Fethullah Gülen cemaatinden bir çocuk!..

Sen şimdi de Atatürk ağzıyla konuştuğum için çakarsın bana; o da "çocuk" derdi ya sağa sola.....

ADNAN BERK OKAN

Bugün'de yazıyormuş...
Hadi Özışık hatırlatmasa, dünyada Rasih Yılmaz diye bir "köşe yazarı" kardeşin olduğundan haberim bile olmayacaktı...
Belli ki göze batanlardan değil...
Öyle olsaydı övgüyle veya yergiyle ya da her ikisiyle de mutlaka bu köşede adı anılırdı...
Bugüne kısmetmiş...

Ertuğrul Özkök itirafı

Tolstoy
'un "İtiraflarım" eserini okuyanlar hatırlayacaklardır.
Ünlü yazar o kitapta geçmişiyle hesaplaşır...
Ertuğrul Özkök bugünkü Hürriyet'te başlığı altında yayımlanan makalesinde Tolstoy tadında bir itirafname yazıyor...
Özkök; "Türklükten istifa konusunda görüş ayrılığımız olsa da, bir konuda aynı mahallenin çocuklarıyız" diyerek başladığı yazısında Türklükten (haliyle Beyaz Türklükten de) istifa edebileceğini ama Beyaz Türklüğün (ki sonradan olma Beyaz Türklüğü kabul ediyor) getirdiği nimetlerden asla vazgeçemeyeceğini itiraf ediyor...
Bunun sadece kendisi için değil, Ahmet Hakan için de geçerli olduğunu savunuyor... 
"Ne ben Beykoz'dan çıkabilirim, ne de sen Nişantaşı'nın Atiye Sokak'ından" diyor Hakan'a...
Kendisinin bir matbaa işçisinin çocuğu olarak doğup büyüdüğünü; 
Hakan'ın da mütevazı bir memur (müftü) çocuğu olduğunu hatırlatıyor... 
İkisinin de iyi şarabı 40'lı yaşlarından sonra tattıklarına dikkat çekiyor...
Ve şöyle bağlıyor:
 
"Yani arkadaşım diyeceğim ki, bunca nimeti geç gördük... 
Dolduruşa gelip, erken kaybetmeyelim... 
Ha sonradan görmeliği de hor görme... 
İyi insana minnet duygusu, şükretme itikadı verir..."

Hâsılı; 
Tolstoy'un yaptığı gibi seçkinci tutumumlarından kopmak, sade emekçi insanların gerçek yaşamlarını görmek ve sadece o hayatın gerçek varoluş olduğunu anlamayı bilseler de anlamak istemiyorlar...
Yani; 
Tolstoy günaha sapmaktan kendini kurtarmıştı ama...
Ne Özkök ve ne de Hakan onun yaptıklarını göze alamayacaklar gibi...
 

Nereden mi çıktı şimdi bu Rasih Yılmaz?..
Beni eleştirmiş köşesinde de oradan...
Meğer ben "Fethullah Gülen'e saldırmanın dayanılmaz hafifliği" içindeymişim...
Oysa geçen gün "Hesap uzmanları Cemaat'e dalar mı?" başlığı altında yayımlanan yazımda Gülen'in şahsına yönelik tek kelimelik bile eleştiri yoktu...
Aksine, bazı olumsuz iddiaların muhatabı olamayacağına dikkat çekiyordum...
Ama; Rasih ya yazıyı okumamış;
ya da okumak imkânı yokmuş;
mutad ağabeylerinden biri "geçir şu A.B.O.'ya" diye talimat vermiş o da yalan yanlış bir sürü şey yazmış...
Ne içkiciliğim (ki külliyen yalan) kalmış ne darbeciliğim (darbeciliğim doğru da sivil hayata değil)...

