Fethullah Gülen'in suçu neydi?..
Fethullah Gülen sonradan beraat ettiği halde gazetelerinizde, televizyonlarınızda aylarca, “bölücü terör örgütü şefi” olarak tanıttınız…
ADNAN BERK OKAN
Bir gurup gazeteci, Silivri Cezaevi’nde tutuklu yatan ve kamuoyunda “Ergenekon” olarak bilinen davalardan yargılanan “gazetecilikten gelme” arkadaşları ziyaret ettiler…
Köşelerinde bugün o ziyaret var…
Gazetecilerin ziyaret ettiği arkadaşların yargılandığı davadan tutuklu olan öyle sivil, asker ve emniyet bürokratları var ki;
Ziyaretçilerin hemen hepsi; tutuklanıp da yargılanmadan önce o kişilerin “suçlu” olduklarını defalarca yazdılar, ekranlarda söylediler…
Hem de isimlerini vererek…
Deniz Feneri Nitekim Hükümet’teki hemen bütün bakanlarla (en başta başbakan’la) can ciğer kuzu sarması olduğu bilinen şüpheliler aleyhinde dava açan Deniz Feneri Davası’nın yürekli savcılarını; hükümete muhalif medya ve siyasetçilerin, “Siyasal iktidarın emrinde” olmakla suçladıkları Yargıtay yargıçları aklamadı mı?.. Yani… Siyasal iktidara bağlı çalıştıkları iddia edilen Yargıtay üyeleri; Hükümetin kankaları olan Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’ı hiç de korumadı… Demek istemem o ki; Veli Küçük ve onunla birlikte tutuklu yargılanan çok sayıda şüpheli için yargı süreci başlamadan önce gazetelerinde, televizyonlarında defalarca “JİTEM’ci, derin Devletçi, Faili Meçhullerin gerçek failleri” gibi yüzlerce haberi dünkü Silivri ziyaretçileri yapmadılar mı?.. Son üç yıldır yapılan ne?.. Kendi suçladıkları şüphelilerin suçlu olup olmadıklarının karara bağlanması için yargılama yapmak… Buna rağmen; onlarla ilişkide olduklarının somut kanıtları dayanak yapılarak yargılanan meslektaşları için “onlar birer melektiler” demeleri hiç inandırıcı olmuyor… Yani; Yargı son üç yıldır; dünkü Silivri ziyaretçilerinin daha önceden suçladığı şüphelilerin “suçlu” olup olmadıklarına karar verebilmek için yargılıyor onları… Ziyaret edilenlerin “suçlu” olup olmadıklarına gelince… Bunu şu anda yargılamayı yapan yargıçlar bile bilmiyor… “Masum” olduklarını ise 2. Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilen yazılı olmayan bir hukuk kuralına göre söyleyebiliyoruz. Yani; “karar kesinleşinceye kadar her şüpheli masumdur”… Ancak unutmayınız... Bu ilke o arkadaları "kanun karşısında şüpheli" olmaktan asla kurtarmaz... |
Kim mi?..
Meselâ, Emekli General Veli Küçük…
Kim mi?..
Meselâ, tutuklanmadan önce emekli albay Avni Doğan…
Kim mi?..
Meselâ, tutuklanmadan önce Tuncay Özkan…
İlle de bu ilk ikisine dünkü ziyaretçilerin yapmadıkları kalmadı…
Üçüncüye yapılanları (en ağırını yapanlardan biri dün ziyaretçiydi) ise yazmaya kalksam kitap olur…
Hele Veli Küçük için yazılıp söylenenler…
Bir dakika efendim;
Şimdi kalkıp da “ama Mustafa Balbay onlarla aynı kefeye konur mu?” diye sormayın…
Yargı, sizin suçladıklarınıza “şüpheli”, savunduklarınıza “masum” muamelesi yapmaz, yapamaz…
Ya da papağan fıkrasında olduğu gibi “değdiydi, değmediydi” diye fal bakmaz…
Yargı şüpheliyi de masumu da kanun penceresinde alır izlemeye…
Kararını da kanunun emirleri doğrultusunda verir…
Halk istiyor veya sizler çok seviyorsunuz diye “gazeteci” de olsa; hakkında “yoğun suç şüphesi” olan birini tutuksuz yargılayamaz…
Unutmayınız ki tutuklama talep eden savcı da tutuklamayı yapan yargıç da önce kendi vicdanlarına sonra kanunlara ve en sonunda ailelerinin geleceğine karşı sorumlular…
Hiçbir savcı ya da yargıç, bir kararı verirken ideolojisinin etkisi altında kalmaz…
“Kalmaz” çünkü kendi vicdanına karşı sorumluluğu olmasa bile gelecekte ailesinin bütün hayatını zehir etmiş olacağından korkar…
Yani;
bir masum için “suçlu” hükmü vermenin sadece vicdani değil; gelecekte kanuni yaptırımları da vardır ve çok ağırdır…
Söyleyeyim:
Yargının vereceği kararı beklemek ve nasıl çıkarsa çıksın “saygı” duymak zorundayız…
Demokrasilerde yerine başka hiçbir kurumun konulamayacağı kurumlardan biri de Yargıdır…
Yani…
Balık kokarsa tuzlanır ama tuz kokarsa nasıl ve neyle tuzlayacaksınız…
O hesap…
“Yargı koktu” diyorsanız kişisel görüşünüzden öte gitmez…
Ya da sorarlar adama:
Ahmet Kaya’nın suçu neydi ki yargı tarafından bile yargılanmadığı halde rahmetliyi “vatan haini, şerefsiz, terörist” ilân etmiştiniz…
Sonradan beraat ettiği halde gazetelerinizde, televizyonlarınızda aylarca, “bölücü terör örgütü şefi” olarak tanıttınız Fethullah Gülen'i…
Mahkum olması için yönettiğiniz medya organlarında "yalan haberler" ürettiniz...
Beraat edince de yine Yargı'yı suçladınız...
Yargıçların "Cemaatin adamları" olduğu iftiralarını attınız ortaya...
O zaman “hukuk” yok muydu?..
Bugün küstahlık etmeyin de oturun oturduğunuz yerde…
adnanberkokan@gmail.com