Fethullah Gülen'e dokunan yanıyor mu?

Zaman'ın tepe yöneticisi Ekrem Dumanlı bunun kara bir propaganda olduğunu söyledi. Yerin dibine batsın böyle gazetecilik dedi.

GAZETECİLER.COM - Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Ergenekon'daki son dalgayı ve gazetecilerin tutuklanmasını yorumladı.
Dumanlı, medyadaki tepkinin aksine bir duruş sergiledi...
Ayaklanan medyaya da dedi ki:
"Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor..."

GÜLEN'E DOKUNAN YANIYOR MU?

Gazeteci Ahmet Şık, gözaltına alınırken bağırmıştı: "Dokunmayın arkadaşlar, yanarsınız"...
Ekrem Dumanlı bunu bir propaganda olarak yorumluyor. Şöyle diyor:
"Fethullah Gülen ile ilgili kitap yazanlar hakkında soruşturma açılıyor, o kitapları yazanlar derdest ediliyor, hapse atılıyor. Doğru mu? Yanlış! Çünkü bir ömür boyu Gülen düşmanlığı yapıp kitap yazanlar var; onların başına hiçbir şey gelmedi, gelmiyor. Mesela Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya. Hikmet Bey yüzlerce yazı, onlarca kitap yazdı. Gülen'in avukatları dava açtı, o kadar. Mesela Saygı Öztürk. Gülen aleyhine son kitabı daha yeni çıktı; STV'de program yaptı. Herhangi bir kitapçıya gidin, onlarca Gülen aleyhine kitap göreceksiniz.

YERİN DİBİNE GİRSİN BÖYLE
GAZETECİLİK ANLAYIŞI

Asıl önemli olan şu: Gülen (ya da herhangi tanınmış bir kişi) hakkında kitap yazarken örgütlerin, etki ajanlarının buyruğu doğrultusunda kara propaganda yapılıp yapılmadığı. (...) Karanlık odakların, belli bir amaca yönelik dikte ettirdiği kitaplar tabii ki örgütlü bir suç. Çünkü içinde insan itibarını sarsmak olduğu gibi bazı insanları suçlu gösterip oluşturulan psikolojik hava içinde dava etmek, insanları kara propaganda sayesinde örgütlü suç kapsamına alarak mahkûm etmek gibi hedefler güdülüyor. Bu suç değilse, hiçbir şey suç değil. Bu suça ortak olmak gazetecilikse, yerin dibine girsin böyle gazetecilik anlayışı!

Hiç kimseyi bir kalemde suçlu ilan etmenin doğru olmadığını vurgulayarak yazısına başlayan Ekrem Dumanlı, şunları yazdı: 

"Hafta içinde yapılan operasyonlarla bazı gazeteciler gözaltına alınınca, medyanın önemli bir bölümü kıyameti kopardı. Basın özgürlüğü kavramını bayraklaştırarak, gazetecilere baskı yapıldığını, Ergenekon soruşturmasında ölçünün kaçtığını, Türkiye'nin polis devleti olmaya doğru gittiğini vs. söyleyenler oldu.
Bu kadar ağır eleştiri yapanların elinde somut bir bilgi, belge, bulgu var mı? Hayır.

Gözaltına alınan kişilerin gazeteci olması, o kişilerle diğer gazeteler arasındaki arkadaşlık bağları, onlara karşı beslenen itimat...
Bunlar hukukî bir dayanak mıdır?
Hayır.
Bir generalin, "Tanırım, iyi çocuktur..." lafı nasıl bir komutana yakışmıyorsa, elinde hiçbir bilgi olmaksızın "Biz biliriz, iyi çocukturlar..." nevinden duygusal yaklaşımlar da gazetecilere yakışmıyor.

(...) NEDİM ŞENER VE AHMET ŞIK DARBECİ Mİ?

Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... Bunlar darbeci miydi, derin yapılarla gizli bağlantıları var mıydı, psikolojik harbin birer parçası mıydı, bazı odakların yönlendirmesiyle kara propaganda yapmışlar mıydı, ülkede kaos oluşturacak bir atmosfere zemin hazırlamışlar mıydı? Bu soruların cevabına bir nefeste 'evet' ya da 'hayır' demek bu aşamada mümkün değil. Zanlılar hakkında somut bilgilere ulaşıldığında manzara daha da netleşecek.

Ancak bu aşamada bazı prensiplerin hatırlanmasında fayda var: Gazetelerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle soruşturma geçirmesine herkes (sadece gazeteciler değil) karşı çıkmalı; lakin gazetecilik faaliyeti sayılmayacak eylemler söz konusuysa gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de müsaade edilmemeli.

(....) YA MAHÇUP OLURSANIZ...

Demem o ki bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok. Paniğe, hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. Bugün üst perdeden atıp tutan ve duruşundan taviz vererek sağa sola savrulan kişilerin mahcup duruma düşmesi de söz konusu.


Yazının tamamı için