Neymiş?..
Ben paşaları önce sotaya yatırıp sonra da ortaya çıkarıyormuşum...
Yahu Rasih!..
Tam 47 yıllık dostum (delikanlılık yıllarımdan) olan bir emekli generali evimde ağırladım, keçi peyniriyle iki kadeh rakı ikram ettim (ben içmedim) diye bu kadar günaha girdiğime hangi yetkine dayanıp da karar verdin?..
Biliyor musun çocuk?..
Bana karşı ayıp eden de günaha giren de sensin çünkü müfterilik yaptın...
(Sen şimdi de Atatürk ağzıyla konuştuğum için çakarsın bana; o da "çocuk" derdi ya sağa sola)

Kardeş;
Yoksa, evime kadar gelip beni ve karımı eşiyle beraber şereflendiren general dostuma THY'nın yolcularına çektiği muameleyi mi çekmeliydim?..
Yani bizim evin de içki ikramına kapalı (yasak) olduğunu mu söylemeliydim?..
İlahi çocuk...

Yahu Başbakan, hem de darbe girişimi suçlamasıyla tutuklu yargılanıp 16 yıl hapse mahkum edilen bir emekli paşayı ziyaret edince ayıp olmuyor, "darbeci" sınıfına (sana göre) girmiyor da;
ben 47 yıllık dostumu evimde ağırlayıp bir iki kadeh içki ısmarlayınca ve de konuşmalarından bir bölümünü yayımlayınca günaha mı girmiş oluyorum yani?..
Hizmet Hareketi'nin saygın kişilerinin yaptıkları açıklamalar, verdikleri demeçler de sıkça yayımlanıyor bu köşede be Rasih...
Onlara yer verip de kimi emekli veya muvazzaf paşalara yasak uygulamak senin demokrasi anlayışına uygun düşse de bana ters gelir evlât...

Ey güzel dostlar!..

İster inanın ister inanmayın ama Atatürk ile "ölçü kardeşi"yim...

Neden mi?..
Çünkü...
Benim de dört aylık kısa dönem askerliğimi yapmak üzere kıtama sevk olunmadan önce alınan ölçülerim aynen şöyle:
Boy: 1.74
Kilo 74
Ayak numarası: 42
Gerçi askerde şansıma 44 numara bot düştü ilk günlerde ama idare ettik gari...
Şimdi ben keyiften havalara uçmayayım da kim uçsun?.. 

Hem ne o afra tafra öyle?..
Ne yani sen şimdi köşende beni azarlayıp, "içkici Adnan" sınıfına koydun;
Ve:
(sana göre) her biri darbeci olan paşalardan birini evimizde konuk ettiğim için bana çaktın diye Hizmet Hareketi'nin hizmetkârı mı oldun?..
İyi ama hani Gülen Hocaefendi sizlere "Dövene elsiz, sövene dilsiz olacaksınız" diye nasihat ediyordu?..
Sen bana elini kaldırıp, dilini sallayınca Fethullah Gülen'in bu güzelim nasihatine muhalefet etmiş olmadın mı?..

Demek istemem o ki çocuk:
Barış ve Diyalog hareketi, iletişimi senin yaptığın gibi (de ki ben yanlış yaptım) önüne geleni azarlayarak, iftiralar atarak mı sağlıyor ?..
Pardon Rasih!..
Pardon kardeş...
Demek ki ben Hizmet'i yanlış tanımışım...
Bana anlatılan, benim tanıdığım Hizmet; "Dövene elsiz, sövene dilsiz olacaksınız" sevimli öğütünü tutanlardan oluşuyordu...
Meğer sen de varmışsın içlerinde...

Neyse...
Benim imama kızıp abdest bozma gibi bir huyum yok...
Yani Rasih;
senin yazdıklarını gençlik hezeyanı ve bu köşede adının anılması için planlanmış muzır bir "eylem" olarak kabul ediyorum...
Bak işte gördün...
Kaç defa adın geçti burada...
Şimdi gönlün oldu mu çocuk?..