Fehmi Koru
Fehmi Koru belli ki bir kahveye bırakın kırk yılı kırk gün bile hatır değeri vermeyenlerden…
Ahmet Hakan’a telefon ettim…
“Kübra Par’ın Fehmi Koru ile yaptığı söyleşiyi okudun mu?” diye sordum…
Okumuş…
“Seni Papermoon’a ilk defa Fehmi mi götürdü?”
“Evet, Fehmi abi götürdü…”
“Elinden tutmuş götürmüş…”
“Fehmi abiyi severim, lâtife yapmış…”
O kadar saygılıydı ki Ahmet, daha fazla polemiğe çekmek istemedim…
Fehmi’nin “o vatandaşı sildim” deyişi üzerine ben yorum yaptım…
Sizlerle de paylaşayım…
Dostlar birbirleriyle tartışabilir ve hatta kavga da edebilirler…
İnsan karısıyla (Kadın kocasıyla) kavga ediyor ama “sildim seni” demiyor…
İnsan evlâtlarıyla da kavga ediyor…
Ben 46 yıl içinde karımla da evlâtlarımızla da kavga ettim…
Keza birçok dostuma karşı sesimi yükselttim…
Bana seslerini yükseltenler oldu…
Ama…
Hiçbirini “Silmedim”…
Silmem…
Silemem…
Ne demek “silmek”?..
“Yok etmek…”
Fehmi Koru belli ki bir kahveye bırakın kırk yılı kırk gün bile hatır değeri vermeyenlerden…
Belli ki eski bir dostu “görmezden gelmek” varken silip yok edebiliyor…
Sanırsınız Fehmi için dostluklar samanlı
kâğıda yazılmış gizli notlar gibidir...
İstediğinde silip yok edebiliyor...
Sevmedim Fehmi’nin “o vatandaşı
sildim” deyişini…
İrrite oldum…
Mideme kramp girdi…
Fehmi benim de birlikte oturup sohbet ettiğim, baş başa yemek yediğim bir arkadaşım, bir dostum…
Bu köşelerde alkışladığım da oldu kaybettirdiğimde…
Alkışladığımda teşekkür ettiğini hatırlamıyorum ama kaybettirdiğimde patrona şikâyet etmişliği ya da mail ile sitem etmişliği çok…
Demek ki beni de silip atmış…
Olabilir…
Ben kaybetmem…
Ama O, Ahmet’i, İbrahim’i (Karagül), Ertuğrul’u ve beni silmekle kendi kaybeder…
Nitekim kaybetti bile…