İSTİYORUM” ŞEKLİNDE ALGILAMASIN DİYE SİGARAYI BIRAKMADIM
- Kanser nasıl geldi?
- Aileyi üzecek
şeyleri herkesten saklardı, bir tek benimle paylaşırdı. Bir sabah
telefon etti; “Fikret, herhalde bende bir sağlık sorunu var.
Belimdeki ağrı geçmiyor. Doktora gittim, Hacettepe’den Profesör
Tunçalp Özgen’e görünmem gerektiğini söyledi” dedi. “Raporları bana
fakslasana” dedim. Henüz kanser teşhisi konmamıştı ama bir terslik
olduğunu anladım. Hoca raporlara göz attı. Hiç hoşlanmadı. “Hemen
getirin abinizi” dedi. Ankara’ya geldi ama yürüyemiyordu, ameliyata
girdi, bir daha da İstanbul’a dönemedi.
- Akciğer kanseri mi?
- Evet.
- Sigara?
- Evet.
- Siz de içiyorsunuz…
-
Maalesef. “Bırakman lazım” dediler. Ama abimin başına gelenlerden
sonra “Sigarayı bıraktım” demek, ayıp olur diye düşündüm.
- Nasıl yani?
- Sıkıntısına ortak olmamışım
gibi. Kendimi düşünüyormuşum gibi. O, hastalıkla cebelleşirken,
bırakamazdım. Doktorlar artık içmemesinin bir faydası olmadığı
söylediler, “Bırakın son günlerini dilediği gibi yaşasın” dediler.
Ben de karşına geçip, “Sigarayı bıraktım” demeyi, “Sen ölüyorsun,
ben yaşamak istiyorum” şeklinde algılar diye aklımdan bile
geçirmedim.
- Beraber gideceksiniz yani ölüme, buna
razısınız…
- Elbette, öyle çıktık yola…
- 0 13 ay nasıl geçti?
- Konuşarak. Bazen
üzülerek, bazen sevinerek. Bizim eve yakın bir ev tuttum, her gece
4’lere 5’lere kadar yanındaydım.
- Peki ya o son gece?
- Yine yanımdaydım.
Konuşmakta, nefes almakta artık zorlanıyordu. Gece bir buçuk, ikiye
doğru ayrıldım. Eve gidince hemen uyuyamıyordum, bir şeyler
okuyorum filan... Telefon çaldı; “İyi görünmüyor, gel” dediler.
Gittiğimde son nefesini yeni vermişti. Sıcaktı. Yüzünü tutum. O her
zamanki tebessümü vardı dudaklarında. Hemşire hanım gözlerini
kapatmıştı. Sanki o sadece gözlerini yummuş da beni dinliyormuş
gibiydi, her zamanki abim işte, ona bakarken bir sürü şey geçti
aklımdan, koca bir hayat… “Oğlum, ölümüme çok üzülecek” diye endişe
ediyordu. “Beni böyle görmesin” diyordu. Allah’tan kulak asmadım,
Baran’ı çağırdım görüştüler, ikisi de çok mutlu oldu. Her konuda
anlatamayacağım kadar inceydi, aman kimse üzülmesin! O yüzden her
zaman bana, “Sen ağlama Fikret, bizimkiler üzülür, sen sonra
ağlarsın” derdi. Annemin ölümünde de öyle dedi, babamın ölümünde
de. Her zaman abimin sözünü dinledim. Bu sefer de... Her şeyi onun
istediği gibi organize etmeye çalıştım. Korktuğu gibi olmadı
yani…
- İçinizi en çok acıtan ne oldu?
- O
tebessümü. Olay büyümesin, kimse korkmasın diye sanki şöyle
diyordu: “Abartmayın, sadece öldüm işte, ne var!”
Ayşe Arman'ın röportajının tamamını okuyabilirsiniz.