Fehmi Koru dayanamadı Mahçupyan'a 'ahmaklık' yanıtı verdi
Mahçupyan'ın "Ahmaklığın bir tercih haline gelip cemaatleştiği noktada, artık bir zihni yozlaşmayla karşı karşıyayız demektir ve bunun kişilikleri etkilememesi düşünülemez" sözlerine de Fehmi Koru tepki gösterdi.
Habertürk gazetesi yazarı
Fehmi Koru, 14 Aralık operasyonu üzerinden hükümet-Cemaat kavgasını
değerlendirdi.
Fehmi Koru, Ergenekon sürecinin gazetecilerin tutuklanmasıyla akamete uğradığına işaret ederek, "Hükümet-Cemaat kavgasının hukuk zeminine 'gazeteci' tutuklayarak taşınması, daha ilk adımda hükümetin başının ağrımasına yol açmakta. Şimdiye kadar görülmemiş genişlikte bir yelpazede gazeteciler buluşması ülke içerisinde gerçekleşti. AK Parti’nin Cemaat ile kavgasında ilk raundu yanlış bir zeminde başlattığına eminim" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan'ın Akşam gazesindeki dünkü yazısında "Ahmaklığın bir tercih haline gelip cemaatleştiği noktada, artık bir zihni yozlaşmayla karşı karşıyayız demektir ve bunun kişilikleri etkilememesi düşünülemez" sözlerine de Fehmi Koru, şöyle tepki gösterdi: "Ahmaklık geçmişte yaşananlardan ders çıkarmamak ise -ki öyledir- “Ergenekon” sürecinin başına geleni doğru değerlendirdiği görülen Cemaat için bu niteleme nasıl kullanılabilir?"
Fehmi Koru'nun 'Karşıdakini ahmak sanmak yanıltır' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
CEMAAT AHMAK NİTELEMESİNİ HAK EDİYOR MU?
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görüşlerinden yararlandığı resmiyete de dökülmüş konumundan bilinen bir yazar, dünkü yazısının başlığında, “ahmaklık cemaati” nitelemesini kullanmış...
Göndermesinin hangi tarafa yönlendiği belli; ancak hedefine
koyduğu Cemaat’in “ahmaklık” nitelemesini hak ettiğini kuşkuyla
karşılıyorum. Özellikle de, ilk hukuki sürecin, “Tahşiye” örgütüne
Cemaat’in medya kolunun “kumpas” kurduğu konusunda açıldığını ve
“gazeteci” kimlikli kişilerin gözaltına alınmasıyla başladığını
gördükten sonra...
CEMAAT YANLIŞLARINDAN DERS
ÇIKARMASINI BİLİYOR
Cemaat kendi yanlışlarından ders çıkarmasını biliyor. Geçmişte ölümüne destek verdiği “Ergenekon” ve “Balyoz” süreçlerinin neden akamete uğradığını iyi değerlendirmiş olduğu anlaşılıyor. O süreçlerin kaderini, “Ergenekon” yapılanmasına ve hatta “darbelere” karşı oldukları bilinen iki “gazeteci”nin tutuklanması belirlemişti.
Kamuoyunun kafasını karıştıran olay, o gazetecilerin cezaevine
gönderilmesi olmuştu. Tabii, eşzamanlı olarak meslek dayanışması da
devreye girmekte gecikmedi. “Ergenekon” sürecinin ülkede varlığı
bilinen “derin devlet” yapılanmasının tasfiyesini getireceğine
inananlar bile, o noktadan sonra, sürece verdikleri desteği önce
zayıflattılar, sonra da durdurdular.
HÜKÜMETİN İLK ADIMDA BAŞI
AĞRIDI
Hükümet-Cemaat kavgasının hukuk zeminine “gazeteci” tutuklayarak taşınması, daha ilk adımda hükümetin başının ağrımasına yol açmakta. Şimdiye kadar görülmemiş genişlikte bir yelpazede gazeteciler buluşması ülke içerisinde gerçekleştiği gibi, tavırları değerli uluslararası kurumlar ile yayınları dünyanın her tarafında yankı bulan yabancı medya organları da karşı cephede yer almakta gecikmedi.
AHMAKLIK GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARMAMAKSA...
Ahmaklık geçmişte yaşananlardan ders çıkarmamak ise -ki öyledir- “Ergenekon” sürecinin başına geleni doğru değerlendirdiği görülen Cemaat için bu niteleme nasıl kullanılabilir?
Son operasyonda gözaltına almaların “gazetecilik faaliyeti” ile ilişkisi olmadığını ileri sürmek ve farklı ilintiler kurarak herkesi bir “örgüt” çatısı altına yerleştirmek fazla tutarlı değil. Eğer bu davranış tarzı tutarlı olsaydı “Ergenekon” süreci akamete uğramazdı.
Esas sorun, AK Parti çevresinin “basın” ile ilgili tutumundan
kaynaklanıyor. Önyargıları var ve bunların etkisini basınla her
düzeyde kurdukları ilişkilerde görebiliyoruz. Bir sevgisizlik söz
konusu; dahası, kendilerinde var olan sevgisizliğin herkes
tarafından paylaşılmasını da istiyorlar. Bu ise rahatsızlıklara
kapı aralıyor.
TÜRKİYE BUNU
KALDIRAMAZ
Politikacıların basınla ilişkilerinin güllük gülistanlık olduğu tek bir ülke yok. Avrupa’nın hemen her ülkesinde, ABD’de de, liderlerin basına karşı olumsuz duygularını zaman zaman dışa vurdukları oluyor. Ancak, hiçbir demokratik ülkede, “gazeteci” kimliğiyle tanınmış kişilerin üzerine “operasyonlar” ile gidilmiyor. Gözaltı, tutuklama gibi hukuki işlemlerden elbette yasaları çiğnediğine inanılan gazeteciler de muaf değildir; ancak bunun basın özgürlüğünü çiğneyen bir yönteme dönüşmesi de demokrasilerde kabul edilmez.
Dönüşürse ne olur? “Özgür ülkeler” sıralamasında aşağılara düşmekle başlayan bir dizi puan kırıcı işleme muhatap olunur.
Türkiye bunu kaldıramaz. Özellikle de, 12 yıllık AK Parti iktidarı sayesinde Avrupa Birliği standartlarıyla tanışmış “yeni Türkiye” bunu kaldıramaz.
İLK RAUND YANIŞ ZEMİNDE BAŞLADI
Nitekim, bugün içte ve dışta karşılaşılan sıkıntıların sebebi de budur. İçeride, gazeteci milleti, var olan haklarına tecavüz olarak görüyor yapılanları ve onları kaybetmeme mücadelesi veriyor; dışarıdan bakanlar da bugüne kadar kaydedilmiş standartlar ile uygulama arasındaki çelişkiye itiraz ediyor.
Karşısındaki muarızını “ahmak” sanmanın sonucu mudur, bilemem; ama AK Parti’nin Cemaat ile kavgasında ilk raundu yanlış bir zeminde başlattığına eminim.